Çukurova’nın kalbinde bir antik kent: Anavarza
Adana'nın tarih boyunca, depremlere, salgın hastalıklara, işgallere direnen Metropol Antik Kenti keşfedilmeyi bekliyor… Anavarza...

Adil Çulhaoğlu
Göz alabildiğine uzanan 1.5 km'lik bir surla çevrili 2143 dönümlük bir alanda, sütunlu caddeler, akropolis, hamam, tiyatro, su kemeri, kilise kalıntıları,sur dışında kayalara oyulmuş mezar odaları ve açıkta duran lahitlerle dolu mezarlık,batısında stadyum kayalıkların üstünde 3 savunma duvarlı,kışla binaları, ambar binaları sarnıçları 3 katlı kulesi olan ortaçağ kalesi, mozaikler ve her yere yayılmış yapı parçaları ve sütun başlıkları, şehirle Flaviopolis (Kadirli) ve Hieropolis (Kastabala)ya giden yolun geçtiği 250 metre uzunluğunda, 15 metreye varan derinlikte dar bir kaya geçit ve dolu dolu akan Sumbas Çayının her iki yakasına yayılan mısır, buğday ekili tarlalarıyla dolu yemyeşil uçsuz bucaksız bir vadi...Bunlar, geçtiğimiz günlerde antik dönemin metropolüne, Anavarza'ya yaptığım gezi sırasında çok geniş alana yayılan kalıntılardan ayakta olanlardan görebildiklerim.
Yılardır Adana'dan Kadirliye gidip gelirken ana yolda 5 km uzaklıkta gördüğüm, Çukurova’nın düzlüğünde kayalıklar üzerindeki Kaleyi yakından tanımak için bir gezi yapmak istedim. Yöreyi karış karış bilen Adana Müzesi Müdürü dostum Kazım Tosun'u arayıp, Anavarza'yı tanımak istediğimi, yardımına ihtiyacım olduğunu söylüyorum. Ayşe hoca Köyünde buluşmaya karar veriyoruz.
Adana’nın 70 km kuzeydoğusunda, Kozan’ın 28 km güneyinde, bulunan Dilek Kaya köyündeki Anavarza gezimize, bekçileri Amber ve Hatun çiftinin, evini ziyaretle başlıyoruz. Amber’in 1992 vefat ettiğini öğreniyorum.1960 yılında evlerini yaparken ‘balıklı mozaik’in bulunduğu alanla karşılaşan çift durumu jandarmaya bildirince, mozaiğin bulunduğu alanı korumaya alarak evlerini başka alana yapmalarını söylemişler. ‘Bize 500 TL ödül verdiler, büyük paraydı, o zaman’ diye anlatmaya başlıyor , bugün emekli Hatun hanım.’ gösterdikleri yerde evi yapmaya başlayınca, evin önündeki 2. mozaiğe rastladık. Yine ödül verirler diye sevindik, zamanın müdürü geldi, ödül yerine ikimizi de ören yeri bekçisi olarak işe aldı’ diye devam ediyor. Bir çok sütun başlıkları ve kaideleri, lahitler ile 3.yüzyıla tarihlenen ‘ Su Tanrıçası Thetis Mozaiği’nin bulunduğu, adeta bir açık hava müzesine dönen evin bahçesinde Kazım’la Hatun Hanım’ı sohbetle baş başa bırakıp, fotoğraf çekmeye başlıyorum.
Portakal Bahçesi içinde Balıklı Mozaik’in bulunduğu havuzu da fotoğraflayıp yanlarına dönünce Hatun hanımın ayranını bekler buluyorum. Yıllardır buraya gelen yerli yabancı bilim adamlarından duyduğum bir efsaneyi size anlatayım diyor.
