Turizmi Ankara’dan yönetemezsiniz...

Sirkeci Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Boyacı, İstanbul turizmine en hakim isimlerden biri. İstanbul turizmi için pekçok proje geliştiren Boyacı, Sirkeci’de otelciliğin öncü isimlerinin başında da yer alıyor. Faruk Boyacı ile İstanbul turizminin sorunlarını, değişen turist profilini, online acentacılığı ve turizmin son durumunu konuştuk.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
Turizmi Ankara’dan yönetemezsiniz...

Hasan ARSLAN

İstanbul turizminde son beş yılda neler değişti?

İstanbul turizmi son beş yılda muhteşem bir çıkış yakaladı. Son beş yılı hep artış kaydederek kapattık. Bu sene de yüzde 15 civarında bir artış bekliyoruz. Yıl sonuna kadar da 9 milyon turist ağırlayacağımızı tahmin ediyorum. Ama bu gelişme hep aynı çizgide devam edecek gibi görünmüyor. Çünkü, dünya konjektüründen kaynaklanan bir değişim yaşıyoruz. Bu değişimde Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerinin değişmesi ve uyguladığı dış politikanın da payı var. Ama bu değişimin asıl kaynağı, Avrupa’daki ekonomik kriz.

UYGUN UÇUŞ FİYATIN, YETERİ KADAR KOLTUĞUN VAR MI?

Ekonomik kriz ve dünyadaki servet değişiminin  batıdan doğuya doğru transferi sonucu,  bizim misafir profilimiz de değişecek. Yani önümüzdeki süreçte bir yandan  deniz aşırı ülkelerden misafir alırken, bir yandan da gittikçe zenginleşen Uzakdoğu Asya’dan, Çin’den, Hindistan’dan -ki dünya nüfusunun çok önemli bir kısmı burada yaşıyor- Endonezya’dan, Malezya’dan, Kore’den misafir almaya başlayacağız. Ama burada çok önemli bir konu var: O da, bu değişim ve gelişim sürecini yönetebilmek. Buradaki parametreleri doğru yönetmekte geç kaldığımız ve dinamik hareket edemediğimiz zaman, bu sürecin gerisinde kalabileceğimizi düşünüyorum. Dinamik yönetmek derken şunu kastediyorum: Bir kere buralardan getireceğimiz misafirlerde en önemli bileşenlerden biri uçuş. Yani, sen Çin’deki bir kitleyi hedefleyebilirsin, Çin’den turist getirmek isteyebilirsin ama, bu kadar uzak mesafeden insan getirmek istediğinde karşına uçuşla ilgili sorunlar çıkıyor. Uygun uçuş fiyatın var mı, yeteri kadar uçak koltuğun var mı? Bunlar önemli.

THY, bu gelişmeleri takip ederek hızlı bir tempoda büyüyordu ama, birkaç yıl önce ortaya çıkan bir sıkıntıdan dolayı onların da büyüme hızı durdu. Bu sıkıntı, havaalanı kapasitesi sıkıntısıdır. Bugün THY’nin bütün operasyonları Atatürk Havalimanı üzerinden yürüyor. Çünkü gelen yolcular transit olarak başka taraflara buradan sevk ediliyor. Dolayısıyla, THY’nin genişleme süreci Atatürk Hava limanı’ndaki kapasite probleminden dolayı çok ciddi şekilde yavaşladı. Şimdi buna çözümler aranıyor ama zaman sorunu var. Bu çözümlerin hayata geçmesi için en az üç dört yıl gerekiyor.

Türkiye’nin tanıtım stratejisi yeterli mi?

Tanıtım pazarlamada yaşanan strateji hataları, yeni pazarlara entegrasyonu geciktiriyor. Batı pazarlarına göre kurulu olan tanıtım stratejimiz hep aynı şekilde gidiyor. Aslında potansiyel düşünülerek değil, var olan düşünülerek kampanyalar yürütülüyor. Dolayısıyla, tanıtım pazarlama stratejilerini değiştirmek gerekiyor. Yeni pazarlara, o pazarlara özel tanıtım stratejileriyle gitmek lazım. Hintliler, çok ciddi zengin turistler. Çinliler de öyle.  Ama onların kendi özel  spesifik algılayışları var.  O algılayışı doğru şekilde verebilmek lazım. Ayrıca, şehrin farklı beklentideki bu insanları karşılamaya ne kadar hazır olduğu da önemli. Bunun devamı olarak, konaklama çok önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu kadar karma pazardan misafir ağırlayacaksanız, onların birbirine entegrasyonu sorununu da çözmeniz lazım.

