Duayyen isim, Şaban Hoca’nın başarılarla dolu hikayesi

Turizme adanmış bir ömür. Turizm Dünyası'nın duayyen ismi, Şaban Ali Yaşaroğlu’nun başarı ve mücadelelerle dolu hayatı tam anlamıyla bir başarı öyküsüdür.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
Duayyen isim, Şaban Hoca’nın başarılarla dolu hikayesi
Haber: Sinan Demir / Executive Housekeeper Dergisi

Bu öyküye tesadüfler, başarılar, azimli çalışmalar, önemli kişilerle tanışmalar ve daha birçok şey sığdıran Yaşaroğlu, komi, garson, barmen olarak çalışmasının yanı sıra eğitimci kimliğiyle de öne çıkmaktadır. İTÜ Vakfında 20 yıl boyunca aralıksız olarak öğrenci yetiştiren Yaşaroğlu’nun başarıyla dolu hayatını kendi ağızından dinleyelim.


Hocam biz sizi tanıyoruz ancak okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
1933 yılında Ziya ve Ayşe’nin ilk çocuğu olarak Rize Ardeşen’e bağlı Işıklı (Gare) köyünde doğdum. Beş yaşında iki ayağımda kemik veremi saptandı, İstanbul Etfal Hastanesi’nde sağ bacağım kesilmek üzere yatırılırken, son anda verilen kararla bacağımı kaybetmekten kurtuldum.
İlkokula memleketimde okumaya başladım. 12 yaşına geldiğimde, 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Askere çağrılan başöğretmenim, başarılı bir öğrenci olmam nedeniyle alt sınıflardakilere ders vermem için beni görevlendirdi. Birkaç ay sonra göreve dönen öğretmenim diplomamı verirken aileme “Bu çocuğu mutlaka okutun” diye ısrar etti. Ancak, en yakın okulun 3-4 saat uzakta olması ve ayaklarımın zorlanması nedeniyle çok istediğim halde ailem beni okula yollayamadı.  
1949’da İstanbul’daki amcamın yanına okula gitmek için ailem tarafından yollandım. Ancak okumak yerine amcamın yanında çalışmaya başladım. Amcamın lokantasında aşçıbaşı olarak çalışan hemşerim Şükrü Kanoğlu, beni de yanına alarak Tokatlıyan Otel’de işe başladı.  Burada barmen olarak çalışmaya başladım. Henüz 22 yaşındayken şef olunca gazetelerde “Dünyanın En Genç Şefi” diye haberlere konu oldum.


1977 YILINDA MİLLETVEKİLİ ADAYI OLDUM
Bu arada siyasete de ilgi duyuyordum ve CHP’nin Beyoğlu ilçesine kayıt oldum. Yıllar geçtikçe siyasetle bağımı giderek güçlendirdim. CHP İl Komisyonu üyesi, 1977 yılında da bizzat Bülent Ecevit’in önermesiyle İstanbul’da milletvekili aday adayı oldum.
Altı yıl çalıştığım Tokatlıyan’dan ayrılıp, Hilton’a komi olarak işe başladım. Burada da 2,5 ay gibi çok kısa sürede 170 kişiden sorumlu şef olarak terfi aldım. Hilton’da ayrıca sendikacılıkla da tanıştım. 5 Ağustos 1975’te Hilton’da gerçekleşen ve 22 gün sürer direnişin önderlerinden biri oldum. Önderliğindeki 17 çadırdaki Hilton direnişini Hürriyet gazetesi “Yeşil Çimen Hareketi Başladı” manşetiyle duyurdu. 


9 AY SUÇSUZ YERE HAPİS YATTIM
Hilton’dan emekli olduktan sonra, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlanan Turizm İş Sendikası’nın Genel Sekreterliğini yaptım. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra tutuklanıp cezaevine girdim. Hasdal, Merter ve Davutpaşa cezaevlerinde 9 ay tutuklu kaldıktan sonra, suçsuz bulunarak serbest bırakıldım.
1988 yılında Kemer’de Turizm Geliştirme Vakfı (TUGEV) öncülüğünde kurulan ve uygulamalı ders verilen OTEM eğitim kurslarının 14 öğretmeninden biri olarak ders verdim. İşimi büyük bir titizlikle yaptım. Öğrencilere yiyecek-içecek dersinde anlatacağım konuları bir gün önce belirleyip, bunların bir kopyasını kendim alıp diğerini okulun müdürü Avni Aker’e veriyordum.  


