Antalya’nın bir senaryosu var mı?

İnsanlar Antalya’ya hangi deneyimleri yaşamaya gelsin? Hangi senaryoda heyecan verici bir rol üstlensin? Evine döndükten sonra çevresindekilere ne anlatsın?

Adil Gürkan Adil Gürkan 13/12/2018 12:45
Antalya’nın bir senaryosu var mı?

Bu kentin kendisini ifade ettiği bir senaryosu var mı? Ya da, dünyanın bu senaryodan haberi var mı?

Ya da, Paris’te, Londra’da, Moskova’da, Atina’da, Hamburg’da yaşayan insanlar, günün herhangi bir saatinde Antalya’yı düşünüyor mu?

Hadi biraz daha zalim bir soru soralım: Antalya, dünyada kaç milyon kişinin aklında?

İnsanlar, Antalya’yı sadece tatil düşündüklerinde hatırlıyor. Dikkat edin, seyahat, demiyorum. Bir otelde dinlenmek isteği akıllarına geldiğinde, Antalya’yı arıyorlar.

Çok farklı, heyecan verici bir deneyim için gelen var mı?

En etkili evlilik teklifi Paris’te yapılır mesela. Antalya’nın böyle bir daveti var mı?

Ölümsüz aşklar Portofino’da bulunur. Ben bilmem, şarkı öyle diyor. Var mı Antalya’mızı kanatlarına yüklemiş, bütün dünyaya uçuran bir şarkımız?

Soruyorum:

Antalya’nın bir senaryosu var mı?

Muhteşem bir tarihsel miras üzerine kurulmuş, Toroslar'dan Akdeniz’e doğru bir kuğu gibi süzülen bu coğrafyanın, yani bu muhteşem doğallıkta bir film platosunun üzerinde yaşanmakta olan çekici, sürükleyici, kalıcı bir senaryo var mı?

Var ise…

Antalya’da yaşayanlar kendilerini bu senaryoda hangi rollerde görüyorlar? Günlük hayatta yapmakta oldukları meslekleri kastetmiyorum.

Manav, kasap, memur, otelci, acenteci değil derdim.

Antalya’da yaşayanlar, nasıl bir hikayenin özneleri?

Kentler senaryoları ile bilinir

Bazı kentler bir senaryo üzerine projelendirilmiştir. Ya da bir senaryo gereği yaratılmıştır.

Bazıları doğa ile insan arasında bir aşk ilişkisinin nur topudur. Bazıları biraz istenmeyen hamilelik ürünüdür.

Dünya atlasını alın, bakın. Hemen teşhisi koyabilirsiniz çoğuna.

Kimi kentler ise, doğar ve gelişirken, bir yandan da kendileri oluşturur senaryolarını.

Senaryosu olan kent asla vizyondan kalkmaz.

Babil. Hattuşaş. İskenderiye. Semerkand. Buhara. Efes. Kudüs. Roma. Sanki, insanlıkla yaşıt gibi bir his uyandırırlar akıllarda ve sanki insanlık yok olsa da evrenin arşivlerinde kayıtları hiç silinmeyecek gibidir.

Kentin konumlandığı toprak parçası

Yerleşmek için ilk kazmayı vuran insanın hayalleri.

Yaşanan ilk aşk… Verilen ilk öpücük. İlk okşama.

Mutfak.

Sanat.

İnançlar.

Kıtlıklar.

Salgınlar.

Sınıf kavgaları.

Toplumsal hafızaya nakşedilir.

Kentin dünyadaki misyonunu anlatan senaryonun kupleleri olur zamanla.

Bir tepeyi aşarsınız, kentin profili görünür önce. Bir film platosuna girer gibi olursunuz. Rolünüzü hayal edersiniz. Ya güçlü bir senaryo ile yüzleşirsiniz, ya da gelir geçersiniz kentten. Senaryosu yoktur…

İnsanların dünya gözü ile bir kez olsun görmek istedikleri kentler vardır. Birkaç gün olsun yaşamak için can attıkları kentler.

