Ordu’nun Fındık Bahçeleri, Dereleri ve Tepeleri

Karadeniz gezimiz sırasında Ordu’ya geldiğimizde Ömer Bedrettin UŞAKLIGİL’in Denize Hasret şiirinin son kıtasını bu ortamda daha anlamlı bir biçimde hatırladık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Ordu’nun Fındık Bahçeleri, Dereleri ve Tepeleri


ADİL ÇULHAOĞLU

Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden

Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?

Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım,?

Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?.

Samsun’dan Ordu'ya giden sahil yolu yerine, yeni yapılan dağ tarafındaki yoldan ilerlerken,3820 metre uzunluğuyla ülkemizin en uzun tünelinin işaretini görünce türkülerimize konu olmuş, yamaçları fındık bahçeleriyle kaplı ”Ordu'nun Derelerini” görmek için bir köy yoluna sapıyoruz.

Dağa tırmanan yolun geçtiği derenin suyu azalmış ama yağmurlu günlerde yükseklerden gürül gürül aktığı hemen anlaşılıyor. Fındık bahçelerinin önünde durarak yeni toplanmış ağaçlarda bulabildiğimiz bir kaç Çotanak fındığın tadına bakıyoruz. Bir kaç kilometre gidince bir evin önünde kurutulan fındık sergisiyle karşılaşıyoruz. Bu kadar çok fındığı bir arada görüp de fotoğraflamamak olmaz, deyip duruyoruz. Sergi sahiplerinden izin alıp fotoğraf çekiyorum ve sohbete başlıyoruz. Bu yılki ürünün miktarının geçen yıl elde ettiklerinin yarısını bile bulmadığını öğreniyorum. Bu ara bir kaç el silah sesi duyunca, irkildiğimizi fark eden ev sahibi  'bir kişi daha fındık toplamayı bitirdi' diyor. Adettenmiş fındığını toplama işini bitiren duyurmak için birkaç el silah atarmış.

Fındık bahçeleri arasından yeniden ana yola dönüp tüneli geçiyoruz. Ordu’ya ulaşınca, sahil boyunca arabayla turluyoruz. Bir köprüden geçerken dolu dolu akan bir ırmağı fark ediyorum. Kıyısına iniyoruz, ilk sapaktan. Dağlardan düzlüğe inen su, yatağında akarken dinleniyormuş hissi veriyor insana. Melet Irmağı’nın Karadeniz’e döküldüğü noktaya kadar gidip, her iki yakası yeşilin her türlüsüyle bezeli ırmakta balık tutanları izliyoruz bir süre. Ordu’ya güneyinden Melet, Bolaman, Turna suyu Irmakları ile Akçaova, Ilıca, Ceviz, Akçay dereleri derin vadiler oluşturuyor, dik ve tepeliklerden oluşan arazi yapısına sahip.

Geri dönüp Çotanak heykelinden şehir merkezine giriyoruz. Konaklayacağımız Öğretmenevi’ni bulmak zor olmuyor. Yürüyerek ulaştığımız lokantada kendimize balık ziyafeti çekiyoruz. Arap turistlerin çokluğu dikkat çekiyor.

Yemekten sonra ilerlerken ara sokaklardan  birinden gelen güzel bir müzik sesi  duyuyorum. Müziğin geldiği sokağı buluyorum. Cafe-Bar burası, Karadeniz ezgileri çalıyor 4 kişilik bir grup. Canlı yapılan Karadeniz Müziğine doyduğumu hissettiğim güzel bir akşamda servis edilen çay, kahve, içmekle yetinmek zorunda kalıyorum.

Ordu 18.yüzyılda Boztepe yamaçlarından Kiraz limanına uzanan alanda kurulmuş yeni bir şehir olarak kabul ediliyor. M.Ö 2000 yıllarındaki Hititler egemenliğinden sonra Miletlerin Karadeniz’de kurdukları ilk kolonisi olan Sinope’den gelenlerce M.Ö.1500’lerrde Kotyora bugünkü Bozukkale’de kurulan ilk Ordu yerleşim yerine kadar uzanan bir tarihe sahip şehir. M.Ö 180’de Pontus krallığının parçası girmiş, Roma İmparatorluğu hakimiyeti sonra 395’de Bizans 1270-1380 yılları arasında Hacı Emiroğulları tarafından, fethedilmiş,1427’de bu Beylik Osmanlılara katılmış ve 1876’da Trabzon’a bağlı kasaba,1920’de sancak olduktan sonra 1923’de il statüsünü almış. 

Kahvaltıdan önce şehri tanımak için fotoğraf makinesini alıp merkeze yürüyorum. Merkeze giden caddede toptan fındık alım satımı yapan işletmelerin çokluğu dikkat çekiyor. Fındık ticari hayatın en önemli kısmını oluşturuyor. Esnafların dükkânlarını yeni açtığı, ürünlerini yerleştirmeye çalışışlarını izleyerek Pazar Yerinden geçerek Etnografya Müzesi’ne ulaşıyorum.