Bu arada Turizm Türkiye’de gelişip dururken, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Vakfı yöneticileri, vakıflarında turizm eğitimi verme kararı almış. Benden bir fizibilite raporu hazırlamamı istediler. Derken, 9 Eylül 1991’de İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu kuruldu ve başına ben geçtim. Burada, 20 yıl boyunca aralarında Türkiye’nin önemli otellerinde yönetici olarak çalışan bini aşkın öğrenciyi eğitip mezun ettim.

Gazete ve dergilerde yayınlanan binlerce makalemin yanı sıra, “CHP’ye Adanan Ömür” ve “Deneyimlerimden Süzülenler” adlı iki kitabım da yayınlandı. Nervin Yaşaroğlu ile evliyim, bir erkek ve bir kız çocuğu babasıyım.



Turizmle ilk tanıştığınız Tokatlıyan Otel’de kaç yılında işe başladınız?

1950 yılında. Hayatımda öylesine önemli bir yer edindi ki, her sorulduğunda “İlkokulu Rize’de üniversiteyi Tokatlıyan’da bitirdim” diyorum. Tokatlıyan benim hayat üniversitem oldu. Orada sadece turizm sektörü ile tanışmakla kalmadım. Devrin önde gelen yazar-çizer, siyasetçi, sanatçı kısaca önde gelenlerin hepsiyle tanıştım.

Kaç para maaşla işe başladığınızı hatırlıyor musunuz?
Hatırlamaz mıyım? Tam 40 lira, tabii o zamanlar büyük para! Nitekim, birkaç yıl sonra aileme ortaokulu bitiren kardeşimi liseye yazdırmam için yanıma yollamalarını istedim. Tiplerle birlikte elime ayda 60 lira falan geçiyordu.


Tokatlıyan o yıllar sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin de vitrinlerinden. Kimlerle çalıştınız?
O yıllar İstanbul’da burası, Pera Palas ve Liman Lokantası var. Buralar son derece nezih mekanlar. Tokatlıyan’da Atatürk’e hizmet etmiş Serkis Takesyan ustayla çalışan şefim Agop Kazancıyan, Pera Palas’ta Aram Usta ve Liman Lokantasında Levanten Fontana var. Fontana marka olmuş birisidir. Meslek erbabları, garsonlar ve barmenler işi onun yazdığı kitaptan öğrendi. Başka kaynak yok. Agop, Yani, Karnik ve Nikolai ustalardan çok şey öğrendim.

Siz işe eğitimsiz başladınız, daha sonra mesleki anlamda bir eğitim aldınız mı?
Elbette. İşçi Kurumu’nun felsefe hocası Avni Diper öncülüğünde, Türkiye’de ilk olarak 32 garson ve barmene yönelik düzenlenen kursa katıldım. Hepimiz mösyö Fontana’nın kitabını ezberledik. Saygıdeğer hocamızın eğitiminden sonra Sultanahmet’te turistik bir gezide toplu fotoğraf bile çektirdik.



Barmenlikten sonraki terfinizi de özetleyebilir misiniz?
Bir gün Otelin Müdürü Mahmut bey beni çağırdı. Bana, mösyö Agop Kazancıyan’ın işten ayrılacağını, bundan sonra hem rustik hem de gece barının şefliğini yapacağımı söyledi. Biraz korkup çekindiysem de ‘yaparsın, yaparsın’ diyerek beni ikna etti. Böylesine önemli bir görevi üstlenirken henüz 22 yaşındaydım. Nitekim, o zamanlar benimle ilgili çeşitli gazetelerde “Dünyanın en genç şefi” diye haberler yapıldı.



