Turizm aslında…

Yakup Demir Yakup Demir 31/12/2019 23:40

Bu yazımda uzun zamandır gözlemlediğim ama fırsatını bulup aktaramadığım bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Turizm’in başkenti Antalya’dan yola çıkarak sahip olduğum bu gözlemler  –üzülerek- ülkemizde birçok farklı destinasyonda da yaşanıyordur diye düşünüyorum.

 

Turizm’in literatür açısından binlerce sayfalık tanımını araştırıp bulabiliriz.

Ancak temelde turizm nedir? Ekonomik çıkarları, kazanımları, hedefleri ya da ülke imaj kaygılarını bir tarafa bırakırsak turizm nedir?

Turizm tek kelimeyle ülkeye gelen yabancı turistin tekrar aynı ülkeye gelmesini sağlamaktır.

Bunu başararak aslında yukarıda değindiğim rakamsal hedeflerin gerçekleşeceğine inanıyorum.

 

Turistin konaklama süresince yaşadığı deneyimler, çevre ile yaşadığı etkileşimler, fiyat-kalite beklentilerinin karşılanıp karşılanmaması, havalimanındaki karşılanışı, havalimanı pasaport birimindeki yetkilinin tebessümü, kalacağı turistik tesise kadar ki yolculuğu, taksi şoförünün yabancı dili ya da acente rehberinin kurduğu-kurmaya çalışmadığı iletişim… Bunların hepsi aslında ekonominin can damarı olan turizmi besleyen küçük detaylardır.

 

Rakamsal değerlere daha önceki yazılarımda kısmen de olsa değinmiştim. Hali hazırda turizm’in ekonomik yönü üzerine yazılmış birçok makale mevcut. Benim değinmek istediğim konu özellikle toplum içerisine karışmak isteyen, çevreyi gözlemlemeye çalışan turistlerin sorunları üzerine gözlemlerimi paylaşmak. Konu başlığı turizm olunca yazacak çok fazla şey var ancak özellikle toplu taşıma araçlarını kullanmak isteyen turistlerin yaşadıkları beni oldukça üzüyor.

 

“Destinasyon Yönetimi” ile ilgili incelediğim makalelerde; iletişim dili eksikliği gibi birçok sorunun oluşmaması için il ya da eyalet bazında oluşturulmuş destinasyon yönetim ofislerinin kamu kurumlarının desteklerini alarak ulaştırma personellerinin temel düzeyde turizm ve yabancı dil eğitimi almaları da dahil olmak üzere bir çok eğitim programı düzenliklerini öğrenme fırsatım oldu. Özelikle turistik bölgelerimizde şoförler aslında sadece şoför olmamalılar. Örneğin; şoförlerin havalimanından otele kadar turistle birebir kaldığı zamanlarda çevreyle ilgili anlatacak bir şeyleri olmalı. Şoförler turistin sorularını yanıtlayabilmeli, en azından kısa cevaplarla da olsa turistlerle iletişim kurabilmeli.

 

Toplu taşıma araçlarında çok komik enstantanelerle karşılaşıyorum. Örneğin; Rus turist kendi dilinde minibüs ücretinin ne kadar olduğunu soruyor? Şoför arkadaşlarımız Türkçe konuşarak iletişim kurmaya çalışıyorlar. Rusya tarihi hakkında bir soru sormuyor aslında, sadece ne kadar diye soruyor? Türkiye ye gelen bir Rus turist’in Türkçe bilmesini beklemek fazla iyimserlik diye düşünüyorum. En azından İngilizce olarak karşılık verilse belki Rus turist de burasının Rusya olmadığını hatırlayacak ve farklı ülkelerin en yaygın ortak dili olan İngilizce ile karşılık verecek! Ama bizler dünyanın sayılı destinasyonlarına sahip bir ülkeyiz ve karşımızdaki turistlerden fazlasını düşünmeliyiz ve o yönde hareket etmeliyiz.

 

İnanın çok zor değil. Destinasyon yönetim ofisi yok ise farklı turizm birimleri var. Ya da en basit şekliyle ilgili meslek kuruluşları küçük kitapçıklarla yabancı dile karşı farkındalık oluşturabilirler.

 

Esnafın hitap şekli, dikkatimi çeken diğer bir konu.Türkçe olarak birilerine kadın ya da kız olarak seslenmek ne kadar yakışıksızsa diğer dillerde de aynı şekilde yakışıksızdır. Düzgün bir esnaf uygun bir pazarlama stratejisi ile ve tertemiz bir vitrinle turistleri kendi dükkanına çekebilir, çekemiyorsa da üzülmesin demek ki o gün sattığı ürünlere ihtiyacı olan turist o gün o bölge de yok! 1 sehpa, 3 tabure ve 1 tavla ile turist beklenmez. Disko müziklerinin sesini açmak yerine klasik müzik melodilerini çalmak neden kimsenin aklına gelmez? 30 metrekarelik dükkanların önünde 3 kişi bekliyor, konuşuyor, gülüyor. Kaldırım kültüründen kurtulmamız gerekiyor. Kaldırımlarda gelenin gidenin arkasından tuhaf sözcüklerle bağırarak ilgi çekmeye çalışmak en hafif tanımıyla komikliktir diye düşünüyorum.

 

Ne kadar turist geldi diye hesap makinelerine yoğunlaşmak yerine gelen turistlerle beraber gelecek sene ne kadar turist gelir diye düşünmeli ve bu yönde çaba sarf etmeliyiz. Söz konusu çabayı sektör çalışanlarına yüklemek işin kolay tarafı olur.

 

Sadece otellerdeki garsonların, resepsiyon görevlilerinin, aşçıların ya da oda temizlik görevlilerin görevi değildir turistleri mutlu etmek!

 

Sadece sabah-akşam-gece demeden havalimanında bekleşen acente görevlilerinin ya da turlar düzenleyerek turistlerin tatillerini çeşitlendiren acentelerin görevi değildir turistleri mutlu etmek!

 

İstatistikler açıklandığı zaman x otele y kadar turist geldi ya da x acente y kadar yolcu getirdi demiyoruz. Antalya’ya x kadar ya da İstanbul’a y kadar turist geldi diyoruz. Sonuçları paylaştığımız gibi sonuca giden yoldaki tüm çabaları da paylaşmamız gerekiyor.

 

Turistleri sevmeliyiz. Onları ticari bir obje gibi değil aksine bizden biri gibi görmemiz gerekiyor.

 

Bir önceki yıla göre daha da fazla turist karşılayabilmek dileğiyle.

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.