O kentlerdeki hayatın akışına kapılmak için sabırsız bir arzu yakar içlerini.

Bir senaryo vardır, bilirler. Kaderin kendileri için zulaladığı rolü üstlenmenin rüyasını görürler her gece. Tabi varsa eğer, kentin senaryosu hem ezeldir hem ebed.

Las Vegas kumar kentidir. Ruhunu kelepçeli hissedenler, makinelerin kolunu kelepçenin anahtarı sanır. Ne ekranda görünen objeler önemlidir, ne aşağıya şangırdayarak inen jetonlar. Kola her asılışta ruhunun kelepçelerini çözer kumarbaz.

Las Vegas yolcuları böyle bir senaryoya dahil olmak için uçarlar. Las Vegas esir ruhlara terapi kentidir.

Ya Bodrum? Ah Bodrum!

Tepeden Bodrum görünür. Günübirlik aşkların ve şehvetin kollarındaki aç bedenlerden fışkırmış buğu vardır kentin üzerinde.

Bir zincirden boşalma öncesinin gücünü hisseder insan Bodrum’a girerken. Bodrum sözden çok mimikler ve beden dili ile anlaşılan bir platodur. Bu kentin senaryosu cinsellik temalıdır.

Diyet ve bedel yoktur. Solunan hava bile afrodizyak gibidir. Bodrum pişmanlık duyulmayan yarım yamalak aşkların kentidir.

Portofino’yu anlatmaya gerek var mı?

Paris, yemek ve giyim sanatında yıldız rolündedir. Paris’e giden, bedenini son moda kumaşlarla süslemenin, damağını trüf mantarı ile ödüllendirmenin arayışındadır.

Bastil’e, Eyfel’e, Louvre’ a, çağlar arasında geçişe tanık köprüleri ile Seine Nehri'ne bir satırbaşı açmamak cehalet olur.

Ama, her yıl Paris’e koşan otuz milyon insanın kaç tanesi bunları görmeye gidiyor ki?

Pekin.. Moskova.. Berlin.. New York.. Liverpool.. Madrid.. Kahire.. Tahran.. Sydney.. Budapeşte.. Sofya.. Kiev.. Batum..

Hepsi bir şeyler hissettiriyor…

Bir şeyler çağrıştırıyor..

Bir şeylere davet ediyor…

Peki Antalya?

Bu yıl gelen 14 milyon turist ne için geldi?

Muhteşem antik miras?

Torosların sağlık ve huzur fışkıran atmosferi?

Kentteki sanat ve kültür etkinlikleri? Müzeler?

Antalya mutfağı taşan lokantalar? Sokak lezzetleri?

Gelin önce itiraf edin. Bu 14 milyon turist, otellerdeki büfelere, bedava alkole, eğlenceye, denize, güneşe, kuma ve olası gecelik maceralara geliyor..

Kente değil..

Önemli olan sizin mesajlarınıza yüklediğiniz anlamlar değildir. Bu mesajı alanların bundan çıkardıklarıdır. Hayatta ve turizmde ben şunu demek istedim olmaz. Şöyle anla olmaz.

O zaman gelin, Antalya turizminin dünyada eşi benzeri olmayacak hikayesini yazalım.

Hep birlikte..

Antalya’da yaşayanlar.. Otellerde çalışanlar.. Toroslardaki Yörükler.. Köylüler.. Yatırımcılar. Sanatçılar.. Antalya’nın kelebekleri… Kuşları… Endemik bitkileri.. Bedenleri, Antik Kentlerimizin mezarlarında, ruhları dağlarda, ovalarda, efsanelerdeki Atalar..

Bin yıl sürecek bir senaryo yazalım..

Her gelen bu senaryoda yer almak için can atsın..

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.