Otelime her gelen benimle tanışmak istiyor
Hotel Les Ottomans’ın sahibi Ahu Aysal, kendine özgü, bambaşka bir kadın... Otelinin her detayıyla ilgilenen Aysal, “Bir otelcinin seyahat etmesi, dünyayı görmesi çok önemli. Hiçbir genel müdür benim kadar gezmez” diyor.

Bade ÇAKAR
Hotel Les Ottomans, ödüllerine ‘World Boutique Awards’ ile bir yenisini daha ekledi. Siz bu başarınızı neye bağlıyorsunuz?
19. ödülümü kazandım. Her ödülü almaya giderken inanılmaz heyecan var içimde. İşimde çok titiz bir insanım. Her şeyi çok sevdiğim gibi, işimi de çok seviyorum. Bunun için çok detaylı, ayrıntıların üzerinde çok durarak çalışıyorum. Bu yüzden aldığım ödülleri hak ettiğimi hissediyorum. Bu da beni müthiş mutlu ediyor. Ödülleri almaya da devam edeceğim. Geçen gün İngiltere’den bir ödül haberi daha aldım. Avrupa’nın en güzel oteli olduğumuzu ve ödül vermek istediklerini, detaylı konuşmak istediklerini söylediler. Ben de “Tabii ki” dedim. Yeter ki ödülüm olsun.
Otelin işletmesiyle birebir siz ilgilisiniz. Hem özel hayatınız hem de otelle ilgilenmek yorucu olmuyor mu?
Hiç yorucu değil. Her şey dönüp dolaşıp sevgiye bağlanıyor. Ben otelimi çok seviyorum, o benim bebeğim. Öbür tarafta da çok güzel bir hayatım var. Çok eski arkadaşlarım var. Onlarla vakit geçirmeyi seviyorum. Çok güzel briç oynarım ben, şampiyonluklarım var. Mühim olan organize olabilmek. Çocuklarım, aile hayatım çok önemli, onlarla çok yakın bir ilişkim var. Her şeyi seviyorum, sevdiğim için de güzel organize olabiliyorum. Böylelikle otomatikman kendime de iyi bakıyorum.
Otelin kadrosunu seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Birinin yaptığı işi sevmesi en önemlisi... Bir insan yaptığı işi sevmezse, isterse sekiz üniversite bitirip gelsin, hiçbir şey yapamaz. Seversen, yaratıyorsun. Sevdiğin şeyin içine giriyorsun, onu düşünüyorsun. Düşündükçe de daha güzel şeyler yaratıyorsun. Öbür türlü, kapalı gözle çalışmak gibi olur. Farklı şeyler düşünemezsin, ileriyi göremezsin. Seversen oluyor bu işler ancak. Ben her toplantıda çalışanlarıma şunu söylüyorum; herkese göre iş vardır ama otelcilik özellikle karakterinin uyması gereken bir meslek, çünkü çok verici olmanız lazım. Bir kere her şeyi kabullenebilmek lazım. Otelciliğin ilk öğrenilen sözü “Evet”tir, “Hayır”la otelcilik yapamazsın. Bir şey yoksa bile yok demeyeceksin. Başka seçenekler sunacaksın ki karşındaki negatif enerji almasın.
Kesinlikle, bu sevgi sayesinde belki de birçok ünlü otelin yıllardır çalışıp başardığını siz daha kısa bir sürede elde ettiniz...
Başarımızı bütün dünyada kanıtladık. Kendimi methetmek için söylemeyeceğim ayrıca kendimi çok seviyor ve beğeniyorum o ayrı (gülüyor)... Benim, Hotel Les Ottomans’ın hem genel müdürü olup hem de sahibi olmam her şeyi değiştiriyor. Her gelen beni görmek istiyor, benimle tanışmak istiyor. Ben de buna gönülden hazırım. Misafirlerimle birebir ilgiliyim... Hep bu böyle oldu.
Aynı zamanda çok fazla seyahat eden birisiniz. Otelcilikle uğraşan bir kişinin, seyahat etmesinin avantajı nedir?
Bir otelcinin seyahat etmesi, dünyayı görmesi çok önemli. Hiçbir genel müdür benim kadar gezmez. Gezmeyince de göremiyor, öğrenemiyor. Ben yeni çıkan her şeyi bütün dünyayı gezerek öğreniyorum. Mesela tuvalet kağıtlarının bizdeki konum şekli, dünyada hiçbir yerde yok. Ben oturup, onları nasıl farklı kıvırırım, nasıl yapsam güzel olur diye düşündüm. Bütün dünyada üçgen bırakır giderler, bende yok öyle bir şey. Kıvrılır onlar, yelpaze yapılır. Bu tip şeylerde çok titizim. Detaylara çok önem veriyorum. 3 bin 860 tane detay var otelde. Hep detay...
Seyahatlerinizde gittiğiniz yerler klasik rotalardan çok farklı. Gideceğiniz yerlere nasıl karar veriyorsunuz?
Önceden çok güzel araştırmasını yaparım. Karar verdiğim yere de sırt çantamı takar giderim. Öyle süsüm püsüm yok yollarda... Otelde hep bakımlıyımdır, hep dikkatliyimdir. Otelde asla kot pantolon giymem ama seyahatlerimde bir o kadar da rahatımdır. Keyifle gezerim. Bu otel çirkinmiş, kirliymiş hiç de umurumda olmaz. Mesela Papua Yeni Gine’de kaldığım odadaki yatakta benden önce belki 10 kişi yatmıştır, o kadar berbattı... Tişörtümü yastığın üstüne serdim uyudum. Çünkü maksadım otelde keyif yapmak değil, orayı görmek, öğrenmekti. Öyle yerler, kabileler gördüm ki belki 10 yıl sonra öyle bir yer kalmayacak. Yaptıklarım bana çok büyük keyif veriyor. Benim en büyük zenginliğim bu zaten.
Peki iş hayatınızda da mı hiç sinirlenmiyorsunuz?
Her zaman olumlu düşünürüm, iyi enerji yaymaya çalışırım ama bu demek değil ki kusurları kapatmaya çalışırım. Çok da ciddiyimdir işimde. Kusurları görürüm ve karışırım. Her detaya dikkat eder, üstünde dururum. Öğrettiğim bir şeyin yapılmadığını görürsem, nedenini sorarım. Vazgeç, her şey iyi olsun da ne olursa olsun değil. O da yapılacak, öbürü de yapılacak. Bu çok önemli bir denge.
Les Ottomans’ı genişletmeyi, markanızı yurtdışına taşımayı düşünüyor musunuz?
Çok istiyorum ama yeri çok güzel olmalı en başta. Herhangi bir caddenin ortasına yapamam. Ya bir ormanın içinde olmalı ya da deniz kenarında... Les Ottomans’a yakışır bir şey olmalı. Fransa’dan bana güzel bir teklif geldi aslında bir Kont’tan. Ben yukarıda oturuyorum, bu da onun çok hoşuna gitmiş. Kendisinin de şatosu varmış ve böyle bir şey yapmak istedi. Devletten kredi almak için uğraşıyordu, ancak hala bir haber yok. Hala konuşuyoruz. Olduğu zaman oraya gidip gerçekleştirmeyi çok isterim.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: