Karantina günlerinde otelcilik serüvenleri

Şehirde karantinanın ilk günleriydi, bir oda doluluk ve tüm gün toplam üç telefon görüşmesini de eklersek, çok sakin bir gündü.

Aykut Bakay Aykut Bakay 06/04/2020 21:08
Karantina günlerinde otelcilik serüvenleri

Şehirde karantinanın ilk günleriydi, bir oda doluluk ve tüm gün toplam üç telefon görüşmesini de eklersek, çok sakin bir gündü. Bir satıcı gelmiş, uygun fiyata otele test makinesi satmaya çalışmış, hatta biraz da ısrarla bizde denemek istemişti. Kabul edip ağzımızı açmış, ağız ve burun numuneleri almıştı ama, ayıldığımızda otelin soyulduğunu fark etmiştik. Bizi ayıltan güvenlik görevlisi arkadaşımız,  lobide ne varsa toplayıp kaçarken yakalamış, eşyaları da geri almıştı. Nasıl böyle bir hata yaptığımıza hala inanamıyorduk. Aklımıza bile gelmemişti. Çok fırsatçı vardı…

Zor günler geçiriyorduk ama en kısa sürede bunu atlatacağımızdan emindik. Yalnızlaşmıştık. Otelde çalışan birkaç kişi haricinde konuşacak hiç kimse kalmamıştı. Sadece otelde konaklayan bir sağlıkçı vardı, o da akşam geç gelip hemen uyumaya odasına çıkıyor, yorgunluktan konuşmaya hali bile kalmıyordu. Kimseyle görüşmeyen, fotokopi makinesi ile konuşmaya başlayan ben, aklıma ne gelirse anlatıyor, zaman zaman da otelde çalışanlarla ilgili dedikodu yapıyordum. Konular bitirince de kapalı telefonla rezervasyon almaya, hayali misafirlerle konuşmaya başlamıştım. Diğer arkadaşlar da farklı değildi. Boş odaya yemek servisi götürenler bile vardı… Sonunda anladık, tüm bunları sinsice yapan bizim otelin güvenlikçisiymiş. Kıs kıs gülerken suçüstü yakaladık. Çok kızdık.

Karantinanın biraz daha ilerleyen günlerinde hijyen tulumumuz kalmadığından çareler aramaya başladık ve bulamayınca da hiç olmamasından iyidir diye animasyon odasında bulduğumuz kostümleri giydik. Ben tavşan, diğerleri de ayı ve pembe panter kıyafeti giymişti. Kat şefine de batman yarasa adam... Kat şefi o akşam lobideki mermerleri cilalarken makinenin üzerine kayarak düşmüş, kordona dolanmıştı. Biz de cep telefonlarımızla selfi çekip “virüsü yakaladık” diye pozlar vermiştik. Eğlenceliydi aslında... Hatta ayı kostümünü giyen arkadaşımız koca tırnaklarıyla bize çay ikram ederken çok güldük, bol bol fotoğraf çektik.

Bu eğlencemiz, otelin açık kapısından içeriye lobiye dalan bir sokak köpeğiyle son bulmuştu. Hayvan çok aç, zayıf ve bakımsız görünüyordu. Tam bir sokak serserisiydi. Lobinin ortasında durup bir süre bizi seyretti. Önce vahşi bir şekilde hırlamaya başladı. Sonra da lobiyi inlete inlete havlamaya. Bize saldıracağı kesindi… Korktuk… Ve korktuğumuz başımıza geldi. Hızlı bir hamleyle önce pembe panterin uzun kuyruğuna saldırdı, hırlaya hırlaya çekip kopardı.

Ayı arkadaşımız “hoşt hoşt” deyince, köpeğin odağı değişti ve bu sefer daha da azgın bir şekilde ona saldırmaya başladı. İri ve dolgulu bir kostümü olduğu için biraz daha şanslıydı.

En azından kaçarsak durumu az hasarla atlatabilecektik ve “ Kaçıııın…” diye bağırdım. Hepimiz lobide kaçıştık. Ben çiçekliğin arkasında saklandım. Biri can havliyle koltuğun üstüne sıçradı ve orda kaldı, diğeri ise bar sandalyesinin üstüne… Köpek bir türlü gitmiyordu. Havladıkça sesi daha da yükseliyordu.

Gürültüleri duyan Batman olanları henüz kavrayamamıştı, merdivenlerden aşağıya lobiye inerken ellerini beline koyarak “Noluyo burda ? diye bağırdı.

Tam köpek ona doğru yönelecekken, kargaşa ve sese uyanan sağlıkçı da Batman’ın üstüne atlayarak “YAKALADIM… YAKALADIM… SONUNDA VİRÜSÜ YAKALADIM “ diye bağırdı.

Köpek usul usul, sessiz sedasız çıktı gitti.

Çok sevinmiştik ama sağlıkçı gerçeği öğrenince sevinmedi…

Patron bu halimizi görse ne derdi bilmiyorum ama hiç de normal değiliz.

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.