Kadirli'de turist olmak...

Geçtiğimiz Mayıs ayında doğduğum, çocukluğumun, gençliğimin günlerini geçirdiğim, üniversite ve çalışma yaşamım nedeniyle birkaç yılda gidebildiğim bir zamanların pirinç ve 'beyaz altın' pamuk diyarı Kadirli'ye, babaocağında' kardeşler buluşması' için gittiğimde, kardeşim Yüksel ile beraber şehri keşfe çıkmaya karar veriyoruz.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Kadirli'de turist olmak...

Adil Çulhaoğlu

Çıplak bir tepelikten ağaçlandırılmış, ormana dönüşmüş, Sülemiş Tepesi’nin eteğindeki evden çıkıp, ,şehir merkezine doğru yürüyoruz. Sağ tarafımızda yıllarca gittiğimiz İlkokulun Ortaokul, Lisemizin bulunduğu alanı görünce, aklımıza okul yıllarımız geliyor. Evimizin yakınında olduğu için arkadaşlarımızdan şanslıydık. Eskinin  at yarışlarının yapıldığı, satıcı ve alıcıların uzun uzun el sıkışarak ellerini salladıklarını  unutamadığım hayvan pazarının kurulduğu yerde, okul dönüşlerinde çelik-çomak oynadığımızı, top peşinde koştuğumuzu hatırladım.

Kadirli'nin ortasından geçen Savrun Çayı'nın Taş köprüsü yıkılan yerine yapılan demir köprüye ulaştığımızda, bir zamanlar kıyısında, sellerin getirdiği odunların toplandığı yerlerde,çayın her iki tarafına yapılan setler üzerinde yürüyüşler yapan genci yaşlısı bir  bir çok insan görüyoruz.Köprüden bir aşağı,bir yukarı bakıyorum.Sellerin köprü yıktığı sudan eser kalmamış.Çimmeye gittiğimizde üzerinde suya atladığımız,oltayla balık tutuğumuz  kayalıklar yok olmuş, Savrun Çayının yatağı düzeltilmiş.Setler oluşturularak ayrı küçük bir çok havuzu andıran gölet yapılmış olduğu dikkatimi çekiyor.Çaydan önceleri  çeltik(pirinç),daha sonra pamuk tarlalarına suyun akıtıldığı, romanlara konu olan, l960 yıllarda bu yüzden ağaların çatışmalarının yaşandığı, Sülemiş tepesinin dibinden  giden    ark, yol olmuş.Sulama dönemi bitip, arka verilen su kesildiğinde  bütün mahalleli arkta ellerimizle balık tutup, ziyafet çekerdik.Çocukluğumun arklarının tarlalara  getirdiği suyu bugün Aslantaş ve Mehmetli Barajlarının  sulama kanalları  getiriyor.

Çukurova'nın kuzey doğusunda  Orta Toroslarda yer alan Kadirli, deniz seviyesinden 95 m yüksekte, 1071.3 km'lik arazisinin  1/3 dağlık,2/2'si ovalık olan ve Ceyhan nehrinin kolları olan Savrun ve Sumbas çaylarının sularıyla toprakları sulanıyor.Önceleri  çeltik(pirinç), pamuk ve buğday  ekiminin yapıldığı verimli topraklarda günümüzde, üretimi gittikçe azalan buğdayın yanında mısır,yer fıstığı daha çok ekilir olmuş.İkinci ürün olarak ekim ayında turp ekilip,aralık ayında hasadı yapılıyormuş.Gördüğümüz göletlerin, ülkemizin ihtiyacının %70'nin, yaklaşık 35.000 hektar alanda üretildiği turpun yıkanıp,torbalandığı yerler olduğunu öğreniyorum.Her turp komisyoncusu kendi  yıkama alanını yapmış Savrun Çayının yatağında.Pamuk tarlalarına çapalamaya,pamuk toplamaya gidenler artık turp toplama ve yıkama işlerinde çalışıyor, sayıları 5000 bulan  insan için iş alanı yaratmış turp...

Köprüden geçince, sağımızda Kadirli Parkı yine eski yerinde Savrunun kıyısındaki setle birleştirilerek Bülbül deresine, şehir Merkezine güneydeki köprüyü geçip giden ana yoldaki yeni Belediye binasına kadar uzatılmış. Küçük oturma alanları, oyun alanları, Kültür merkezi, 2 sinema salonu yapılmış. Yeşillikler içerisinde eski görkemini kaybetmemiş. Lise yıllarında arkadaşlarla ders çalışmaya gittiğimiz çay bahçesi yok ama yenileri yapılmış. Şehir Merkezine doğru yolumuza devam ettiğimizde tanıdık eski binaları görünce seviniyoruz.

