Türk turist tatilden vazgeçmedi... Türkiye’de potansiyel büyüyor
Jolly Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar, "Maliyetler nedeniyle otel fiyatları yüksek, uçak biletleri de öyle. Erken rezervasyonda 9 taksit imkanına rağmen, ekonomik zorluklar yüzünden yerli turistin ortalama tatil süresi 6 günden 4.9 güne indi" dedi.

Maliyetler nedeniyle otel fiyatları yüksek, uçak biletleri de öyle. Erken rezervasyonda 9 taksit imkanına rağmen, ekonomik zorluklar yüzünden yerli turistin ortalama tatil süresi 6 günden 4.9 güne indi. Kur artışının enflasyonun altında kalması yabancı turisti de etkiledi. Yabancı turist önceki yıllarda 1.000 Dolar karşılığı satın aldığı hizmeti bugün ancak 3.000 dolara alabiliyor.
Turizm sektörünün deneyimli isimlerinden Jolly Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar, Oksijen'den Elif Ergu'ya verdiği röportajda, yeni sezona dair önemli açıklamalarda bulundu.
Turizm sektöründe kaçıncı yılınız?
Benim 39, Jolly’nin ise 32’nci yılı. Ben 12 yaşından beri turizmle ilgiliyim. Altunizade’de Bilfen Turizm ve Otelcilik Lisesi’nde okudum. Her yaz çalışırdım. Bodrum’da kendi işlettiğimiz bir otel vardı, babam “Git, hem de tatil yaparsın” demişti. 4 ay bulaşıkhanede her gün 2 bin kişinin bulaşığını yıkadım. Yıkanmak için denize girerdim.
Tam anlamıyla işin mutfağında da çalıştım. Rehberlik de yaptım. Futbola çok meraklıydım, Beylerbeyi Spor Kulübü’nde oynuyordum. Milli Takım altyapısına da seçilmiştim. Askerliğimi de TSK Milli Takımı’nda Ankara’da yaptım. Ama turizme ağırlık vermeye karar verdim. Çünkü kendi işimizdi ve potansiyel çok büyüktü.
Bu yaz zorluklar var. Fiyatlarla ilgili Türkiye’nin eksikleri var. Yerel turistler için hayat pahalılığı problemi varken, yurtdışından gelenler için de pahalı bir destinasyonuz artık. Nasıl görüyorsunuz son gelinen noktayı?
Seneye 40’ıncı yılımız olacak. Çok kriz atlattık. Bu yıl 1.5 milyonun üzerinde misafirimizi tatile götürüyoruz. Geriye doğru baktığımızda bugüne kadar 25-30 milyon civarında misafiri tatile biz götürdük. 3 jenerasyondur bizimle gezenler var. Aslında en büyük krizi pandemide yaşadık. O dönemde şirket olarak ayakta kalmayı başardık.
25-30 yıldır bizimle çalışanları da unutmadık. O dönemde dijitalleştik, ilk izinler çıktığında çok az sayıda turisti çok daha fazla araçla seyahate çıkardık. Turizm Bakanlığı ile birlikte Güney sahillerindeki 100 oteli özel izinlerle açtırdık. Sektör ayakta kaldı. Jolly TV’yi kurduk. Teknolojiye çok yatırım yaptık.
Tatilde gün sayısı düştü
Bu büyük krizi aşan Türkiye turizmi diğer zorlukları da aşar diyorsunuz…
Zorluklar var ancak biz bu yıl 1.5 milyon tatilciye hizmet veriyoruz. Geçen yıl 1.2 milyondu. Şirket olarak artış yaşıyoruz. Kişi sayısı arttı. Ancak geceleme sayısı düştü. Geçen yıl ortalama 6 gün kalan tatilciler, bu yıl 4.9 gün kalıyor. Bunun yanında tatilden vazgeçmediler ama alt kategoriye geçildi. Bu yüzden de hâlâ Türkiye’de potansiyel büyüyor.