Efsaneye göre, Anavarza Krallarından birinin çok güzel kızıyla ,Thetis Moziğindeki resmi işaret ediyor, Misis kralının oğlu ile Kozan(Sis) kralının oğlu evlenmek ister.Babası hangisini istediğini kızına sorunca, kız, kendisi yüzünden savaş çıkmasında korktuğu için su kıtlığı çeken Anvarza’ya hangi prens suyu önce getirirse onunla evleneceğini babasına söyler. Kozan ve Misis krallarının oğulları yoğun bir çalışmaya girişirler, sonunda Misis kralının oğlu Anavarza’ya suyu getirmeyi başarır. Aslında Kozan(sis )kralının oğlunu seven kız, Surlardan kendini atarak intihar eder. Kozan Kalesi prensi bunun üzerine Misis Prensinden intikam almak için yılanları toplatıp Misis yakınlarındaki kaleye bıraktır, intikam alınmış mı bilinmez ama kalenin adı bugünkü Yılanlı Kale’dir.
Hatun Hanım’dan izi isteyip,3 kemerli köylülerin Ala Kapı dedikleri Zafer Takı’ya, önünden sütunlu mermer caddeden şehre giriyoruz. İlerledikçe Zafer Takının sağında ve solunda şehir surunun, kalenin bulunduğu 200 metre yüksekliğe ulaşan kayalık tepenin dibine bağlandığını fark ediyorum. Şehir suru ve üzerinde 3 ayrı tek kemerli giriş ile toplam 20 burçtan çoğu 565,561 ve 1945 yılında meydana gelen depremlere ve işgallere direnerek ayakta kalabilenlerden oluşuyor. Surun yıkılan bölümlerinde doğan boşlukları sıra halinde dikenli incir diye yöresel adı olan Kaktüs bitkisi kaplayarak doğal sur oluşturuş olmasını ilginç buluyorum. Her kapıdan gelen caddeler ile Zafer Takıdan gelen ana caddenin alanın ortasında kesiştiği ayakta kalmış, yıkılmış sütun parçalarından fark ediliyor. Her yerde yıkılmış, çeşitli sivil yapılara ait olduğu tahmin edilen duvar kalıntıları, sütun başlıkları, kaideler görüyoruz. Ayakta kalan en fazla duvar kalıntısının tuğladan yapılma şehrin hamamına ait olduğunu öğreniyorum.
Tarihinin prehistorya döneme uzandığı, ilk kazı sonuçlarında ortaya çıkan Anavarza’da, bulunan sikkelerden şehrin M.Ö 2.yüzyılda varlığı doğrulanmış. M.Ö 67 yılında Taromoto Pompei tarafından Anavarza Kralı olarak atanır, daha sonra Roma kralı Augustus döneminde Roma imparatorluğuna doğrudan bağlı hale getirilir. En parlak dönemini Roma imparator Septimus Severus döneminde yaşayan şehir, 408 yılında Doğu Kilikya eyaletinin başkenti olur ancak 565 yılındaki depremle yıkılmış, yeniden inşa edilse de 2. bir depremle büyük hasar görmüş bölge. Bizanslılar ve Abbasiler arasında tampon olması nedeniyle sık sık el değiştirmiş, Selçukluların ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli Türkmen aşiretleri iskan edilemeye çalışılan Anavarza Ören yerinin bulunduğu Dilek Kaya yaşayan köylüler Kayseri Pınarbaşı’ndan gelme Avşarlardan olduklarını ifade ediyorlar.
Anavarza’da 2012 yılında Adana Müze Müdür Kazım Tosun Başkanlığında, Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Danışmanlığında 2 ay sürdürülen kazı çalışmalarına, geçtiğimiz yıl Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Yrd.Doç. Fatih Gülşen Danışmanlığında 2.5 ay süreyle devam edilmiş. ’Bugüne kadar kapsamlı bir çalışma yapılmayan Anavarza’da Kültür ve Turizm Bakanlığımızca tahsis edilen ödeneklerle kazı çalışmalarına başladık. Tabii, sponsorların desteği olursa, daha uzun süre çalışabiliriz.’ diyen Kazım Tosun hem aşağı şehirde hem de dağ sırtı boyunca uzanan kalede bundan sonra yapacağımız çalışmaların, UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne alınan Anavarza’yı Çukurova’da cazibe merkezi yapabileceğini belirtiyordu gezimizin sonunda.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: