Türkiye turizmi neler kaybetti?

Film makinelerindeki makara misali, turizm sektörünün sanal takvimini durduralım, kırk yıl geriye saralım ve neler kaybetmişiz, neler kazanmışız, bir bakalım.

Adil Gürkan Adil Gürkan 18/08/2019 22:08
Türkiye turizmi neler kaybetti?

Film makinelerindeki makara misali, turizm sektörünün sanal takvimini durduralım, kırk yıl geriye saralım ve neler kaybetmişiz, neler kazanmışız, bir bakalım.

Başlangıçtaki öz ile şimdiki karakteri karşılaştıralım.

O modeli sürdürmek mi daha iyi olurdu, bu model mi daha başarılı?

Tarafsız bir gözle bakıp cevap verelim.

Hangisi daha tercih edilir, bir sorgulayalım.

Eğer geçmişe özlem burnumuzun direğini sızlatırsa, o günleri canlandırmak için neler yapabileceğimizi düşünmeye başlayalım.

Fatura kabarık olacak

Biz yapmazsak, uzak olmayan bir gelecekte sektör kendisini bu duruma getirenlere kabarık bir fatura çıkaracak gibi görünüyor.

Şimdilik işler yolunda gibi görünüyor

Görünürde her şey yolunda..

Oteller dolu..

Uçaklar dolu geliyor..

Ama bu işleyişin sürdürülebilirliği var mı, sorgulamak lazım.

40 yıl önce neler vardı?

Türkiye genelinden bakarsak, harika bir deyim vardı. Bu deyimi duyunca akan sular dururdu. Cömert yüreklerin kapısı ardına kadar açılırdı.

Tanrı Misafiri

Bu kavram duyulunca, o misafir gönüllerin baş köşesine kurulurdu.

Evlerin en has odası ona tahsis edilirdi. Sofrada en güzel yer ona verilirdi. Mutfak, en leziz yemeklerini ona ikram ederdi.

Onun evden memnun ayrılmaması ev sahibi için büyük bir ayıp olarak kabul edilirdi.

Siz ne diyorsunuz yahu?

Bu topraklarda, evinde misafir ağırlayanlar yemek sonunda herkesin tabağına kese içinde bir para bırakırdı.  ‘Zahmet edip geldiniz, yemeklerimi yemek için dişlerinizi yordunuz. Bu da sizin diş kiranız’ diyerek.

Var mıdır dünyanın başka bir yerinde böyle bir alicenaplık?

Tanrı Misafiri kavramı, zaman içinde Türkiye turizminin kalplere girişini kolaylaştıran bir maymuncuk oldu. Açamadığı kalp kalmadı.

Bu kavramda billurlaşan geleneksel konukseverliğimiz, Türkiye turizminin cazibe unsuru olarak bütün Dünyayı sardı, sarmaladı.

Bundan 40 yıl önce Side sokaklarını gezen Alman turistler, dükkanlardan ikram edilen soğuk ayran için para ödemeye hamle ettiklerinde, ikramı yapan, mahcup bir halde dükkana kaçardı ve çok utanırdı.

Bu cömertlik dilden dile efsane gibi yayıldı

Başta Almanlar olmak üzere, bütün Avrupa, Akdeniz ve Ege’nin masum yeşilinden, kışkırtıcı mavisinden, şefkatli gökyüzünden bir turizm masalı yarattı.

Avrupalılar bizim yapmamız gereken her türlü tanıtımı ve pazarlamayı bizim adımıza yapıyordu zaten. Bize, sadece, gülümseyen bir yüz ile ülkemize gelen insanlara, hoş geldiniz, demek düşüyordu.

Başka neler vardı?

Alçak gönüllü, cesur, paylaşımı seven yatırımcılar..

Donanımlı, heyecanlı, dinamik müdürler..

Tesisini bir mücevher gibi pazarlayan marketing müdürleri

Mesleklerine aşık aşçılar.

Garsonlar..

İşlerini bir sanat gibi yapan barmenler

Resepsiyonistler..

Maidler..

Tesisinin her yerine evi gibi bakan meydancılar..

Daha başka neler vardı?

Hiyerarşik bir yapı vardı..

Ama üstler astları kapı kulları olarak görmezdi..

Astların üstlere davranışlarını süsleyen müthiş bir saygı vardı.

Sevgi vardı, sevgi..

Çalışanlara kol kanat geren yöneticiler vardı..

Derdi ile dertlenen…

Keyfi ile keyiflenen yöneticiler..

Paylaşım vardı.

Personel yemekhaneleri, müdürlerin de katılımı ile nasıl da keyifli olurdu. Hijyen, temizlik, düzen vardı. Ortalık kahkahalar ile şenlenirdi.

Bütün değerleri kaybettik

Çevre gitti

Su gitti

Orman gitti

Deniz gitti

Kumsallar gitti

Kuşlar gitti

Börtü böcek gitti

Carettalar gidiyor

Bunlar giderken bizi biz yapan değerleri de götürdü

Vicdan kalmadı.

Komşunun derdi ile hemhal olma kalmadı

İşletmelerde aile havası kalmadı.

Cömert sofralar, yerini kılı kırk yararak hazırlanan büfelere terk etti.  Sofra zenginliği yerini kuruş hesabı yapılan menüler ile değiştirdi.

Ailenin bir parçası olarak kabul edilen çalışanlar, artık bütçelerde gider kaleminden başka bir hükme sahip değil.

Çarşılarda mağaza tezgahtarları kapı önünden geçen konukları ayaklı dolar, Euro gibi görüyorlar. Otellerin dükkan sahipleri, gelen konukları kategorilere ayırıyor:

Kaliteli müşteri- Kalitesiz müşteri

Kaliteyi de harcadıkları paranın miktarı belirliyor

O zaman seçkin tatilcileri boşuna özlemeyin

Bundan kırk yıl önce, ‘ Böyle bir ülke kaldı mı? Böyle insanlar hala var mı?’ diye şaşırarak bu ülkeye koşa koşa gelen o seçkin tatilciler, böyle bir manzaraya gelir mi?

Onlar farklı denizlere yelken açtılar.

Farklı coğrafyalarda, ayaklı Dolar değil, insan muamelesi görüyorlar.

Bize kimler geliyor?

Bilmem?

Sizce kimler geliyor?

 

 

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.