Değişen hayat şartları köy mimarisini nasıl etkiledi?

Bayram tadında tatil günlerini geçirmek için, sahillerinin terleten sıcağını yaşatan Ege ve Akdeniz yöresini yerine, zirvesinde eksik olmayan beyaz kar örtüsüyle Erciyes Dağı’nın serinliğini yaşatan Kayseri’nin yaylalarında bir gezi yapmayı tercih ettik.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 03/09/2018 12:19
Değişen hayat şartları köy mimarisini nasıl etkiledi?

Gelenekleri, toplumsal yaşamları ve üretime katkıları ile “O köyler, yaylalar bizim köyümüz”. Asur ticaret kolonilerinin en önemlilerinden biri, Kayseri-Kültepe Örenyeri’nde Karum-Kaniş kazılarda ortaya çıkarılan Taş temelli kerpiç yapıları gördükten sonra, benzer yapıları ören yerinin yanı başındaki Karahöyük Köyü ile civar köylere yaptığımız, damları ve taş-kerpiç evleri terk edilmiş halde karşımızda bulduk.

Yüzyıllardır bölgede yaşayanların kendilerinden önceki yapıları örnek alıp kendilerine barınacakları evler yaptıkları, hatta yıkık yapılardan malzemelerden yararlandıklarını, evlerin bazılarında kullanılmış sütun kaidesi, kararmış bir köşe taşı görmek mümkündü.

Yeni biçilmiş ekin tarlalarıyla, sararmaya başlamış bağlarıyla, yeşilin her tonundan, sarının her tonuna dönüşen doğasında yürüyüşler yaptığım Felahiye’nin Menteşe, Alparslan, Kepiç ve Acırlı köylerinde bir zamanlar küçücük kerpiç damlar, taş evler yerlerini betonarme çok katlı binalara bırakmaya başlamış.

Yurtiçinde ve yurtdışında emekli olup köylerine dönenler, eski evleri tamir edip kullanmaktan ziyade yıktırıp yerlerine ya da köylerin dışında arazilere yeni binalar yaptırmaya başlamışlar. Hatta birçok daireli yüksek binalar da inşa edilmiş. Acırlı Köyündeki içinde Havva Bacı’nın yaşadığı tek kerpiç damın da yıkılıp yerine betonarme bina yapılacağı söyleniyordu. Acırlı’ lı Mimar Mızrap Alkan’ın başladığı inşaatın duvarının çelik konstrüksiyon ile örme yapıldığını görünce, Kadirli’deki çocukluğumun geçtiği Huğ Ev’imizin yapılışını hatırladım.

Ahşap direklerin yan yana yere çakılıp, böceklerin zehirli diye yemediği zakkum dallarıyla örülerek ana duvar ile iç duvarlar yapılırdı. Samanla karıştırılan çamurla sıvanır, çatının üzeri de bendi denilen su geçirmeyen otla kaplanır, saçaklı bir çatı oluşturulurdu. Daha sonra,1960’yıllarının sonlarında ailece duvarı tuğladan, çatısı kiremitle kaplı evimiz olmuştu.

Felahiye’nin köylerindeki dağlarında, Kızılırmak’ın önüne kurulan Yamula barajı kıyılarında yaptığım doğa yürüyüşleri yapmanın yanında, yan yana inşa edilmiş, eski ve yeni yapılarıyla köylerinde, kerpiç dam ve evlerden günümüz betonarme ve çelik konstrüksiyonlu yapılara uzanan adeta mimarlık tarihine de bir yolculuk yaptım..

“Komşularınızla iyi geçinin konuklarınız gider onlar hep sizinle kalır” sözündeki inceliğin yansıdığı köy ortamında dolaşırken Arkeoloji dünyasındaki basit temel kural aklıma geldi: “En alt katmandaki buluntular en eskisini gösterir”.

Bu eskiliğin katmanları aşarak günümüze yansıdığı köy yaşantımızın ifade edildiği Kaman Müzesindeki anlayışla yeniden eskiye doğru bir sıralama yaparsak ilk planlı kentlerin ve yaşam kurallarının belirlendiği, kaynaştığı Anadolu, köylerde evleri birbirine bağlayan elektrik ve haberleşme kabloları ile örnek alınabilecek inceliklerini kapı önü komşuluk gelenekleri ile hala koruyor.

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.