Mesela, şu anda Taksim otellerinde çok fazla Arap misafir kalıyor. Arap misafirin batılı misafiri ürküttüğü gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. En azından bölge bazında doğru strateji üretilmesi lazım.

Birçok otel Arap turistlere kapılarını açmak istemiyor. Siz bu konuda ne düşünüyor sunuz?

‘İstemiyorum ama yan cebime koy’ tarzı bir hareket var diye düşünüyorum. Güneyde de aynı şekilde Rus-Alman ikilemi söz konusu. Otel sözde Rus turist almak istemiyor. Ama, ağustos ayında daha fazla ödüyor diye otel Rus turistle doluyor. Stratejiler günlük olarak değişmez. Ama, bir otel grubunun kendine özgü stratejileri olabilir. Turizmde strateji belirlemede sivil toplum kuruluşları da görev almalıdır. Sirkeci’de, Sultanahmet’te tanıtım stratejimiz nasıl olacak, bunları planlamak gerekiyor.

Nasıl bir planlama olmalı ve kim yapmalı?

Turist sayısı her geçen yıl artmaya devam ediyor. Ben daha da artacağına inanıyorum. Bu artışa paralel olarak inanılmaz oteller açılmaya başladı. Bu kadar çok otelin açılması İstanbul için artı mıdır, eksi midir tartışılabilir. Ama ben otel açılmasın, yasaklansın gibi düşüncelere katılmıyorum. İstanbul’un şu anki kapasitesinin iki katına çıkabileceğini de düşünüyorum. İstanbul’un yatak kapasitesi 110 bin. Bu sayı 200-220 bin sayısına ulaşabilir. Bütün mesele, bunun talep ve pazarlama sürecinin nasıl yürütüleceği.

BENİM NE İŞİM VAR BURADA DİYE  ADAMA SORARLAR...

Bu artış bir plan çerçevesinde gerçekleşiyorsa, sorun olmaz. ‘Bizim 110 bin yatağımız 2020 yılında 220 bin olacak ve bunu karşılayacak talebi şu şekilde sağlayacağız’ şeklinde bir plan varsa, korkmaya gerek yok. Fakat ben böyle bir plan olduğuna inanmıyorum. Tedirginlik noktalarından bir tanesi bu. İkincisi, bölge bazında bir takım planlarla hareket edilmesi gerektiği gerçeği.  Sirkeci’de, Sultanahmet’te ne kadar yatak olacağı, hangi türde bir pazarlama stratejisi gerektiği en başta belli olmalı. Rüzgara göre hareket edilmemeli. Temel çıkış noktası, üretimden önce hedef  kitlenin belirlenmesi olmalı. Hangi pazar segmentinde hangi metodlarla kendinizi ifade edeceksiniz? Önce bunların kararı verilmeli.

Sonuçta her pazardan müşteri aynı otelde konaklayacak. Ama bunun planlamasını iyi yapmak lazım, anlatmaya çalıştığım bu. ‘Ben hem Ortadoğu’lu, hem Amerikalı, hem Avustralyalı ağırlayayım’ derseniz olmaz. O zaman Amerikalı, ‘Benim ne işim var burada’ der.

Yıllar önce ‘İstanbul’da Barcelona modeli’ fikrini ortaya attınız. Bu model nasıl bir şeydi?

Bu bir yönetim modeliydi. Ben bugün de bunun arkasındayım. Bu konuda bir mesafe de kat edebilmiş değiliz. Yani artık turizmi merkeziyetçi bir şekilde Ankara’dan yönetemezsiniz. Evet, bakanlık bir merkezdir, Türkiye Cumhuriyeti’ni kontrol eden bir mekanizma olarak tabii ki orada durur ama, olay işleyişe gelince aksaklıklar başlıyor. Siz İstanbul’un önceliklerine, ihtiyaçlarına Ankara’dan cevap veremezsiniz. Dolayısıyla, Antalya’nın İzmir’in İstanbul’un Kapadokya’nın kendi içinde bölgesel olarak yönetim sistemleri oluşturulması gerekiyor. Bu yönetim sistemleri, o kentin önceliklerini, hedef pazarlarını ve bu pazarlardaki pazarlama anlayışını belirlemeli. Barcelona modeli buydu. O gün için en güncel, en geçerli çözümlerden bir tanesiydi. Barcelona modelinde 7 tane alt bölüm var. Her bir bölüm kentte turizm ürünü yaratmaya çalışıyor ve ilgilendiği turizm dalıyla ilgili çalışmalar yapıyor.

