Sagalassos, ‘Rüyalar Kenti’ni 4 saatte gezmek...

Truva ile ilgili 4 sayfalık çizgi romanı 6 yaşında okuyup, babasına ‘Bir gün ben Türkiye’ye kazı yapmaya gideceğim’ diyen Belçikalı bilimadamı Marc Waelkens'ının hayalini gerçekleştirdiği Burdur Ağlasun'nun Sagalassos Antik kentinde geçtiğimiz günlerde 4 saat geçirdim.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 12:11
Sagalassos, ‘Rüyalar Kenti’ni 4 saatte gezmek...

Belçika'nın Brüksel ve Leuven kentleri ile Ankara'da izlediğim Sagalassos konferanları ile 29 Ekim 2011 'de Tongoren'de açılan 'Dreams of City Sagalassos' sergisi ve Sagalassos’ gösterilen büyük ilgiye tanık olmuştum.Yıllar   sonra nihayet Toros Dağları arasında yer alan Sagalassos antik kentini görmek için  Ağlasun'daki Meydandaki 1000 yıllık çınarın ağacının altındayım.

Asırlık çınar ağacının altında çay içerken, Ağlasunlulların Marc Abisinin verdiği konferanslarında anlatıklarını düşündüm. Waelkens Hoca sadece katılımcılara Doğu Akdeniz’in Toros dağları arasında bulunan Sagalassos kentinde, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini günümüze bağlayan çeşitli yapı kalıntıları ve kentte yaşanan mitolojik hikayeler hakkında bilgiler vermekle kalmayıp, Antalya'ya tatile gidecek Belçikalıları Sagalassos'u görmeye davet edişini hatırladım. Her biten kazı sezonu sonunda, bir düğün konvoyu   gibi davulu ve araba kornaları eşliğinde atılan şehir turuyla gelinen asırlık çınar ağacının altında kazı ekibi ve çalışan Ağlasunluların katıldığı yemekli bir eğlenceyi anlatışını, duyduğu heyecanı, coşkuyu ve mutluluğu hissettim. 

1706’da Fransız Dr. Paul Lucas’ın ilk kez keşfettiği, ve ‘Periler şehri’ adını verdiği, 1828’de St. Paul’un izinden Anadolu’yu gezerek İngiliz Misyoner Francis V. J. Arundell’in ilk çizimini yaptığı ve detaylı olarak anlatarak ‘Sihirli Harabeler’ diye nitelendirdiği Sagalassos şehri ile, bulunduğu Pisidia’nın ilk araştırmasını   Polonyalı Karol. Lanckoronski’nin 1884’de yaparak 270 sayfası harita olan 500 sayfalık Psidia hakındaki ilk kaynak kitap kabul edilen bir kitap yazmış.Sagalassos antik kentinin ile Marc Waelkens'ın tanışması ise,  l982 yılında Sagalassos’ta Pisidia Yüzey Araştırmalarını yapan İngiliz arkeolog   Stephen Mitchell ekibine katılmasıyla olmuş. Kolonlu caddede yaptığı yürüyüş sonunda ‘aşık oldum’ demisyle de yaşamının Sagalasoslu yılları başlamış. Leuven Katolik Üniversitesi Doğu Akdeniz Arkeolojisi Bölümü Profesörsü olarak kendini ‘Sagalassos Arkeolojik Araştırmalar Projesi’’ine adamış. 20 yıl süren Sagalassos aşkı 2011' de Belçika'nın Tongeren şehrinde açılan 'Dreams of City- Sagalassos' sergisiyle zirveye ulaşmış.

Çınarın altında Sagalassos keşfi ve kaşifleriyle ilgili bilgilerden sıyrılıp, Ağlasun'dan, antik kente giden virajlı dar yoldan tırmanmaya başlıyorum. Şehirden çıkınca kalıntılar uzaktan kendini gösteriyor. Vadi boyunca yükselen yol kenarına otel, lokanta ve kafeteryalar açılmış,ama sezon sonu olsa gerek sessizlik hakimdi tesislerde.

Örenyerinin girişine ulaştığımda, tepelere ve yamaca kurulu antik şehrin büyüklüğünce, ilk kez zaman kaybetmemek için bilgi levhaları ve haritaya bakmadan kalıntılar arasında gezime başlıyorum.

Kendimi Antoninler çeşmesine giden sütunlu yolda buluyorum. İşte Büyük İskender’in suyundan aldığı güç ve ilhamla nice zaferler elde ettiği aktarılan çeşme. Yukarı Agora'daki en görkemli yapı Anıt Çeşme.28 metre uzunluğunda, 9 metre yüksekliğinde olan çeşme yedi farklı taştan M.S 160-180 yıllarında yapılmış. Ortadaki niştan 4.5 metre yüksekten akan su, 2010 yılında biten restorasyon çalışması sonunda yeniden akar hale getirilmiş. Söylenceye göre, “buradan su içen âşıklar kavuşurlarmış, bekârların kısmeti açılırmış, yönetici ve siyasetçilerin de gücü ve başarısı artarmış” dedikleri hayalleri gerçek yapan su içmeden geçmek olmazdı. Anıt çeşme, Afrodisyas'ta yaptırılmış Dionisos, Memsis, Apolloo, Asklepion, Koronis'un heykeli ile süslenmişilk hristiyanlık döneminde Nemesis heykeli dışındakiler kırılıp çeşmenin haznesine atılmış, bugün heykellerin kopyaları orijinal yerine, orjinalleri ise, Burdur Müzesine konmuş.