Tatil ihtiyaç her şekilde, yalnızca tatil anlayışı ve şekli değişiyor. Belki de daha kısa ve hesaplı tatil seçenekleri artıyor diyebilir miyiz?
Aslında Türkiye nüfusunun yüzde 15-20’si seyahat ediyor. Bu oran gerçekten de düşük. Potansiyel var. Almanya’ya, İspanya’ya baktığımız zaman ülkelerde neredeyse nüfusun 1.5 katı kadar tatil programı yapılıyor. Yani Almanya’da 80 milyon kişi yaşıyor. 120 milyon tatil paketi yapılıyor. Biz Jolly olarak 1.5 milyon kişi diyoruz bu yıl, toplam kişi sayısında yüzde 15’in üzerinde bir pazar payımız olduğunu da düşünürsek, demek ki hala çok büyük kitleler var tatile gitmeyen, gidemeyen. Tatilden uzak kalanlar bizim için potansiyel müşteri.
Tatile 9 taksitle çıkıldı
Bu yıl bu 1.5 milyon tatilci nasıl tatile çıktı?
Ekim sonunda başlayan erken rezervasyon kampanyamızda 9 taksit uyguladık. Bunda başarılı olduk. “Yüzde 25’ini ödeyin, kalan yüzde 75’ini tatile gitmeden bir hafta öncesine kadar yine 9 taksitle tamamlayın” önerisini getirdik.
Neredeyse başka tatilin zamanına uzanan bir ödeme sürecinden bahsediyorsunuz…
Tatili lüksten çıkarmamız gerekiyor. Tatil ihtiyaç. Bunu sağlamak da bizim işimiz. Sektördeki diğer operatörlerle birlikte çok iyi kampanyalar yaparak sektörü ayakta tutuyoruz. Siz 9 ay uzun diyorsunuz, bir ara 24 ay taksitle tatil seçenekleri de vardı.
Şu yüzden sordum, sömestir tatilini öderken yaz tatili gelecek…
Zaten 9 taksit belli ana kartlarla yapılıyor. Diğer kartlarla 3 veya 6 taksit zaten makul rakamlar. Misafirlerimiz bunu bir satış kolaylığı olarak görüyor, yüzde 99’u bu sayede tatillerini planlıyor.
Tatil parasını ödeme stresiyle tatile çıkılıyor diye anladım.
Pandemi sürecinden sonra tatille ilgili ekonomik zorluklar yaşanacağını düşünüp paranın bu kadar önemli olduğu dönemde misafirimize, “Ekim ayında tamamını yatırmayın. Temmuz, ağustos, eylül ayına alacağınız rezervasyonun yüzde 25’ini yatırın” demiştik. O zamandan beri böyle devam ediyoruz.
Enflasyonun bu derece yükseldiği ortamda bunu yapanların avantajı büyük olmuş. Bu mu sektörü ayakta tutuyor? Tesisler boş kalmıyor, dönüyor ama kazanç düşüyor.
Enflasyonun, maliyetlerin yükseldiği bir dönem. Belki bunu yapmasaydık kişi sayısında yüzde 10 azalma olurdu. Kolay bir şey değil, 4 kişilik bir ailenin tatile gitmesi. Çok masraflı, uçak biletlerine bakın o bile yeter.
Her yıl orta gelir grubundan bir aile veya bir beyaz yakalı, karı koca Antalya’nın güzel bir otelinde tatil yaparken veya başka bir yerde, şimdi tercihini nereden yana kullanıyor? Neyi değiştiriyor?
Güzel bir tatilin insanların iş hayatında, sosyal hayatında, ev hayatında çok önemli etkileri var. Bunun çok önemsenmesi gerekiyor. Evet, belirli bütçelerde belki bunu lüks olmaktan çıkartmak için başka giderlerini kısıyorlar. Ancak çocukların eğitim gideri, evin ihtiyaçları, sağlıkla ilgili konularda tasarruf yapacak değiller.
