Bir otelcinin iş arama macerası

Her seferinde olduğu gibi yine iş görüşmesine geç kalmıştım. Otelin loş asansörüyle yukarı çıkarken, çantamdan deodorantımı çıkardım. Takım elbisemin üzerine her zaman yaptığım gibi büyük bir X hareketiyle sıktım. Ve macera başladı...

Aykut Bakay Aykut Bakay 07/05/2018 02:24
Bir otelcinin iş arama macerası

Fobim var benim, geç kalma korkusu… Büyük bir şehirde yaşıyorsanız, bu fobi birçok insanda vardır. Heyecan, korku, endişe, telaş, terleme, hepsini aynı anda yaşarsınız. Hele de iş arıyorsanız, görüşmeniz var ise, vay halinize. Gideceğiniz yere çok yakınsınızdır ama bir türlü varamazsınız ya, işte benim kabusum bu.

Yine öyle günlerden biriydi. Heyecan had safhada. Evden erken çıkmama rağmen görüşmeye dakikalar kalmıştı. Otel büyük bir bina, çok yakınındayım, görüyorum, çevresinde dolaşıyorum ama bir türlü girişini bulamıyordum. Dön, dön aynı sokakları gezip duruyordum. Sanki bina vardı ama yoktu. Silüet olarak mevcuttu ama girişi yoktu. Yoldaki park görevlisine sordum. Kardeşim nasıl giderim oraya, girişi nerede ? “Bürrtbiirrrtbüüürt ” dedi. Anlamadım? Yine sordum, yine anlamayınca, kızdım, ağzındaki düdüğü çıkartsana dedim . “Abi pardon, sola dön görürsün “ dedi. 

Gülüşmeler halindeydik, niyeyse...

Her seferinde olduğu gibi yine iş görüşmesine geç kalmıştım. Otelin loş asansörüyle yukarı çıkarken, çantamdan deodorantımı çıkardım. Takım elbisemin üzerine her zaman yaptığım gibi büyük bir X hareketiyle sıktım. Asansör katta durdu. Beni ilk gören sekreter hanım, gülmeye başladı. '' Hoş geldiniz '' dedi ve gülmekten devamını getiremedi.

Ben de gülümsedim. Kalabalık bir ofis. Herkes de bana bakıyor nedense. Ben ise, biraz karmaşık duygularla, ‘Merhaba’ dermiş gibi herkese gülümsüyordum. Gülüşmeler halindeydik. Niye güldükleriyle ilgili hiçbir fikrim yoktu ama bir sorun var gibiydi. Önüme baktım, o da ne... Takım elbisemde büyük beyaz bir X işareti… Asansörde sıktığım deodorant pudralıymış! Rezil oldum herkese.

İnsan Kaynakları Müdürü neden uzun beyaz yatağı gösterdi ki?

“İnsan kaynakları ofisi nerede? ” diye ilk karşıma çıkana sordum. “Soldan üçüncü oda” … Telaşım, heyecanım, rezilliğim çok fazla. ‘Ben nasıl böyle bir hata yaptım’ diye düşünürken, gideceğim odaya varmıştım bile. Girdiğim odada masa başındaki beni buyur etti, ‘Sizi bekliyorduk ,hoş geldiniz’ dedi. Ardından şu diyalog: “Biraz geç kaldım, kusuruma bakmayın.” “Sorun değil, buyurun, bizim için önemli olan insanın niyeti, kalbin içi, o kötü olursa zaten hiçbir yerde çalışamaz. Şöyle alayım sizi. “

Ardından da,  uzun beyaz yatağı gösterdi !!! Stetoskopu da kulağına getirince, yanlış odaya girdiğimi anladım. Zaten geç de kalmıştım, apar topar diğer odaya attım kendimi. Ama bu sefer kapısındaki ismi görerek girdim içeri. Elimde ceket ve kravat, gömlekler dışarıda, kan ter içindeyim. İnsan kaynakları müdürü beni öyle görünce, önce bir korktu, sonra da buyur etti. Oturdum ,“Geç kaldım” dedim. Nezaketi elden bırakmamak lazım, değil mi?

Bir sinek iş görüşmesini nasıl mehvedebilir?

 “Dinlenin biraz” dedi ve ekledi : “Tam bize göresiniz, CV’nizi inceledik, gayet başarılı. Biraz kendinizden bahseder misiniz?”  “Şimdi ben ne anlatayım ki” diye düşünürken, telefon çaldı.  Galiba müdürüydü. Ayağa kalktı, önünü ilikledi, “Şimdi geliyorum” dedi ve odadan çıktı. Oturup beklemeye başladım, uzun sürdü, canım sıkıldı, odadaki eşyaları tek tek inceledim, bitti.

Açık camdan bir sinek girdi, nasıl büyük bir sinek anlatamam, at sineği cinsinden.  Ben ömrü hayatımda böyle tiksindirici bir sinek görmedim. Göz göze geldik, beni selamlar gibi kafamın etrafında bir tur attı ve sonra odayı keşfetmeye başladı. Nefret ederim sinekten, pis hayvandır, nereye konduğu ve konacağı belli değildir. Bir de kördür bunlar. İnsanın yüzüne doğru uçarlar, bu görüşmemin de içine ederler…

Gözüm dönmüştü artık, odanın içinde etrafa saldırıyordum

O yüzden henüz kimse yokken halletmem lazım diyerek, önümde bulduğum gazeteyi sopa yapıp bir hamleyle sineğe saldırmaya başladım. İlk deneyim başarısız oldu, oturduğum yerden olmuyordu, ayağa kalktım. Taarruza başlamıştım, gözüm dönmüştü artık, odanın içinde etrafa saldırıyor, deli gibi sinek kovalıyor, ben kovaladıkça sinek deliriyordu. Birden büyük bir şangırtıyla sehpanın üstündeki vazo düştü, ölmedi sinek… İstemeden oldu.