Bugün 9 milyon turist ve yaklaşık olarak 9 Milyar Dolar katma değer getiren bir sektörün öyle dağınık bir şekilde yönetilmemesi lazım.

Turizmde eskiyle yeni bir arada yürüyebiliyor mu sizce? Buradan hareketle, online seyahat acenteleri, klasik seyahat acentelerinin ömrünü tamamlamasını sağladı mı?

Zaman değişiyor ve ona ayak uydurmak gerekiyor. Oyunu yeni kurallara göre oynamazsan, oyun dışı kalırsın. Gelelim klasik ve online seyahat acenteleri konusuna. Kamuoyunda yanlış bir algı var, biz onu düzeltmeye çalışıyoruz. Karar alıcılar, turisti İstanbul’a acentelerin getirdiğini düşünüyorlar. Seyahat  acentelerinin temsilcilerini İstanbul’a çağırıyorlar, pazarlama yapmaya çalışıyorlar. Ama hayatın gerçekleri başka. İstanbul’a gelen turistin sadece %20’si klasik acenteler tarafından getiriliyor. Onun dışında kalan % 80,  online seyahat acenteleri aracılığıyla  geliyor. Gerçek bu. O nedenle siz,  10-15 yıl önceki yöntemlerle meseleyi çözemezsiniz.

Zaman değişti ve yöntemler farklılaştı. Bu değişime ayak uyduran işletmeler ayakta kalır, uyduramayanlar gider. Bu iş bu kadar basit.  Tüketici de değişti. Artık kendine güveniyor ve ne istediğini biliyor. Seyahat şeklini ve tarzını kendisi belirliyor. Aslında online’cılar bile bir aracı. Tüketici, ‘Ben özgür olmak istiyorum, tur falan istemiyorum’ deyip, seyahatinin çizgilerini belirliyor.  Böyle bir insan tipi varken sen hala eski yöntemlerle turizm yapmaya çalışırsan,  üzgünüm ama batarsın.
 
Peki yenilikler her zaman kabul görüyor mu?
 
Turizm, yeniliklere en fazla açık olan sektördür. Ya da öyle olması gerekiyor. Ama tabii olay, turizm yapan insanların mantaliteleriyle de alakalı bir şey. Bu sektörde de yenilikler öyle her zaman kolayca kabul görmüyor. Bizi, tarihi yarımadaya gelen otobüsler kadar hiç bir şey rahatsız etmiyor. Çünkü bunlar hem trafik kaosu, hem de egzoz kirliliği yaratıyor. Buna yönelik olarak da, bir çözüm üretildi. Çözüm şuydu: Cruise yolcularına raylı sistemle ayrı hat yapılacak ve onlar bu şekilde Sultanahmet’e gelecekti.  Bu çözüm gündeme getirildi ve gerek belediye nezdinde, gerekse diğer otoriteler tarafından kabul gördü. Sistemin ihalesi yapıldı, rayları bile geldi. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz?
 
Nasıl olduysa, birtakım mekanizmalar bu çözümü engellediler. Açık söyleyeyim, engelleyen iki kesimden biri bu otobüsleri çalıştıranlar, ikincisi de halıcı-kilimcidir. Yani bu sektörde de yenilikler öyle her zaman kolaylıkla kabul görüp uygulanamıyor. Şimdi durum ne derseniz; turistler Sultanahmet’i  trafik kargaşası ve egzos dumanları arasında gezmeye çalışıyor derim.
 

Sultanahmet’te bazı caddeler trafiğe kapatıldı. Bu da turistlerin otellerine taksiyle girememeleri gibi bir sorun yarattı. Bu konuda ne düşünüyor sunuz?