Ama başka bir takım lükslerden feragat edip tatile ayırdığınız bir ödemenin karşılığını çok daha fazla alıyorsunuz. Enflasyonda son iki yıldır ciddi bir artış var. Hatta 2022 ile 23 arasındaki geçişte otelci dostlarımız ne yazık ki planlamayı doğru yapmadılar ve fiyat ve maliyetleri çok ciddi derecede yansıttılar.
2022 altın yıldı. Herkes tatili çok özlemişti. Pandemi sonrası farklı bir ortam yaşandı…
Doğru ancak 2023 böyle olmadı. Turizmciler iyi planlayamadıkları için, çok ciddi bir negatif reaksiyon gördüler.
Bunu yalnızca yerli değil yabancı turistlerden de gördüler değil mi?
Özellikle yurtdışından gördüler, sadece Türkiye’deki tüketici açısından değil. Son 15 yıldır fiyatlar döviz bazında yüzde 1-2 artarken yurtdışından gelen turistler için yüzde 20-25’lerde fiyat artışları oldu. Çünkü döviz artışındaki rakamlar enflasyonu karşılamadı, enflasyon çok daha yüksek arttı. Otelci dostlarımızın karlılık oranları çok düştü.
Bu hiç sürdürülebilir bir durum değil. Böyle giderse kan kaybı devam etmez mi?
Turizm sektörünün personel, enerji ve gıda maliyetleri tüm giderler içinde çok yüksek paya sahip. Bu sürdürülebilir değil.
Bakıldığı zaman Türkiye’ye uygun fiyatlı ülke algısı vardı değil mi yıllardır? Artık öyle değil.
Evet doğru. Yurtdışından gelen misafir 1.000 Dolarlık harcama yapıyordu, Türkiye’deki TL fiyatları ile bu artık 3.000 Dolarlık servis oldu. Ama yurtdışı daha ucuz değil.
Yurtdışı hep aldığı ücretin karşılığını veriyordu. Biz ise aldığımız ücretin üç katı servis veriyorduk. “Her şey dahil” otelde, 50 çeşit peynir, çeşit çeşit bal, tereyağı, zeytin vs. Dünyanın her yerini geziyorum. 104 farklı ülkeye misafir götürüyoruz. Türkiye’de güney sahillerinde 50 odalı bir otel bile 3 öğün yemek veriyor, çay veriyor, kahve veriyor. Aperitif içki veriyor ve “her şey dahil” sistemdeyim diyor. Bu olmaz. 30-35 senedir bu turizm var.
Yeni dünyanın gerçeklerine aykırı bir durum var burada. Hem sürdürülebilirlik açısından hem de kültür turizmi yaptığınız yerde daha farkı odaklarınız olması gerekmiyor mu? Kültürel mirasa sahip çıkan, deneyim yaşatan vs…
Yüzde yüz haklısınız. Yani Göbeklitepe’de “her şey dahil” yapmanıza gerek yok. Orası kültürel mirasıyla ilgi çekiyor.
Zaman içerisinde bölgelere göre planlama yapılmalı. Belki Akdeniz, hatta sadece Kapadokya, Şanlıurfa falan değil de belki Ege sahillerinde de daha az “her şey dahil” model uygulanmalı. Çünkü örnek var, Yunan adaları bu anlamda hizmet veriyor. Kimse “her şey dahil mi” diye sormuyor. Bakıldığı zaman Türkiye’de 100 odalı otelde de “her şey dahil”, 500 odalı otelde de. Belki oda standartı getirilmeli, sadece 150-200 odanın üstündeki otellerde uygulanmalı.
Lüks oteller geldi, geliyor. Sokağa çıkıyorsunuz altyapı yok...
Ona kısıtlı lüks diyebiliriz. Bu zamanla değişmek zorunda. Resort oteller ile şehir otellerini de ayrı değerlendirmek gerekiyor.
Şu anda turizmi en çok etkileyen şeylerden biri de Türkiye’de yeme içmenin çok pahalı hale gelmesi. Yani otel fiyatlarını bir şekilde görüyor ve kabullenerek geliyor ama yeme içme fiyatlarını çok öngöremiyor. Yurtdışında basında Türkiye’deki yeme içmenin ne kadar pahalı olduğu yazılıp çiziliyor.