Müze binası 1896 yılında Paşaoğlu Hüseyin Bey tarafından yaptırılan 3 katlı konakta yer alıyor. Etnografik eserlerden takılar, çeşitli giysiler 1.katta sergilenirken,2 kat yatak odası, Paşa odası, misafir odası, Paşa Nine odası gibi mekanlar 19.yüzyıl konağının özelliklerini yansıtıyor. Tavan süslemeleri ve taş işçiliğinin nadide örneklerini taşıyan konağın bahçesinde havuz ve taş fırın dikkat çekici. Ordu’da Kurul kalesi kazısından çıkan arkeolojik eserler de müzede ayrı bir seksiyonda sergileniyor. Konağın karşısında restorasyon çalışmaları devam eden konakta arkeoloji müzesinin açılacağını öğreniyorum müzeden ayrılmadan önce.

Müzeden merkeze ve sahile doğru dönüş yolunda Ordu tarihi ile ilgili bilgilerden sıyrılıyorum, Vilayet binası diğer yapıların bulunduğu alanı fotoğraflıyorum. Eski Pazar camii ve hamamlarına geldiğimde restorasyon çalışmalarının yapıldığını görüyorum. Hacı Emiroğulları tarafından 1380 yılında yaptırılan camii günümüze kadar birkaç kez onarım görmüş, orijinal kalan bölüm olarak ise sadece giriş kapısı kalmış. Güney tarafındaki büyük hamam 16 yüz yıl, güneydeki küçük hamam ise 18.yüzyıldan kalma.

Atik İbrahim Paşa Cami, Aziziye Camii, ülkemizdeki en uzun sütuna sahip Osman Paşa Şadırvanı 1840-1890 yılları arasında aynı dönem mimari özellikleri taşıyan yapılar. Aziziye camisinin hemen güneydoğu tarafına dikilen teleferik direği ile Belediye Binasının ve Caminin üzerinden geçen hattın meydana getirdiği görüntünün tarihi alanın siluetine uymadığı fark ediliyor.

Kahvaltı salonu Öğretmenevinin üst katında Ordu’yu batı ve doğusuna doğru sahiliyle fotoğraflama imkanı tanıyor. Karşımda Taşbaşı evleri arasında kilise binası görülüyor. Bir dönemdecezaevi olarak kullanılan yapının bugün çok amaçlı salonlarıyla Taşbaşı Kültür Merkezi olarak hizmet verdiğini öğreniyorum.

Sohbet etme imkanı bulduğum Orduluların teleferikle Boztepe’ye çıkma tavsiyesine uymayıp,6 km’lik yolun çevresindeki güzellikleri yaşayarak Boztepe’ye tırmanıyoruz. Yol boyunca fındık bahçeleri ve eski yeni evler var. Yeşillikler arasından ulaştığımız Tepenin bir yanında yükselen uluslararası bir zincirin oteli, diğer tarafında restoran kafeterya ve hediyelik ürünlerin satıldığı stantlar kurulmuş. Tepeyi dolaşan yolda, Ordu’yu tepeden seyrederek yürüyüş yapıyoruz.

Kafeterya’nın birine oturup kahve içerken fotoğraf çekiyorum. Yamaç paraşütü ile atlamak için hazırlık yapanları bekleyip atlayış yapanların Ordu sahiline inişlerini fotoğraflarken, paraşüttekilerin heyecanını duyuyorum ben de. Ama ne bende ne de diğerlerinin hiçbirinde cesaret yok atlamaya. Boztepe’den dönüş yolunda her noktadan farklı bir manzarayı seyretme imkânını buluyoruz.

Şehri boydan boya kat ettiğimiz caddelerinden sahildeki ana yola ulaşıp, Karadeniz’in Doğusuna Giresun’a yöneliyoruz. Gezimiz sırasında kamuoyuna yansıyan bir başka paylaşım da Ordu’da bir yılda yarım milyon araca ceza kesen Trafik Elektronik Denetleme Sistemi'ne tepkiler çığ gibi artmış olması karşısında  Bakanlığın tepkileri dikkate alarak uygulamayı durdurmasıydı.

Genelde araçlarla ulaşılamayan dağlık yerlerde ve kış sporları merkezlerinde görmeye alıştığımız teleferikle şehri sadece yüksekten görmeyip, Ordu’daki yaşamdan bir kesit yaşamış olmaktan çok memnun görünüyorduk.  Ordu’nun markalaşmış çikolata fındık ürünlerini fabrikası Sagra ‘nın satış merkezinde alışveriş yaparken… 

 

 

 

 

 

 

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.