Tokatlıyan’da toplam kaç yıl çalıştınız ve niye ayrıldınız?
Otelde toplam altı yıl çalıştım. Oteli Migirdiç Tokatlıyan 1890’yı yıllarda kiliseden izin alarak bahçeye inşa etmiş. Çifte vatandaş olan Tokatlıyan, Hitler döneminde hayranlığını öyle bir noktaya getiriyor ki, otelin tepesine gamalı haçlı bayrağı çektiriyor. Olay duyulunca hakkında tahkikat yapılacağı bilgisini alıyor ve Fransa’ya kaçırılıyor. Oteli Rizeli İbrahim Gültan kiralamış. Mevcut kapasiteye bir-iki masalık yer açmak amacıyla, oteldeki bazı sütunları yıkmış. Duyulunca hakkında dava açılıyor. Sonunda davayı kaybetti ve oteli tahliye etmek zorunda kaldı. Ben de Hilton’a iş başvurusunda bulundum. Ancak, kadrolarının dolduğunu ve beni ancak komi olarak çalışmayı kabul etmem halinde işe alacaklarını söylediler.


Bu teklifi okul masraflarını üstlendiğiniz kardeşleriniz için mi kabul ettiniz?
İşin hem o yanı var hem de başka nereye gidip çalışabilirdim ki? Pera Palas’ta ihtiyaç yoktu. Karşımda ya Sirkeci’deki iki yıldızlı otellerden ya da Hilton’da komi olarak çalışma seçeneği vardı. Ben de birini seçtim. Neyse, işe başlayacağım beni bara götürüp birine teslim ettiler. Bir de ne göreyim? Tokatlıyan’da yanımda çalışırken, Hilton’a yolladığım Mustafa Gökmen. Onlar gidince bana sarıldı “babacığım, babacığım” diye şaşkın şekilde dolaşıyor. Ona şefliğimin Tokatlıyan’da kaldığını, şimdi ikimizin de işimize bakmamız gerektiğini söyleyip ikna ettim. Zaten 2,5 ay sonra da terfi ettim.

Ne oldu da sizi terfi ettirdiler?
İşin aslını sonradan öğrendim. Hilton yöneticileri 1954’ün sonunda otel açılmadan önce bana gelip iş teklif etmişlerdi. Ben riske girmek istemediğimden kabul etmedim. Beni onlara, İşçi Kurumu’nda bizi eğiten Avni Diper önermiş. Zaten kendisi de Hilton’da personel müdürü olarak işe başlamış. Benim gelmeyeceğimi duyunca da bana fena halde kızmış. Bu yüzden burnumu sürtmek için komi olarak işe başlattı. 2,5 ay gibi kısa sürede aldığım terfi, Hilton tarihinde bir dünya rekorudur. Artık 170 kişinin şefiydim. Bir yandan da CHP üyesi olarak siyaset ve sendikal faaliyetlerle de yakından ilgilenmeye devam ediyorum.


Otelde 1975’te 22 gün süren bir direnişiniz var. Biraz anlatır mısınız?
Hilton’da o zaman Oleyis sendikası yetkili. Ben de yönetimdeyim ama sendika yönetimi ile anlaşamayınca istifa ettim. Otelde çalışanların hepsi ne zaman sıkışsalar bana geliyorlar. Tokatlıyan’da çalışırken çevremi genişlettiğimden, her yerde bir tanıdığım var, tüm sorunlarını çözüyorum. Sendikadan rahatsızlık artınca, başka bir sendika kuralım, önderimiz ol diye baskı yapmaya başladılar. Sonunda baskılara dayanamadım. Büyük bir gizlilik içinde sendika üyelerini Oleyis’ten istifa ettirip, Turizm-İş’e üye yaptık. Çoğunluğu sağlayınca da işverene bildirdik. İşveren iş kanununa aykırı davranıp, Turizm-İş’e geçenlerin haklarını gasp etmeye kalktı. Bunun üzerine biz de bahçede 17 çadır kurup, 22 gün süren direnişi başlattık.

Direniş sonrası ne oldu?
Aslında direniş 22 gün gibi çok da uzun olmayan bir sürede tamamlandı. Ancak, Hilton açısından dünyada bir ilkti. Otelin tarihinde böyle bir olay yok! Benim açımdan da son derece büyük bir kazanım oldu. 22 gün sonra haklarımız geri verildi. İşveren haksız bulundu, genel müdür görevden alındı.


Acısıyla, tatlısıyla Hilton maceranızı nasıl noktaladınız?
Sendikal mücadelede edindiğim deneneyim sonrası profesyonel anlamda sendikacılık yapmaya karar verdim. Zaten emekliliğin zamanı da gelmişti. Emekli olup profesyonel sendikacılık yapmaya başladım. 1980 darbesiyle, hapse attılar. Dokuz ay yatırdıktan sonra suçsuz olduğumu anlayıp salıverdiler.