Yukarıda görünen tiyatroya çıkıp şehre bakmak istiyorum. Tarihi M.Ö.7000’e kadar giden, antik Pisidia medeniyetinin en önemli kentlerinden biri olan Luvile, Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Pisidiyalılar, Romalılar,Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlıların dönemlerini yaşamış bir antik kent uzanıyor aşağıda. M.Ö,  5.yüzyıldan itibaren kullanılan kent Sagalassos M.Ö. 334’de Persli  Büyük İskender’in  sütunlu caddelerine ayak bastığı Sagalassos, Romalı imaparator Augustus döneminde M.Ö 25’te Romalılar hakimiyetine girmiş ve Augustus ile beraber Hadrian ve Marcus Aurilius dönemlerinde en parlak yıllarını yaşamış Tahıl, Çömlekçilik ve zeytinin ana geçim kaynağı olan şehirliler Akdeniz kazısındaki Perge’ liman kentine uzanan ticaret ağı da geliştirmişler, ancak 6.ve 7.yüzyılda yaşadığı depremler ve veba salgını sonucu harabeye dönmüş.

Tiyatronun da sahne bölümleri yıkıntı halinde depremin izlerini gösteriyor adeta. Çeşitli gösterilerin yapıldığı tiyatronun 9000 kişiyi alan seyirci sıralarının en üstte olanına çıkıyorum. İste, Kent Evleri, Neon Kütüphanesi, Heron-Anıtsal Yapı, Kent Meclisi Binası, Yukarı Agora ve Antoninler Çeşmesi, Roma Hamamı, Odeon-Küçük Tiyatro ve Tapınaklar Bizans dönemi Bazilikalar, kiliseler, Aşağı Agora Hadrian çeşmesi gibi birçok yapıyı ve birbirine bağlayan sütunlu caddeleriyle Sagalassos antik kenti. Dağın yamacına oyulu kaya mezarları tiyatrodan görülebiliyor. Antik şehrin en önemli yerlerinden biri olan çömlekçiler mahallesi de 1000 yıllık çömlekçilik geleneğinin izleriyle tiyatronun yanında yer alıyor. Fotoğraf çekiyorum tiyatrodan, şehrin dönemin elit tabakasının villalarını ve diğer yapılarını. Tepelerin ardından yükselen bulut kümelerinin çoğaldığını fark edince, hızlı hareket etmeye karar veriyorum.

Tiyatrodan inerken helenistik dönemden kalan küçük anıtsal çeşmede durup akan suyundan içmeden geçmiyorum. Antoninler çeşmesinde bir arıza nedeniyle bulamadığım suyun sesini dinliyorum bir süre. Patika yolda değişen manzara eşliğinde fotoğraf çekerek şehrin tarih kokan yapıları arasına atıyorum kendimi.

Ziyaretçilerin sayısının azaldığını fark edip, ben de çıkışa yöneliyorum. Girişteki tanıtım levhalarını okuyunca, uzun rota için önerilen   4 saatlik sürenin yetmediğini, Sagalassos'ta bir gün geçirmek gerekli olduğunu anlıyorum, çıkışa geldiğimde. Ören yerinde geziyi bitirdiğmde, Ağlasun kaymakamlığınca açılan dinlenme alanındaki balkonunda Ağlasun şehrine vadi manzarası eşliğinde çay içilebilen bir kafeterya bulmak gezinin dinlendirici yanıydı. Yurtiçinden ve yurtdışından sağlanacak sponsorluklarla, kazı ve restorasyon çalışmaları sonucunda ayağa kaldırılabilecek yapıların Rüyalar Kenti Sagalassos kentini zenginleştirebileceği ve cazibesini artıracağı gibi, Marc Abi döneminde 150-200 Ağlasunlunun kendine iş bulabildiği ama bugün sayılarının 75 kişiye düşen işçi sayısını artıracağı bir yer haline getirebilecek gibi görünüyor.

Ağlasun'dan Antik kente çıkan yolun  ve park alanının, Belçika’daki 2011 yılı sergisinden sonra  sayıları arttığı ifade olunan tur otobüslerinin rahat sirkülasyonu için  genişletilmesi ve    park etmesine uygun hale getirilmesiyle, Ağlasun ve civarındaki artan turizm hareketinin daha fazla yukarıya taşınacağını düşündüm.

Ağlasun'a dönüşe geçtiğimde, vadiye kıvrıla kıvrıla inen daracık yolda ilerlerken, 'Rüyalar Şehri' Sagalassos'un bulutlar arkasında kaybolmaya başladığını fark ediyorum. Sanki gizemli dünyasına çekiliyorum diyordu. Fransız Dr. Paul Lucas’ın Periler Şehri, Francis V. J. Arundell’in Sihirli Harabeler, Marc Waelkens'ın Rüyalar Şehri olarak adlandırdığı Sagalassos, sürdürülen arkeolojik çalışmalarla, kendine aşık olanlara barındırdığı gizemi hakkında daha çok yüzlerce, binlerce sayfa yazılar yazdıracak gibi görünüyor.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.