İstanbul bambaşka bu konuda. Ve belki de Bodrum, Çeşme… İstanbul bence dünyanın en güzel şehirlerinden. Roma’da bir öğle yemeğini 20 Euro’ya yiyebiliyoruz. İçeceğimizi içiyoruz. “Çok da keyifli yedik” diyoruz. Aynı yemek ülkemizde 40 Euro. Özellikle turizm bölgelerinde... Bunun ana sebebi şu: Karşılaştırıldığımız ülkelerde; İtalya’da, Fransa’da turizm sezonu bizden daha uzun. 12 ay turizm var bu ülkelerde. Aynı şekilde İspanya’da da. Bodrum’da 5-6 ay, yerleşim merkezi haricinde ne yazık ki turizm potansiyeli düşüyor.
İyi, nitelikli personel de kalmıyor sezon dışında. Alkollü içkiden alınan vergi, diğer giderler de fiyatları yükseltiyor. Maliyetin daha yüksek olduğu zaman mümkün mertebe misafire sunacağın fiyat da o mertebede oluyor. “Yurtdışında çok daha uygun fiyatlarla tatil yapılıyor” deniliyor. Yunan adalarında uygulanan vergi sistemine bakmak lazım.
Biz elmayı elmayla karşılaştırmıyoruz. Her yıl lahmacun endeksi yapılıyor. 150 Liraya da lahmacun var Bodrum’da… Bazı yerler bunun bilmem kaç katı fiyatlı ve bu konuşuluyor. Onlar da zaten bir kesim gelmesin, bu fiyatları karşılayanlar gelsin istiyor. “Bizim restoranımıza, otelimize gelirsen, bu fiyatları ödeyeceksin” diyorlar.
Orta halli aileler, gençler için tatilin zorlaşması ve bir keyif olmaktan çıkması çok daha büyük bir problem değil mi?
Türkiye’nin her tarafında tatil potansiyeli var. Bakın biz 3-4 yıl öncesine kadar sadece deniz, kum, güneş konuşuyorduk. Tatilcilerin yüzde 90’ı Erdek- Ayvalık’tan başlayıp Mersin’e kadar sahil şeridindeydi. Şimdi bakıldığı zaman Urfa’da yer yok otellerde. Mardin’de yer yok. Diyarbakır’a ilgi var. Kars önemli bir destinasyon oldu. Karadeniz sahilleri öyle. Türkiye’nin artık her noktasında turizm yapılabiliyor.
Yeter ki çevre ve şehiriciliğe de dikkat edelim. Yani otellerde hizmet iyi, belirli bölgelerde bu hizmeti çok iyi sunuyoruz ama bazen bakıyoruz bu yatırımların karşılığında sokağa çıktığınızda turisti “her şey dahil” sistem dışında tutacak unsurlara çok ihtiyaç var. Türkiye’ye gelen turist paketi satın alırken otel ismiyle alıyor, oteli görüp karar veriyor. İnanın geldiği beldenin neresi olduğunu bile bilmiyor. Onun için gördüğü deniz önemli, otel önemli.
Antalya Cumhuriyeti deniyordu bir ara...
Ne yazık ki bu hala devam ediyor. Destinasyon tanıtımlarını daha doğru yapmalıyız. Benim de yönetim kurulunda olduğum Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı bir takım çalışmalar yapıyor. Daha doğru algı oluşturabiliyoruz. Ama yan coğrafyada yaşanılan, kısmen içeride yaşanılan yani en son yaşadığımız ne yazık ki siyasi gelişmeler de dahil biz burada nasıl bunları görüyorsak yurtdışındaki turist de görüyor. Bizim aslında fiyat temelinde, otellerden aldığımız servis temelinde değil, diğer etkenlerle ilgili ne yazık ki algı oluşturmakta bir takım zorluklarımız var.
Devamı: https://gazeteoksijen.com/yazarlar/elif-ergu-demiral/yerli-turistin-tatili-bir-gun-kisaldi-247252
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: