Aydıncık’ta, Aynalı Göl Mağarası’nın derinliklerine inmek…

Mağaraları ve obruklarıyla zengin Mersin’de Kültür adamı Müzeci arkadaşım Yaşar Ünlü ile Tarsus’un Eshab-ı Keyf Mağarası, Cennet-Cehennem obruğu ile Astım mağarasını gördükten sonra, Aynalı Göl olarak da adlandırılan Gilindire Mağarasını görmek için 2025’in Ocak ayında bir gün Aydıncık’a doğru yola çıktık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 26/05/2025 15:36
Aydıncık’ta, Aynalı Göl Mağarası’nın derinliklerine inmek…

Mersin –Antalya yolunda Aydıncık’a 7 km kala Gilindire yönüne saptıktan bir süre sonra, Mağaranın girişine ulaşıyoruz. Yaşar, Milli Park Görevlisi ile sohbet ederken, ben mağaranın girişindeki tanıtım levhasındaki bilgilere göz atıyorum. Yanlarına gidince,’ Bir süredir, mağaraya inen güzergahı yenilenmesi nedeniyle ziyarete kapalı olan, mağarada şimdi merdivenlerin basamak sayısının arttığını’ sözlerini duyunca, inişi değil çıkışını düşünmeden edemiyorum. Basamak sayısının arttığını ama eğiminin azaltıldığını öğrenince rahatlıyorum.

Kayalık dağ yamacındaki mağaraya giriyoruz. Beyaz sarkıtlar ve dikitler ilerledikçe sarıdan kırmızıya mağarada dönüşüyor. Uzunluğu 351 metre olan mağarada basamaklardan bir galeriden diğerine, bir odaya, galeriler ve odalar arasında dolana dolan basamaklar bizi deniz seviyesine indiriyor. Merdivenler Silifke’deki Astım mağarasındakiler kadar dik olmadığını görüyorum. Burada Aynalı Göl adını veren denizin girintisinden oluşan gölün kenarındayız.

Söylenceye göre, kayalıklarda otlamaya giden keçilerini aramaya çıkan çoban, kendisinden kaçan ve çalılıkların arasında kaybolan bir kirpiyi takip eder ve bir oyukta gözden kaybolduğunu görür. Oyuktan Kirpiyi takip eder, oyuk değil bir mağaraya girdiğini gören çoban da mağaraya girmeye çalışır, içeride dikitler ve sarkıtları görür ve ilgililere haber vermesiyle mağarada araştırmalar başlar.

Tanıtım levhasındaki bilgiler aklıma geliyor. Günümüzden 600 milyon yıl önce yer yüzünün en yaşlı kayalarda kireçtaşlarından oluşan jeolojik açıdan önemli bir mağara keşfedilmiş yapılan araştırmalar sonucunda. Birbirini kesen iki fayın üzerinde mağara uzanıyormuş.  Geç neolitik dönemden kalma seramik buluntuların mağarada bulunması, mağaranın antik dönemde de kullanıldığını kanıtı olmuş. Antik dönemde deniz girişine yakın limana demirleyen teknelerin tatlı su ihtiyaçlarını karşılamak için mağaraya girdikleri kabul ediliyor. Mağaradaki oluşumlar daha önceki buzul çağına ait bilgilere sahip olduğu, bu nedenle de hidrografik ve iklim değişiklikleri ile ilgili atmosferik bilgileri vermesiyle doğu Akdeniz havzasında eşsiz bir yer olma özelliğine sahip olduğu araştırmacılarda ortak düşünce olmuş.  Yer bilimciler için de laboratuvar olarak kabul ediliyormuş.

Girerken çektiğimiz fotoğrafları yeterli bulmayıp, merdivenleri tırmanırken sahanlıklarda durup yeniden fotoğraf çekiyoruz. Labirenti andıran. Mağaranın girişine yaklaşınca bir ziyaretçi  ile karşılaşıyoruz. Çektiğimiz selfi fotoğrafla, yetersiz ışık nedeniyle olsa gerek iyi sonuç vermediği için Yaşar ile Mağara Anısı çektiriyoruz.

Gün yüzüne ulaştığımızda rahatlıyoruz. Sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damla taşlar arasındaki gezimizi bitirip, mağaranın yakınındaki koydan Aydıncık manzarasını fotoğraflıyoruz. ‘Akdeniz fokları için bu koyla yaşam alanı’ diyor Yaşar.

Aydıncık’a inince, Kelenderis kazı ekibini ziyaret ediyoruz. Kazı ve restorasyon çalışmaları yürüten Batman Üniversitesi’nden Murat Alkış ve arkadaşları ile ziyarete kapalı alanda biz müzecilere bir gezi yaptırıyorlar .Çalışmaların bitirilip ziyarete açılmasıyla, antik yazar Apollodoros’un Fenikeli  Sandokos tarafından kurulduğunu belirtiği liman kenti Kelenderis Antik kentinde  fotoğraf çekip hikayesini yazmak için tekrar gelmek üzere vedalaşıyoruz.

Aydıncık’tan Antalya yönüne birkaç kilometre devam edip, Toroslardan gelen derenin sularının denize aktığı koy, Soğuksu’da bir kafede tost ve gözleme ile kendimize ziyafet çekiyoruz. Derenin gürül gürül akan suyun bir tarafta denizin dalgaların dinlendirici havasını, Antalya-Mersin  kış nedeniyle tek tük geçen araçların motor sesi bozuyordu.

Mersin’e dönüşe geçtiğimizde, Torosların Akdeniz kıyısından geçit verdiği iç bölgelere küçük ovalarda tarih boyunca denizci kavimlerden M.Ö 3000 yıllarında Akdeniz havzasında  deniz ticareti  yapan  Fenikeliler başta olmak üzere çeşitli medeniyetlerce kurulmuş liman kentlerinden günümüze ulaşan antik kalıntıların zenginliği sohbet konumuz oluyordu.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.