Yerel tanıtım çalışmalarında antik isimler mi, günümüz isimleri mi kullanılmalı?

Geçtiğimiz günlerde Datça’da, görev yaptığım 1997-2002 yıllarda belirlediğimiz ‘Datça doğa yürüyüş ve bisiklet yolları’ adı verilen rotaların gösteren yön levhalarında, Karya Yolu levhasını görünce, geçtiğimiz yıl, gezdiğim çeşitli şehirler ve tatil beldelerimizin tanıtımında da, günümüz adlarından ziyade, akademik çalışmalardaki antik dönem adlarının kullanıldığını hatırladım.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 27/03/2024 18:54
Yerel tanıtım çalışmalarında antik isimler mi, günümüz isimleri mi kullanılmalı?

Ülkemizde yola çıktığımızda 12000 yıl öncesine kadar giden antik yerleşim yerlerini gösteren kahverengi levhalarla gösterilen her dönemeçte kültür zenginliğimiz karşımıza çıkıyor. Geçen yıl, Antik dönemin Hititlerin Kizzuwatna, Romalıların Kilikya adını verdikleri Çukurova’da gezdiğim, Adana, Mersin, Tarsus, Kadirli, Düziçi, Saimbeyli, Feke, Tufanbeyli ve Kozan gibi kentlerin antik dönemdeki adlarının gerek medya da, gerekse sosyal medyada daha sık kullanıldığını gözlemledim.

Bir firmanın ürettiği şalgama ‘Kilikya, , Kadirli’de bir Kafeterya ‘Flaviopolis’ adlarını vermişler. Kozan’da bir radyo kanalının isimi ‘Sis’ olmuş. Antik dönemde günümüzün Muğla, Aydın ve Denizli’sine kadar uzanan bir bölgeyi kapsayan Karya, bugün birçok tatil beldemizi ve ören yerlerimizi içine alıyor. Roma döneminde Anadolu’muzda, Kapadokya, Pamfilya, Lidya,Likya gibi  Karya bölgedeki uygarlığının sınırları içerisinde yer alan ilçe tarihte Knidos, Stadia, Reşadiye, Cumhuriyet  döneminde  Datça adını almış.

Antik kentlerin bir kısmı terk edilmiş, ören yerine dönüşmüş, kimisi sonradan gelenlerce yerleşim yeri kurulmaya devam edilmiş ve günümüze ulaşmış. Kadirli de, bugünkü şehrin altında 6-7 dönümlük alana yayılan Flaviapolis antik şehrine ait, çeşitli tarihi yapı kalıntılarının üzerine kurulmuş. Kadirli’nin adı zamanla, ‘Kars-i Zülkadriye’  “Pazar yeri,” ve “Kars pazarı” gibi değişik adlar verilerek,  1928 yılında Kadirli adını almış.  Kozan kalesi eteklerine yayılan antik dönem yapılarının bulunduğu şehrin bilinen en eski ismi Sis olmuş.

Romalılarda Flavia, Bizanslılarda Yunanca ismi olan Sision, Ermenicede şehre Sis  denilmiş. Osmanlı döneminde,  Kozan adını aslen Gaziantep'in Kozan köyü kökenli Kozanoğlu Hanedanı'ndan almış. İlk ve orta çağlarda deniz ticaretine açık liman kenti ama sonraları Berdan çayının getirdiği toprakla dolması sonucu liman kenti özelliğini kaybeden Tarsus’un her yerinde tarihi kalıntılara rastlanıyor. Hitit metinlerinde “Tarşa” olarak geçen, Asurlulara göre M.Ö. 8. ve 7. yüzyılda Que Krallığı’nın başkenti, Tarzi (Tarzu) ismiyle anılan adı zamanla Tarsus’a dönüşmüş.

Tarihi alanların, kimisi Anavarza gibi günümüze ulaşan geçmişteki adıyla, kimisi yakınlardaki köy ve kasabalarda yaşayanlarca, Kadirli’deki tepenin üzerinde yükselen kaleye Asılı Kale, siyah bazalt kayadan yapılmış yapı kalıntıları barındıran kale için Karatepe ve Toprakkale, Sumbas’taki yeşil alan anlamına gelen Çem Kalesi, Feke’deki kilise kalıntısına kararmış mermerden dolayı Kara Kilise gibi adlar verilmiş. Kozan kalesi kendi adıyla biliniyor, Düziçi’ndeki kale,  yaptıranın Harun Reşit’in adını taşıyor.

Benzer antik dönem adlandırmanın, tarih boyunca kullanıla gelen kıyıları ve limanları iç bölgelere bağlayan tarihte, kral yolu, İpek Yolu olarak da adlandırılan kervan yollarında da görmek mümkün.  Roma yolu olarak adlandırılan kervan yolunun Silifke Keben Köyünde olduğu gibi yol kenarında kayaya oyulmuş bir Hitit Kral kabartmasıyla karşılaşılınca, roma döneminden çok daha önce yolun bize Hititler tarafından kullanıldığını gösteriyordu. 

Günümüzde, bazı kısımları karayollarının geçtiği yolların altında kalsa da, Avşarlar, Yörükler, Türkmenler, göçerler tarafından hala kullanılan ve kervan yolu, göç yolu gibi adların verilmiş olduğu, bu son adlarla kervan yollarının tanıtımında kullanılması gerektiğini gösteriyordu. 1985 yılında Tarsus Müzesi’nde bulunduğum bir günde, Bir Alman Çiftin ellerinde rehber kitap, Kilikya Kapısını aradıklarını, bulamadıklarını, nerde olduğunu sordukları, Gülek Boğazına Kilikya’nın kapısı dendiğini söylediğimde, şaşkınlıkları aklıma geliyor.  

Türkiye’de son yıllarda, ulaşım imkanlarının, özellikle hava ulaşımının yurdumuzun her köşesine ulaşmayı kolaylaştırmasıyla, her şehir ve kasabamız turizmden pay almak amacıyla, kültürel, doğal turizm zenginliklerini ortaya çıkarmak ve tanıtmak için yoğun çalışmalar yürütüyor. Tatilcilerin kimisi sadece tarih ve kültür varlıklarına ilgi gösterirken, kimisi sadece sahilde deniz ve güneşten yararlanmak, kimisi de el değmemiş doğayı keşfetmek için yola çıkıyor.

Bu nedenle, yurtiçi ve yurtdışında tanıtılmasında, bölgelerimiz, şehirlerimiz, tatil beldelerimizin Cumhuriyet döneminde verilmiş olan adlarının, özgün bir tatil beldesi özelliğini ve şehir kimlikleriyle, sahip oldukları kültür, kum-deniz-güneş, doğa ve yat turizm zenginliklerini tatilcilerin tercihini cezbedecek her etkinlik, her proje ve medya organlarında kullanılmasına özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.