Deprem Sonrası, Anavarza Kalesi’ne Tırmanmak…

Kadirli’de yaşadığımız 6 Şubat Depreminin atmosferinden uzaklaşmak için, dostum Yaşar Gündeşlioğlu ile tarih boyunca birçok deprem sonucu yıkıma uğrayan Romalıların Ovalık kilikyasına Başkentlik yapmış antik dönemin metropolünün, Anavarza Kalesi’ne tırmandık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 18/08/2023 16:22
Deprem Sonrası, Anavarza Kalesi’ne Tırmanmak…

İlk kez 2014 yılın bir sonbahar günü, Kozan, Kadirli sınırında Dilek kaya köyünde Anavarza Kazılarını yürüten Adana Müzesi Müdürü dostum Kazım Tosun ile gezdiğim ama yılanların cirit attığı yaz aylarında çıkamadığım kalesine çıkabilecektim.

Tiyatronun üst tarafındaki kaya mezarları arasından patika yolda ilerledikten bir süre sonra kayalara oyulmuş basamakları tırmanmaya başlıyoruz. Basamaklar ağaç köklerinin yarattığı yıkımlar nedeniyle kaybolsa da basamaklar kendini belli ediyor.

Yaşar önde tırmanırken ben fotoğraf çekmek için duruyorum, çaktırmadan dinlenmiş oluyorum. Tepeye çıktığımızda bir süre sonra kale girişine ulaşıyoruz.

İşte, ovada bir ada gibi yükselen 226 metre rakımlı,4,5 km’yi bulan bir kaya kütlesi üzerindeki kalesiyle Akdeniz’e uzanan yemyeşil Çukurova’yı, Torosları ve vadiler boyunca İç Anadolu’ya giden kervan yollarını gözetleyen kaleye sonunda çıktık. Kaledeki 3 savunma duvarı, kışla binaları, ambar binaları sarnıçları 3 katlı kule, kilisesi, mozaikler ve her yere yayılmış yapı parçaları ve sütun başlıkları ile baş başayız.

Çukurova’daki kaleleri anlatıyorum, Yaşar’a Kaleyi gezerken. Mezopotamya’dan gelen, M.Ö.19 yüzyıl Asur ticaret kolonileri güzergahlarından Güney-kuzey antik ticaret yolunda yer alan Payas, Toprakkale, Yılankale, Tumlu, Anavarza, Bucak ve Kozan kaleleri, Hititlerin Karum kanişine uzanan rotayı kontrol altında tutmak isteyenlerin istilasına uğramışlar, yakılıp yıkılmış, çok kez onarılarak günümüze kadar ulaşmış. Ermeni kaleleri olarak zikredilmiş, ancak   kervan yollarının üzerinde bulunan kalelerin yakınlarında Hitit kral kabartmalarının var. Anavarza’yı gören uzaklıktaki Yılan Kale’nin alt kısmındaki Ceyhan nehrindeki nehir limanı ya da İskelesi olarak adlandırılan alan ile Hemite kalesi yakınındaki daha önce gördüğüm Hitit Kral Kabartmaları bunu gösteriyordu. Dağlık Kilikya’da,  Silifke’de  gördüğüm Silifke  Kalesi, Tokmar Kalesi, Göksu Nehri boyunca uzanan kısmen günümüz yol güzergahı  altında kalmış  Sartavul Geçidinden İç Anadolu’ya giden Kervan yolundaki antik dönemin Keben Köyü’ndeki Hitit Kral Kabartmasına Hititolog Yaşar Ünlü ile yaptığım geziyi hatırlıyorum.

Kaleler tarih boyunca saldırılar depremler gibi nedenlerle uğradıkları yıkımlar sonucu ele geçirenler tarafından onarılmış, ek yapılar yapılmış. Kalelerin duvarlarında, çeşitli mimari farklılıkları barındırmasının bunun en iyi örneği olduğunu belirten uzman görüşleri var. Antik dönemlerden günümüze Hititlerden, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Sasaniler, Memluklular, Osmanlılardan çeşitli medeniyetlerce kullanılan kaleler günümüzde Çukurova’dan yaylalara göçenler yörükler tarafından konaklama yeri, hayvanları için barınma alanı olarak kullanıldığını yaptığım kale gezilerinde gördüğümü söylüyorum.

