Kapadokya’daki ucube manzaranın sorumlusu kim?

Dünya’da bir örneği daha bulunmayan bu eşsiz görsel şölen, bugün, Türkiye turizminin kapısında üvey evlat gibi duruyor.

Adil Gürkan Adil Gürkan 24/08/2019 23:01
Kapadokya’daki ucube manzaranın sorumlusu kim?

Anlatayım..

İşim gereği her yıl bir kez Kapadokya’ya giderim.

Başta Kaymaklı olmak üzere, Nevşehir, Ürgüp, Göreme, Avanos'u dolaşırım. Bir önceki yıla göre değişen bir şey olup olmadığına bakarım.

Örneğin, gözlerim bölgenin her tarafında esaslı bir temizliğin sonuçlarını arar.

Dünya’nın, bu ülkeye en benzersiz hediyelerinden birisi olan Kapadokya’nın, saçma sapan yapılardan kurtulmuş olabileceğini ümit ederek bakarım.

Bu toprakları çok seven şefkatli bir mimarın devasa ellerinden çıkmışçasına özel Peri Bacalarının çevresinin, pislikten, betondan arındırılmış olmasını düşünerek bakarım.

Tarihin, sevecen bir coğrafya ile kol kola, insanlara bir kültür ziyafeti çektiğini hayal ederek giderim o taraflara.

Nerede o Güzel Atlar?

O topraklara ismini veren Güzel Atların, binlerce, on binlerce olup geri döndüklerini gözümde canlandırırım.

Peri Bacalarının arasında bir özgürlük masalı yazdıklarını hayal ederim. Oradan oraya birer şimşek misali aktıklarını görmek isterim.

Heyhat.

Bırakın güzel atları, güçten takatten düşmüş eşek bile yok ortada.

Gördüğüm manzara şudur:

Bir cam fanus ile kaplanıp, insanların sadece dışarıdan seyretmesine izin verilecek kadar değerli ve hassas bir bölge perişan edilmiş.

Ayak bile değmemesi gereken yerlere beton binalar dikilmiş

Hele bölgenin başkenti konumundaki Nevşehir, tamamen bir beton yığını olmuş. Arada tek tük Peri Bacası seçiliyor. Yok denecek kadar az.

Kapadokya’daki ucube manzaranın sorumlusu belli.

Bundan milyonlara yıl önce doğa büyük bir suç işlemiş.

Geleceğe dönük bir haritalama hatası yapmış. Bu gün, eciş bücüş binalar yapılacak olan yerlere sanat tablosu gibi Peri Bacaları kondurmuş.

Doğa Anaya kızarım.

Böyle aymazlık mı olur?

Senin, insanoğlunun vahşi yapılaşma güdülerini bilmen gerekir

Kabul edelim.

Doğa Ana, günün birinde bu coğrafyada bizlerin yaşayacağını hiç hesap edememiş.

Planlamasını doğru yapamamış.

Bizim ucube binalar dikeceğimiz ve rant üreteceğimiz,  imar planları ve berbat inşaatlar ile harap edeceğimiz topraklara bir sanat eseri titizliği ile bakmış..

Ah bizler… Biz göçebe Türkler…

Binlerce yıldır, hiçbir kara parçasını kalıcı ve gerçek vatan olarak benimseyememiş olan göçebe toplum.

Biz daimi göçebeler.

O yapay hamasete bakmayın siz.

O vatan millet nutuklarını yemezler.

Hiç birisinin altı dolu değil.

Hepsi yalan.

İnsan, vatan bellediği coğrafyanın ormanını yakar mı?

İnsan, vatan bellediği coğrafyayı paylaştığı orman canlılarını kor ateşlerde kavurur mu?

İnsan, vatan bellediği coğrafyanın nehirlerini zehirler mi?

İnsan, vatan bellediği coğrafyanın dağlarını, ovalarını kurutur mu?

İnsan, vatan bellediği coğrafyanın kendisine hediye ettiği Kapadokya gibi bir bölgeyi derme çatma binalarla doldurur mu?

İnsan, birlikte vatanı paylaştığı insanlara, hormonlu, zehirli, genetiği ile oynanmış gıdaları yedirir mi? Pazarda satmak için yetiştirdiği sebzelere, meyvelere zehir püskürtür mü?

Neyse, dönelim Kapadokya faciasına

Kapadokya mucizesi...