Kadirli'yi güneyden kuzeye boydan boya geçen en uzun caddesine ulaştığımızda çocukluğumuzun adreslerinin yerinde başka yapılar yükseldiğini fark ediyoruz. Şalgam ve kebap satan seyyar satıcıların sayısı azalmış, ama yazlık ve kışlık Yeni Sinema yerinde yok.Bir  sokak sonrasına gidiyoruz, Melek Sineması'na bakmak için.Düğün Sarayı olmuş olduğunu,  ele ele tutuşup binaya giden damat ve gelini görünce anlıyoruz.Binanın eski görüntüsüyle  yerinde durmasıyla teselli buluyoruz.

Gördüklerimize kah hüzünlenerek, kah sevinerek şehrin cadde ve sokaklarındaki gezimize devam ederek, öğrenciliğimizde fidan dikmeye gittiğim  Muallim Bağı'nın  yamacındaki  Ala Camii'ye ulaşıyoruz.Roma  antik kenti Flavias'ın görkemli eseri, M.S 70 'ler bazilikası, bizanslar zamanında  kiliseye ve Dülkadiroğulları'ndan Alaüddevle’nin oğlu Sarı Kaplan tarafından 1480 yılında iç kısma bir mihrap,kuzeybatı duvarına bir minare eklenerek camiye çevrilmiş. Çeşitli yerlerde çıkan taş eserlerin bahçesinde barındığı Alacami, restore edilerek2010 yılında ibadete açılmış.Alacami'nin arkasındaki Muallim Bağ ve karşısındaki Sülemiş Tepesinde roma dönemi kaya mezarları mevcut.

Geç Hittit dönemine uzanan Kadirli tarihinde, Romalılar döneminde Flaviapolis adıyla görkemli bir kentin hamamı kalıntıları, bugünkü şehrin altında kalan 6-7 dönümlük alana yayılmış. Kalıntılar arasında bulunan Hadrianus’un anıtsal tunç heykeli İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bölgeye 7.yüzyılda  Abbasiler, daha sonra, Selçuklular döneminde Türkler girmiş, şehir Beylikler döneminde sık sık el değiştirmiş,1515'de Yavuz Sultan Osmanlı İmparatorluğuna katılan Kadirli, 1865 de İlçe olmuş,l872 'de ise şehirde  Belediyelik kurulmuş.1.Dünya savaşında Fransız ve Ermeni işgaline uğrayan Kadirli 7 mart 1920 işgalden kurtulmuştur.Osmanlı döneminde' Kars-akeli' 'Pazar yeri'  Kars pazarı ' gibi adlar alan Kadirli’de günümüzde 60 köyü ve 20 mahallesinde  84.000 kişi yaşıyor.

Alacami’den dönüşte Hükümet Binası'nın önünden geçerken 7 mart Kurtuluş Bayramı törenlerini hatırlıyorum.Andırın'a giden caddeden gelen temsili kuvvetlerin at sırtında alana gelişlerini heyecanla beklerdik.Bu yüzden olsa gerek bayramın adı 'çete bayramı' olarak bilinirdi.Eski belediye binasından Çamlı Kahve'ye gidip çay içmeye karar veriyoruz. Fıskiyeli bir havuzu olan park ve çay bahçesi, bir yanda sıra sıra dizilmiş restoranlar,kebapçılar ve kahvehaneler,diğer yanda  1890 yılında yapılmış  tek kubbeli ve tek minareli Hamidiye Camii,  andız çekirdeğinden yapılma tespihlerin yapılıp satıldığı tespihçilerin tablası ve çay ocakları bulunuyor.Son zamanlarda Sokak Lezzetleri olarak nitelenmeye başlanan Tablada kebap,Kadirlilerin İriçkili(Sucuk ekmek) yemek ve şalgam içmek için akşamı beklememiz gerektiğini öğreniyoruz.Bu arada çay ocağında,Hanımın Çiftliği dizisinin Cezaevi çekimlerinde kullanılan  1950 yılında inşaa edilen ve 2010  yılında kapatılan Eski Cezaevi binasının Kent Tarihi Müzesi yapılması için restore çalışmalarının başlatıldığını öğreniyorum.Akşama kadar yayla yollarına uzanmaya karar  verip,arabayı almak için, dolmuşa binip eve geliyoruz.Her yerine sadece yürüyerek ulaşabildiğimiz Kadirli'de dolmuşun varlığını  kabul ediyoruz böylelikle.

Arabaya atlayıp kuzey doğuya doğru yol almaya başlıyoruz.Yollar asfalt,çocukluğumuzdaki kamyon üstünde bir kaç aile yaylaya çıkarken yediğimiz tozlar aklıma geliyor.Her yer ormanlık,yeşillik olmuş.Kışın sürülerini ovaya  getiren, yazın yaylalara götüren yörüklerin gittiği yerlerden,vadi boyunca gidiyor  yolun büyük bir bölümü. Hatta  1902 yılına kadar şehirde hiç kimse kalmadığı için memurlar yaylaya gidip çadırlarda hizmet vermişler.

