“Qualification or identification?”

K.Ünsal Barış K.Ünsal Barış 31/12/2019 23:40

Yazı başlığımın orijinal yazılımını kullanmayı tercih etmemden dolayı, değerli meslektaşlarımın beni hoş göreceklerini umuyorum. Çünkü, bu stratejik kavram, kullanıldığı yere göre farklı anlamlar kazandırabiliyor.

Bu stratejik kavramı, yazımın içeriğinde; “Kalite mi, yoksa rakamsal üstünlük mü?” anlamında değerlendirebilirsiniz.

Bu kavram, küresel etkinlik gösteren işletmelerde, yöneticiler ve işletmeciler tarafından çok sıklıkla kullanılan, işletmeciliğin ve pazarlamanın ana ilkelerinden birisidir.

Meslek hayatım süresince, etrafımda bulunan tüm yabancı yöneticilerin ve yabancı zincirlerde görev almış tüm yerli meslektaşlarımın; “Qualification or identification?” sorusunu dillerinden hiç düşürmediklerine şahit olmuşumdur.     

Kanaatimce pazarlamada başarı sağlayabilmek için dikkate alınacak üç ilke vardır.

Birinci ilke: Tesiste, yönetimde ve üretimde kaliteyi tesis etmektir.

İkinci ilke; Pazarlama ekibini doğru kişilerden kurmaktır.

Üçüncü ilke; Doğru fiyat politikasını tespit etmektir.        

Bu stratejik kavram biraz irdelenirse, kavram içinde batılıların kendilerini geliştirme, verimli işletmecilik felsefesi ve pazarlamadaki başarılarının sırrını bulmak mümkündür. Tüm işletmecilerin ve yöneticilerin bu kavramın anlam ve kapsamı üzerinde bir kere daha düşünmelerini öneririm.

Batı işletmeciliğinin, bu en önemli stratejik konseptini iyi kavrayan, batı ekolünden geçmiş Japon, G.Kore, Çin ve Hindistan’lı iş adamlarının, asrımızdaki dikkat çekici başarıları, bu temel ilkeyi yeterince iyi kavrayıp, doğru uygulamış olmalarında bulmak mümkündür.

Yukarıda isimlerini andığım uzak doğulu ülkeler, batılı gelişmiş ülkelerin işletmecilik,  yöneticilik ve üretim ilkelerini benimseyip, doğru ve akıllı politikalar uygulayarak, dünyanın gelişmiş ülkeleri arasına girmeyi başarmışlardır.     

Bizim durumumuz

Biz, Türk işletmeci ve yöneticilerin büyük çoğunluğu, “Qualification” ilkesinin ruhunu henüz yeterince kavrayabilmiş değiliz. Bu bağlamda, gerek turizmde, gerek sanayide, teknolojide, ekonomide, medeniyette ve gerekse toplum yaşamında hem batılıların ve hem de yukarıda sıraladığım uzak doğulu ülkelerin gerisinde kaldığımızı görüyoruz.

Türklerde sayının önemi

Biz Türkler arasında “Identification” (sayısal değerler) yaşantımızda çok önemli yer tutar. Örneğin; Artan nüfusumuz ile, sahip olduğumuz çocuk sayısı ile, sahip olduğumuz mal, mülk, hayvan sayısı ile, sahip olduğumuz otel sayısı, oda sayısı, yıldız sayısı ve otelimizin doluluk oranı (Occupancy) v.s. ile övünür dururuz.  

Otelin doluluk oranı tabii ki çok önemli bir başarı göstergesidir. Ancak, bütçemizdeki ortalama oda fiyatı ve hizmet kalitesi ile paralel yükseliyor, işletmemiz standartlarını koruyabiliyor, yönetim kadrosu ve personelimizi memnun edebiliyor, tüm giderler dışında  amortismanı da ayırabiliyor isek, “Identification” çok önemli yer tutar. Aksi durumda, hem üstlerimizi ve hem de kendimizi avundurur, oyalar veya kandırırız.

Övündüğümüz sayıların hiç birisi, bizi batılılar ve uzak doğulular ile yarıştıracak, övündürecek şeyler değildir. Bana göre hepsi de, geri kalmışlığımızın ve ilkelliğimizin birer simgesidir. Övünme konularımıza; “züğürt tesellisi” de diyebiliriz.

Çağımızda rakamsal değerlerin kalite ile birlikte kazanıldığında, bir değer ifade ettiğini  öğrenmeliyiz, ama öğrenelim derken, akan zaman faktörünü çok iyi dikkate almalıyız.

Biz hala bir yerli otomobil üretememişken, dünyadan fezaya turistik seferler düzenlenmeye başladığını da hatırlamalıyız. Biz, senelerdir hep angaryalar ile meşgul edilmeye alıştırıldık. Buna üzülmek için dahi çok geç kaldık.  

Bizler maalesef, aile içinde, mahallelerde, okullarda, kahvehanelerde ve şimdi de internet kafelerinde yanlış yönlendiriliyor, yanlış yetiştiriliyoruz.

Günümüzde, bir çok işletme sahibi, kendilerine rasyonel ve radikal görüş bildiren yöneticilere henüz hazır ve alışık değiller. Bir çok yönetici de, “patron” fobisi yüzünden sorunları ve konuları radikal ve rasyonel olarak üstlerine aktarma yerine, patronun duymayı isteyeceği hususları aktarmayı tercih ediyorlar.

Kanaatimce, bu tür alışkanlıklar, bizim batılılaşmayı zor ve ciddi iş olarak bulup, şarklı kalmayı tercih etmemizden kaynaklanıyor.  

Sonuç:
 
Otellerimizi düşük fiyatlarla doldurup, işletmelerimizi, yöneticilerimizi ve personelimizi  gereğinden fazla ve erken yormayalım. İşletmemizin erken yorgunluğunun maliyeti mutlaka iyi hesaplanmalıdır. Yönetici ve personelin erken yorgunluğunun hizmet kalitesi ve verimini düşürmesinin maliyeti de ayrıca hesaplanmalıdır.     

Yanlış stratejiler, politikalar ve yönetimler nedeniyle, iyi yetişmiş ve deneyimli yönetici ve personelin bir kısmı erken emekliye ayrılırken, bir kısmı da turizm sektöründen diğer sektörlere transfer olmuşlardır.

Hiç olmazsa bundan sonra, yeni neslin turizmi sevmesinin, benimsemesinin, turizmde gelecek görmesinin önü açılmalıdır ki, geleceğin kaliteli yöneticileri yetişme olanağı bulabilsinler.  

Doğru stratejiler ve politikaları tespit etmeden, işletmecilikte, yönetimde, hizmette kaliteyi ve ideal doluluğu tesis etmek çok zordur. İşletmede kalite sağlamadan, doluluğa önem verilirse, satış ve pazarlamadan sorumlu ekiplerimiz neyi, nasıl, kaça  pazarlayacaklardır?  

İşletmelerimizde; “Identification” mı, yoksa “Qualification” mı istiyoruz?  Önce buna  karar vermeliyiz. 

 

Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.