Turizm sektörü için alınan yada alınacak olan kararların doğruluğunu tartışacağımız bir merci yok.  Bizim en temel meselemiz, turizm sektörü için bir yönetim modelimizin bulunmayışıdır. Bir başka konu, biz turizmin aktörlerini hep aynı adamlarla sınırlıyoruz. Ben her kesimin ürettiği kişilerle bu sektörün içinde olmasını istiyorum. Oteller, AVM’ler, hastaneler, yeme-içme ve eğlence sektörü bir bütün olarak turizm sektörünü oluşturur. Bunlar da  katma değer üretiyor. Onları da etkileyecek bir kararda onların görüşlerini sormayacak mıyız, fikirlerini almayacak mıyız ? Bugun iki şeyin ortaya koyulması lazım: Bir, iş artık bildiğimiz kanaların dışında yapılıyor. İki,  aktörler değişmiş durumda.

Yani, artık kendi başınıza kararlar alıp uygulama zamanı geçti. O kararı alırken, kararın bağlayacağı insanların da görüşleri alınmalı. Dinamik, çok aktörlü, yeni bir oyun kurgulamamız gerekiyor. Bu oyunu kurgulayamazsak, gelecekte rekabet sürecinin dışında kalacağız. 

İstanbul deyince akla gelen otellerde sizin imzanız var.  Nedir bunun püf noktası?

Tercih edilmenizi sağlayan çeşitli kriterler var tabii.  Tüketici artık hangi göstergelere bakacağını çok iyi biliyor. Yani otelinizin yanındaki yıldızlar, o kadar da etkileyici olmayabiliyor. Hakkınızda yazılan yazılar çok önemli bir tercih sebebi. Kendini iyi yönetmeyen bir otel, iyi yorum yazdırarak ayakta kalamaz. İyi yorum yazdırabilir belki ama, kötü yorumu da engelleyemez. Tripadvisor mantığı fake yazabilir ama, gerçekten iyi değilse aşağı düşer, bu kaçınılmaz.

Sultanahmet’te bir sürü meslektaşımla kimsenin yapmadığı uygulamaları başlattık. Misafiri karşılama seramonisinde fark yarattık. Bir Türk Ailesi evine gelen misafiri nasıl karşılıyorsa, biz de konuklarımızı öyle karşıladık. Şimdi bütün oteller böyle yapıyor. Bu bir toplam kalite meselesidir. Yalnızca benim otelimin başarılı olması bir şey ifade etmez. Sirkeci başarılı olmalıdır, Sultanahmet başarılı olmalıdır ki, bu başarımız genele yansısın.

Önemli olan, tripadvisor’a  yorum yazdırmak değil, misafiri memnun etmektir. Bu da, hizmet kalitesiyle, misafire gösterdiğiniz yakınlıkla, lokasyon kalitesiyle mümkündür.

Sirkeci hep ‘excellent’.  Bu, durduk yerde böyle oldu zannetmeyin. Bu hale getirmek için bir sürü çalışma yaptık.  Biz Sultanahmet’te turizm yaptığımız için şanslıyız. Başarımızda bunun payı tartışılmaz. Muhteşem bir tarihi atmosfer var burada. O nedenle biz olaya 5-0 önden başlıyoruz.  Ama mesela Şişli öyle değil. Oraya gelen kültür turisti ne yapsın siz söyleyin?

1’inci, 2’nci değil, iyi olmak gerekiyor. İşi artık resmen misafir yönetiyor. Bizim klasik patronların devri geçti. ‘Bu parayı alacaksın, şunları yapacaksın’ dönemi kapandı.  Misafir anında notunu veriyor. Daha önce, yavaş işleyen bir sistem vardı. Şu anda misafir daha yemek masasından kalkmadan yorum yazıyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Eğer yönetim dinamikleri buna göre  şekillendirilmediyse, zorlanmamak imkansız. Biz bu şekillendirmeyi bölge bazında yapmıyoruz ve bunun faturasını ödeyeceğiz.

Biz Ortadoğu’da neden bu kadar popüler olduk? Türk dizileri sayesinde. Bu, tesadüfi bir şekilde gelişen bir başarı oldu. Halbuki ben bunun yönetilen bir başarı olmasını isterdim. Başarının sürdürülebilir ve kurumsal olması gerekir.

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.