İşte ‘Anavarza Kalesi de bu kalelerden en büyüğü’ diyorum. Kale içinde yürümeye devam ediyoruz.  Aşağıya, Sumbas çayının bereket getirdiği güneydoğu kısmına, yayılan mısır, günebakan, buğday ekili tarlalarıyla dolu yemyeşil uçsuz bucaksız bir vadi ve Toroslara uzanan manzaralar, batı baktığımızda, Romalıların Zafer Takı, Anıtsal Kapısı ve şehiri çevreleyen sur duvarları, su kemerleri ile çeşitli yapı kalıntılarını, Kozan kalesine giden uzana ovayı tepeden seyre dalıyoruz. Fotoğraf çekiyoruz. Birbirimizi kaybetmeden Kuzeye doğru uzanıp giden kale surlarının ise ancak fotoğrafını çekebiliyoruz.

Akşamın yaklaştığını fark edip dönmeye başladığımızda, akşamın serinliğini hissederken, Çukurova’da ufukta alçalan güneşin ovada yarattığı renklerin yarattığı manzara eşliğinde inmeye başlıyoruz, kayalara oyulmuş basamaklardan. Kale dibinde, bir yolun geçtiği dar bir kaya geçidin önündeyiz. Yolun geçtiği 250 metre uzunluğunda, 15 metreye varan derinlikte dar kaya geçidinden ilerlediğimizde Sumbas çayının kenarına kadar gidiyoruz. Antik dönemde Anavarza’yı, Flaviapolis’e (Kadirli) ve Kastabala’ya (Hierapolis) bağlıyormuş bu yol.

Sonra,Köylülerin Ala Kapı dedikleri, Anıtsal  Kapı önüne  geliyoruz. 3 kemerli Zafer Takı’nı restore ediliyor buluyorum. Yaşar’a Zafer Takının sağında ve solunda şehir surunun, kalenin bulunduğu   kaya kütlesine bağlandığını gösteriyorum. ‘Şehir suru ve üzerinde 3 ayrı tek kemerli giriş ile toplam 20 burçtan çoğu 565,561 ve 1945 yılında meydana gelen depremlere ve işgallere direnerek günümüze ulaşanlar bunlar’ diyorum. Rehberliğim aklıma geliyor, Anavara’yı Örenyerini de anlatmaya başlıyorum.

Tarihinin prehistorya döneme uzandığı, ilk kazı sonuçlarında ortaya çıkan Anavarza’da, bulunan sikkelerden şehrin M.Ö 2.yüzyılda varlığı doğrulanmış. M.Ö 67 yılında Taromoto Pompei tarafından Anavarza Kralı olarak atanır, daha sonra Roma kralı Augustus şehri ziyaret etmiş ve onun döneminde Roma imparatorluğuna doğrudan bağlanır. Anavarza, Romadaki İmparator Niger’ karşı yapılan isyanda Septimus Severus’un tarafını tutmasının ödülü olarak, en parlak dönemini yaşamış. 408 yılında Doğu Kilikya eyaletinin başkenti olur ancak 565 yılındaki depremle yıkılmış, yeniden inşa edilir,  260 yılında Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiş,4.yüzyılda İsuara kralı Balbinus’un işgali sırasında Anavarza büyük bir yıkıma uğrar. İmparator Justinyan zamanında da şehir onarılarak canlandırlır ve adı Justiniapolis olur.

Depremler, Salgın hastalıklar Sasaniler ve Abbasiler arasında sık sık el değiştirmesi ve yıkıma uğraması nedeniyle, halkın büyük bir bölümü şehri terk eder. Bizanslılar 11.yüzyılda yeni fethettikleri bölgelerden ve Kafkaya’dan Ermenileri Kilikya’ya yerleştirir. 1071 Malazgirt Savaşı sonrası bölgede merkezi otorite zayıflayınca, Kars Ermeni kralının oğlu Rubin Anavarza’ya ve bölgeye hakim olur. 1080 yılında Sis (Kozan Kalesini) de alarak ederek krallığını ilan eder.1097 yılında Haçlılar,1277 de Moğolların yardımıyla 1375 yılına kadar bağımsızlığını koruyan Rubin Sülalesi, kral II.Leon döneminde Anamur’dan İskenderun’a kadar olan bölgeye hakim olmuş. Dönemin Papası tarafından 1199 yılında Ermenilerin kral tacı giydirilmiş.