Eskinin sarı sıcak dedikleri yaz sıcağı  Kadirli'de hakim olunca,Bağdaş,Çişar,Savrun Gözü, Akifiye,Dokurcun,Çardak,Maksutoğlu,Kızıloluk,hatta Göksun'un Meyremçil'ne kadar uzanan yaylalara doğru yola çıkardı Kadirli'de yaşayanlar.Günümüzde ise Merkeze 10 km  mesafedeki   Akarca, yayla evleriyle kaplanmış,günübirlik gidilebildiği için revaçtaymış.

Bağdaş yaylasına giden muhteşem vadinin doğa manzarasına dalıp,taze havasını solukladıktan sonra geriye dönmeye başlıyoruz. Dikirli Köyündeki muhteşem  Kadirli  ve  ova manzarasına sahip, koruma altına alınmış restore edilmeyi bekleyen Bey   Konağının bahçesinden Savrun Çayının geçtığı vadiden Kadirli'yi seyrediyoruz bir süre.Bitişiğinde konak hizmetkarları ve işçilerin konakladığı yapıları görüyoruz. Tek katlı taş evler, çatısı huğ, duvarları murt çalısından yapılma 'Huğ Ev' restore edilmiş, bahçe düzenlenerek eski tarım aletleri yerleştirilmiş. Burası Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı (KAVAK) tarafından Eğitim ve Kültür Müzesi adıyla ilginç bir köy müzesi haline getirilmiş. Yeniden yola koyuluyoruz. İlbistanlı Köyünden Savrun Çayının doğu yakasına geçmeden önce Hasan Dede Türbesini ziyaret ediyoruz. Koruma altına alınmış türbede 1365-1440 tarihini taşıyan bir levha mevcut. Karakütük köyünden Kadirli'ye Savun Çayı kıyısından set üstünde ilerlerken bisikletle gelmiş,  2 çocuğun suda çimmelerini seyretmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Şehir Merkezine,Çamlı Kahve'nin önüne vardığımızda ,kebap,iriçgil, kıyma kokuları etrafa yayılmaya başlamıştı.Biz de   ızgara üzerinde  İriçgil kokuları yayılan tablacının önünde kendimize bir tabure buluyoruz.Yarım ekmek arası iriçgili yiyip şalgamı içtikten sonra,bitişikteki tatlıcıdan aldığımız halka tatlı damağımıza yayılan acıyı tatlıya çeviriyor.Kebapçının birine 'kıyma' denilen nedir dediğimde; Adana Kebabını, kuzu şiş, ciğer şişten ayırmak için biz burada 'kıyma' diyoruz.Ertesi günkü menümüzü belirliyoruz, Yüksel ile…Enfes kelle paça çorbası ve arkasından kebapçı  dürümcüden  kıyma.. 

 Akşam eve geldiğimizde, bir sonraki ‘ Babaocağı’da  Aile Buluşması Günleri‘nde, benim defalarca gezip gördüğüm Karatepe Aslantaş Müzesi ve Milli Parkı ile Hieroplis(Kastabala)e  gitmeye ikna etmek için  anlatmaya başlıyorum.

Geç Hitit dönemi M.Ö.800'de Adana ovası hükümdarı Asitavatas tarafından Ceyhan nehri kıyında kurulan   bazalt kayalara işlenmiş rölyeflerle kaplı 2 anıtsal kapısının ve surlarının ayakta olduğu uç kaleyi  ve içinde yer aldığı Karatepe Aslantaş Müzesi ve  Baraj Gölü ve 7891 hektarda  100 bitki,185 tür hayvan çeşidi varlığıyla Türkiye'nin en zengin milli parkı olan Milli Parkı, mesire alanları,Kız Yusuflu Köyündeki Su Sporları  Merkeziyle bölgenin insana  tatil havasını yaşattığını,Müze Park yerinde kök boyayla boyanmış yünlerle dokunmuş kilimler,elle oyulmuş kaşıklardan satın alabileceğimizi söylüyorum

Kadirli'nin 35 kilometre güneydoğusunda M.Ö 1. ila M.S. 17'nin 2. yarısına kadar yaşamın hüküm sürdüğü Hieropolis-Kastabala Örenyerinde ise, Ceyhan(pyramus) nehri kıyındaki kentlerin katıldığı Ana tanrıça Artemiz Kült Törenlerinde rahibelerin kor halindeki közler üzerinde çıplak ayakla yürüdüklerini, tiyatrosunun,kalesinin,sütunlu caddenin çok iyi durumda olduğunu,Hemite kalesini de yol üzerinde görebileceğimizi de uzun anlatıyorum.

Anlattıklarım Yüksel’i ikna etmeye yetiyor, bir sonraki buluşmamızda Karatepe-Aslantaş ile Kastabala'ya gitmeye ve Kadirli’de yeni yerlere turist gibi keşfe çıkmaya...   

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.