Daha sonra turizmde eğitimciliğe adım attınız, değil mi?
Haklısınız. 1988 yılında Turizm Bakanlığı bünyesindeki TUGEV Kemer’de uygulamalı OTEM kurslarını başlattı. Orada öğrencilere yiyecek-içecek konularında dersler verdim. Son derece yararlı olan bu işe iyi başladık. 280 kapasiteli yatılı bir okul. Ancak, çeşitli nedenlerle sürdürülmedi, böylesine yararlı bir girişim yaşatılmadı.

OTEM yaşatılmadı. Ama sizin eğitimci heyecanınız hiç kaybolmadı değil mi?
Evet. İTÜ’nün Eski Rektörü ve İTÜ Vakfı’nın Kurucu Başkanı merhum Prof. Dr. Kemal Kafalı, benden vakıf bünyesinde kurulacak turizm eğitimi okulu için bir araştırma yapmamı istedi. Sonuç itibariyle bundan 20 yıl önce kurulan İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu’nun müdürü olarak eğitim işine yeniden koyuldum.


Hocam 20 yıllık süreçte yaklaşık kaç öğrenciyi eğittiniz?
Sanırım bini aşmıştır. Tokatlıyan Otel’de tanışmaya başladığım ve yıllar içinde sayıları sürekli artan önemli şahsiyetler yüzünden, öğrencilere, birçok yerde pratik yapma, turistik işyerlerini yerinde görme gibi imkanlar sağladık. Son yıllarda kruvaziyerlerde çalışacak elemana ihtiyaç artınca, bu yönde de eğitim vermeye başladık.

Housekeeping departmanı hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Housekeeping deyimi Hilton ile başlar. Tokatlıyan’da katlara bakan çalışanlar vardı ama housekeeping departmanı yoktu. Zaten temizlik işine bakanlarda o dönem de erkek ağırlıklıydı. Olan bayanlar da yabancı bayanlardı. O yıllarda halkımız otelde bayan çalıştırmaya iyi gözle bakmazlardı. Hilton’la birlikte bu zamanla aşılmaya başladı. Hilton’da çalışanların üçte biri bayandı. Bayanlar katlarda, resepsiyonda, çamaşırhanede çalışırlardı.

Hilton’da komi olarak çalışırken, 1957 yılında otelin merdivenlerinden üniformalı bir bayan indi. 15 günlük personel olduğum için diğer departmanlardan kimseyi tanımıyordum. Merdivenden inip iki metre kadar yaklaşıp işaretle bir şeyler anlatmaya çalıştı ben anlamadım. Yanıma geldi ve sert bir şekilde gömleğimin düğmesini kapatıp gitti.


Şefim bana, o müdürün sağ koludur.
Şefimi bu kim, bana neden karışıyor diye sordum. Şefim bana, ‘o müdürün sağ koludur. Otel’in Housekeeping Müdürü. Ona karşı dikkatli ol” dedi. O günden sonra, bayanın bütün hareketlerini dikkatle izlemeye başladım ve gerçekten işinin ehli biri olduğunu anladım.
Housekeeping departmanı konaklama işletmelerinin en önemli bölümlerinden biridir. Diğer bölümler Housekeeping bölümünün yaptıkları sayesinde otellerini daha iyi şekilde pazarlarlar. Otellerin bütün temizliğinden, bakımından, odaların düzenlenmesinden yani otelin en iyi şekilde pazarlanmasından Housekeeping departmanı sorumludur. Bu nedenle bu bölümde çalışan kişilerin bilinçli, bilgili ve becerili olmaları çok önemlidir. Günün gerekleri doğrultusunda kendini en iyi şekilde geliştirmeli, işine en iyi şekilde hakim olmalı ve iyi bir yönetici olmalıdır.

Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?
Yıllardır aklımın bir köşesinde bazı kitapları yazma fikri gidip-geliyordu. Yoğun işlerimden dolayı sadece iki kitap yazabildim. Öncelikle, Hilton direnişinin kitabını yazmak istiyorum. Ayrıca, yaşam öykümü kaleme almak istiyorum. Bunlar bitince sıra başka kitaplara gelecek.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.