Yani o Güzel Atlar Ülkesi,

Yani o eşi benzeri olmayan devasa yer altı şehirleri,

O en güzel şaraplık üzümlerin yetiştirildiği topraklara,

O muhteşem lezzetli patatesin vatan bellediği topraklara,

O şifa kaynağı kabak çekirdeğini yetiştirip bizlere sunan topraklara,

Bir zamanlar 3.000 Rum yaşayan Sinassos ya da şimdiki adı ile Mustafa Paşa kasabasına…

Kadri kıymeti bilinmeyen bu coğrafyaya dönelim bakalım

Akdeniz ve Ege yanında bir üvey destinasyon gibi görülen Kapadokya..

Kapadokya Rumları bizimle yaşamaya devam etselerdi...

En büyük hatalardan bir tanesi, bölgede yaşayan ve Türkiye’ye aşk ile bağlı binlerce Rumu köklerinden koparıp Yunanistan’a göndermek oldu.

Nüfus Mübadelesiyle yaklaşık 100.000 kadar olduğu tahmin edilen Karamanlı Rumlar, Yunanistan’a gönderildiler.

Bu yeni ülkelerinde Karamanlı Rumlar, ana dilleri ve kültürleri yüzünden çoğu kez hor görüldüler. Yeni komşularınca gerçek birer Yunanlı olarak kabul edilmediler.

Keşke kalsalardı

Topluma entegre olmakta zorlandılar.

Anadolu Rumları orada asla benimsenmediler, dışlandılar.

Çok acılar çektiler. Vatan özlemi ile kavruldular.

Keşke kalsalardı.

Kapadokya’nın kadim kültürünün bir parçası olarak, Anadolu mozaiğine renk katmaya devam etselerdi. Şimdi onların rengi eksik..

Mutfakları ile kalsalardı..

Bir Kapadokya mutfağı efsanesinin parçası olsalardı

Bölge, bir gurme cenneti olarak, çekim merkezi olsaydı.

Karamanlı Rumlar, otantik giyim kültürleri ile kalsalardı..

Folklorları ile..

Müzikleri ile..

Edebiyatları ile…

Efsaneleri ile..

Şimdi Kapadokya böyle mahzun ve tecrit edilmiş halde mi olurdu?

Bölge havalimanlarına, hem de Dünyanın her tarafından, tarifeli uçakların biri inerken biri havalanırdı. Bölge her kategoriden turistlerin buluşma noktası olurdu.

Kapadokya devasa bir sanat müzesine dönüşürdü.

Sanat turistleri…

Çömlek ve benzeri el sanatlarının meraklıları..

Doğa meraklıları..

Gurmeler..

Tarihin gizemlerinin peşinde koşanlar…

Arkeoloji tutkunları..

Bisikletliler…

Motosikletliler…

Sağlıklı bir havada, bol oksijenle tazelenmek isteyenler..

Kayseri’ye, Aksaray’a, Niğde’ye, Kırşehir’e, Yozgat’a giderken bir nefes molası verenler..

Kapadokya semaları topraktan fışkıran mutluluk ile bezenirdi

Kapadokya’yı, en güzel yamalardan dikilmiş bir bohça misali, rengarenk çeyizler gibi doldururdu. Kapadokya semaları topraktan fışkıran mutluluk ile bezenirdi.

Fırsat kaçtı mı?

Bence hayır.

Kapadokya hala aynı Kapadokya..

Yer altı kentleri sanki sakinlerini bekliyor gibi..

Terkedilmiş taş Rum evleri hala yaşamakta..

O harika çamur, maharetli elleri bekliyor..

En güzel Kapadokya kilimleri ve halıları daha dokunmadı..

Unutulmuş gibi görünen mutfak, bir çıra ile yakılacak ocakları bekliyor. Kapadokya yemeklerinin bilgileri, seçkin gurmeler için servis edilmek üzere ortak hafızada hazır.

Bir temizlik yeter.

Bir temizlik, ateşi canlandırır..

Kapadokya önce şu üzerindeki ölü toprağını temizlemeli..

Sonra, kafalardaki her türlü şartlanmayı, ön yargıyı..

Daha sonra da yüreklerdeki bıkkınlığı..

Önce Kapadokya insanı üzerinde yaşadığı toprakların değerini anlasın..

Gerisi kolay..

Bir başka yazıda daha somut öneriler sunalım..

 

 

 

 

 

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.