Anavarza Kalesi’nden sonra Kozan kalesi, Ruben Sülalesinin sarayı, idari merkezi olarak kullanılmış.1270 yılında Memluklular bölgeye akınlara başlamış,1340 yılında Ermenilerin hakimiyetine son vermişler.  M.S.14 yüzyılda Varsak ve Avşar Türkmen aşiretlerinin hakimiyetine giren Anavarza ve Sis kalesi,16.yüzyıldan itibaren Kozanoğlu Sülalesinin hakimiyetine girmiş. Selçukluların ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli Türkmen aşiretleri iskan edilmiş.

Daha önce Bekçi evinin yanında, portakal Bahçesi içinde fotoğrafladığım Balıklı Mozaik’in olduğu alanı göstermek istiyorum ama, Müze diye bilinen eve yöneldiğimizi gören köylülerden biri ‘Maalesef, Mozaikleri Adana Müzesine taşıdılar’ diyor.

Adana’nın 70 km kuzeydoğusunda, Kozan’ın 28 km güneyinde, bulunan Dilek Kaya köyündeki Anavarza gezimizi bitirip Kadirli’ye dönerken Yaşar’a Anavarza’nın keşfedilmesinin hikayesini ile efsaneleri ve yaşayan şahsiyetleri de anlatıyorum.

Dilek Kaya köyünde yaşayan Amber ve Hatun çifti 1960 yılında evlerini yaparken ‘balıklı mozaik ’in bulunduğu alanla karşılaşır ve durumu jandarmaya bildirirler. Adana Müze Müdürlüğü’nden gelen uzmanlar, Mozaiğin bulunduğu alanı korumaya alarak evlerini başka alana yapmalarını söylerler. Ve Ödül olarak 500 TL verirler. Gösterdikleri yerde evi yapmaya başlayınca, evin önündeki 2. Mozaik çıkar karşılarına çiftin. Yine ödül verirler diye sevinirler ama zamanın Müdürü gelir, ödül yerine ikisini de ören yeri bekçisi olarak işe alır.

Efsaneye göre, Anavarza Krallarından birinin çok güzel kızıyla (Tetis Mozağinde ki kız motifi) Misis kralının oğlu ile Kozan (Sis) kralının oğlu evlenmek ister. Babası hangisini istediğini kızına sorunca, kız, kendisi yüzünden savaş çıkmasından korktuğu için su kıtlığı çeken Anvarza’ya hangi prens suyu önce getirirse onunla evleneceğini söyler. Kozan ve Misis krallarının oğulları yoğun bir çalışmaya girişirler, sonunda Misis kralının oğlu Anavarza’ya suyu getirmeyi başarır. Aslında Kozan (sis) kralının oğlunu seven kız, Surlardan kendini atarak intihar eder. Kozan Kalesi prensi bunun üzerine Misis Prensinden intikam almak için yılanları toplatıp Misis yakınlarındaki kaleye bıraktırır, intikam alınmış mı bilinmez ama kalenin adı bugünkü Yılanlı Kale’dir.

Anavarza’da yaşayan şahsiyetlerden biri,  tıp ve eczacılık adamı Dioskurides imiş. 50-70 yıllarında yazdığı ‘De Materia Medica’yı yazmış,18. Yüzyıla kadar üniversitelerinde okutulmuş. Diğer bir önemli şahsiyet ise Anavarzalı Hıristiyan Aziz Julianus. 302 yılında yılan ve akreple dolu bir çuvala konularak Yumurtalıkta denize atılmış.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne alınan Anavarza ‘nın bulunduğu köyde kahvede çay sohbeti yaptığım köylüler, Mozaiklerin taşınmasından dolayı memnun olmadıklarını söylüyorlardı. Birçok sütun başlık ve kaidesinin, lahit   ile 3. yüzyıla tarihlenen ‘Su Tanrıçası Thetis Mozaiği’nin bulunduğu, adeta bir Açık Hava Müzesine dönmüş olan ev ve bahçesindeki mozaik ve eserlerin ama Adana Müzesi yeni binasına taşınmış. Anavarza’ya gelenlerin kalış sürelerini kısaltmış, köydeki kafe ve restoranların işlerini olumsuz etkilemiş. Misis Mozaik Müzesinin aynı şekilde Adana Müzesine taşınmasının, Misis Ceyhan Nehri kıyısındaki tarihi Roma köprüsü civarındaki Kafe ve lokanta işletmecilerin, işlerini olumsuz etkilediğini anlattıklarını hatırladım.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.