Çok mahcup oldum. Kimse görmesin diye kırılan vazonun parçalarını topladım, sehpanın altına gizledim. Anlamasınlar diye de az önce gördüğüm dergileri , sehpanın üstüne güzel bir şekilde yaydım. Sinek yorulmuştu, dermanı kalmadı. Ben ona saldırdıkça, o benden daha fazla efor sarf etmişti.  Artık an meselesiydi onu yakalamam. Son bir hamle kalmıştı.

Su istedim vermedi, susarak çıktım 

Ihh… Eyvah abajur devrildi.  Zarar gittikçe büyüyordu, ben hala sineği yakalayamamıştım. Pes etmek en mantıklısıydı ama sinek duvardaki tablonun üzerine konunca dayanamadım. Koltuğun üstüne çıkıp, elimdeki gazeteyle sineği hedefledim… İşte tam o anda kapı açıldı… Ben koltuğun üstünde kalakaldım. Önce insan kaynakları müdürüyle göz göze geldik, sonra ben yerde kırdıklarımla göz göze geldim.  İnsan kaynakları müdürü benle göz göze gelmeyi tercih etti, sonra ben duvarla göz göze geldim. Sustuk kaldık… Su istedim vermedi. Susarak çıktım ofisten.

Kafam çok bozulmuştu, moralim de öyle. Lobiye oturdum. ‘Neden ben böyleyim’ diye düşünürken, çok sevdiğim bir arkadaşımla karşılaştım. Otelin banket sorumlusuymuş, toplantıları organize ediyormuş. Memnun olduk, mutlu olduk karşılıklı. Az önceki yaşadıklarımı anlatmadım. 

Değişik bir manzara ile karşı karşıya gelmiştim

“Gel” dedi, “Sana ne göstereceğim, bir teknoloji harikası. Geçen sene Japonlar’ın icat ettiği elektronik sandalyelerden aldık. Az önce geldi, montaj yapıldı, deneme yapacağız, müthiş bir şey kardeşim, el şaklatınca sandalyeler hareket ediyor yerlerine geri gidiyor. Bayılırsın”. Çıktık yukarı, toplantı odasına. Çeşitli departmanlardan yaklaşık 10 kişi, sandalyelerin başında, nasıl çalıştıracaklarını bilemediklerinden, uğraşıyorlar. Sandalyeler çalışmamakta ısrarlılar.

Her sandalyenin başında bir kişi, el şaklatıyor ama sandalyeler hareket etmiyordu. Değişik bir manzara ile karşı karşıya gelmiştim. Teknolojiye meraklı bir millet olarak, çalışmayan teknolojik aletin tepesine vurarak çalıştırma huyumuz vardır.

Bazıları da sandalyelerin tepesine vuruyor, tekmeliyor, açma kapama düğmesini arıyor bulamıyor, yerlerde ters çevirip güreşiyor, biri de sandalyenin karşısına geçmiş cazibesini göstermek içinmiş bacaklarını açıp, bacaklarını gösteriyor. Kendisinin erkek olduğunu hatırlattım. “Sandalye bacaklarını görünce, camdan fırlayıp japonya’ya geri kaçar “dedim. Bozuldu.

Donup kalmıştım, hayretler içinde seyrediyordum

Odadaki kalabalık grup koltuklara el şaklatırken, olan oldu. Az önceki sinek odaya girdi. Önce odada bir keşif yaptı, sonra el şaklatan kalabalığın yüzüne yüzüne pike yapmaya başlayınca, ortalık birden karıştı. Bu sefer herkes el şaklata şaklata sineği kovalamaya başladı.

Donup kalmıştım, hayretler içinde seyrediyordum, yine başıma bir şey gelir diye, yardım etmedim. Tam bu esnada toplantı sandalyeleri birden çalışmaya başladı. Anormal bir durum olmuştu. Sesi algılayan sandalyeler zembereği bozulmuş saat gibi son hızla başı boş , sağa sola çarpa çarpa gezinmeye hatta el şaklatan insanların üzerlerine gitmeye başlamıştı.

Japonya'dan gelen robot sinek

Durdurmak için üzerlerine oturdular ama, sandalyeler durmuyordu. Sandalyeler, üstündeki insanlarla beraber önce kapıya, daha sonra da kapıdan dışarıya yöneldiler. Onları durdurmak için hepimiz peşlerine düştük, sinek de arkamızdan geliyordu. Lobiye doğru hareket eden sandalyeli insanlar önde, onları durdurmak için koşuşturan diğerleri arkada, ardından sinek ve elimde pudralı deodorantla sineği kovalayan ben, koşturuyorduk.

Yine değişik bir tablo oluşmuştu. Artık oteldeki tüm personel alarma geçmişti. Hatta bir ara insan kaynakları müdürünü, ofisinde bıraktığım sopa şeklindeki gazete ile etrafta koşuştururken gördüm. Lobideki kristal cam süs eşyaları olan, büyük vitrine doğru koşturuyordu, sinek raftaydı.

Artık bu kadar heyecan yeterdi, dayanamadım, otelden dışarı attım kendimi.

Aradan birkaç gün geçti, gazetede bir haber:

Japon Bilim adamları itiraf etti :

“ Nasıl olduğunu bilmiyoruz, ürettiğimiz robot sinek, yanlışlıkla Türkiye’ye gitti .”

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.