Yaşayan Antik Kent: Alabanda

Datça ‘da kum deniz tatili yaparken, Çineli Sadullah Ağa ile sohbetlerimizin birinde köylerindeki ören yerlerinden bahsedince bir gün arabaya atlayıp Çine’ye doğru yola çıktık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Yaşayan Antik Kent: Alabanda

Adil ÇULHAOĞLU

Datça, Marmaris yolunun muhteşem doğasının güneşin doğuşuyla birlikte uyanışına şahitlik ederek, Gökova, Sakar’ı tırmanarak Muğla’ya ulaştığımızda yolun yarısını geçmiştik. Duble yoldan, kısa bir süre sonra Çine Barajını tepeden gören bir seyir terasına varıyoruz. Çine Baraj Gölü manzarası ile tek şeritli kıvrım kıvrım giden eski yolu seyre dalıyoruz bir süre. Yıllar önce gidip geldiğim eski Çine yolu kısmen,   baraj suları altında kalınca, yol duble hale getirilerek yukarıya alınmış, İzmir-Datça arasında gidip gelirken, yolu aşmak için harcadığımız o uzun zamanı ve Yatağan kavşağına ulaşana kadar hissettiğimiz yorgunluk aklıma geldi.

Köfteciler ve Çöp Şiş Restoranlarının daha da sıklaştığını fark ediyorum. Çine’ye yaklaştığımızı anlıyorum. Köfteci levhaları arasında özel isimler yanında Dede, Baba, Enişte gibi isimler taşıyanlar da var. Eski Çine Levhasını görünce sapıyoruz hemen. Terk edilmiş havası var bir dağ yamacına kurulu eski şehrin. Menteşe Beyliği döneminde yapılan 1308 tarihli Ahmet Gazi Camisi ile Çine Çayını iki yakasını birbirine bağlayan eski demir köprü zamana karşı ayaktalar. Kerpiç ve taş, ahşaptan yapılma evler arasında kısa bir tur atıyoruz. Camii, bakımlı bir bahçe içinde. Minaresiz bu camiinin dikdörtgen bir yapısı var.

Ovaya yayılarak büyümüş olan Çine merkezinden geçerek, Alabanda ören yerinin bulunduğu Doğanyurt Köyüne ulaşıyoruz. Çine Çayına (Marsyas) yakın Araphisar Mahallesindeki kalıntıları arıyor gözlerim. Ağaçlar ve evler arasında birkaç yapı kalıntısı kendisini gösteriyor. Ören yerinin büyük bir bölümü köylülerin halen yaşadığı mahallenin altında yer alıyormuş meğerse. Zeytin ağaçları, incir ağaçları, çayırlık alanlar Karadağ’ın, uzantısından, köylülerin Yakup Dede diye adlandırdıkları Türbenin bulunduğu, tepenin yamacında Tiyatro, Zeus Tapınağı, hamam kalıntıları doğu ve batıda olmak üzere ve evler arasında dağılmış. Tepeyi çevreleyen sur kalıntıları göze çarpıyor. Meclis Binası, Agora 2 nekropol  alanı  yolun altında yer alıyor.

Efsaneye göre Alabanda Kralı, Kızına gönül veren 2 kişiden birini seçmek için, şehre bir su kemeri, bir de Meclis Binası inşaa ettirmek üzere bir yarışma düzenler. Kim inşaat işini daha  önce bitirirse Kralın kızıyla evlenecektir. Rakibinin kendisinden önce Su kemerini inşaa edip, kral kızıyla evlenmeyi hak ettiğini öğrenen Meclis Binasının duvar ustası, üzüntüsünden kendisini taş kırdığı balyoz sapına asarak intihar eder. Görkemli Meclis Binası bütün yağmalara ve yıkımlara karşı ihtişamını ziyaretçilere gösteriyor.

Karia dilinde Ala(at) ile banda(yarış alanı) birleşmesinden yarış alanı anlamına gelen  At Yarışı Alanı anlamına gelen Alabanda şehir kalıntılarının büyük bir bölümü tepenin yamacında dağlık alanda yer alıyor. Düzlük alanda Agora, Meclis Binası, 1905 yılında ilk kazıları yapan Ethem Hamdi Bey’in ortaya çıkardığı klasik dönem mezar odası ve sütunlu caddeler yer alıyor.

Roma imparatoru Augustos döneminde genişletilen şehirdeki gezimize Ören Yeri Görevlisi Hidayet Bey bize eşlik ediyor. İlk ziyaretimizi Agora ve bitişiğindeki Meclis Binasına yapıyoruz. İntihar eden ustasının meclis binasının görkemini fark ediyoruz. Karia sanatının en iyi örneklerinden biri olan kare şeklindeki binanın köşeleri öncelikle yıkılmış, Karia sanatını yok etmek isteyen düşmanlarınca. Arkasından sütunlarla dolu bir alanda yer alan 2 odalı Mezar odasına gidiyoruz. Birbirine geçişli 2 odadan oluşan mezarda, lahit odası ve hediye odası çok iyi durumda.

 Yamaca doğru tırmanmaya başlıyoruz. Apollon Tapınağı kalıntıları mabedin görkemini yansıtıyor. Üzerindeki bir evin kamulaştırılması sonucu kazılarak ortaya çıkarılan Tiyatronun önüne geliyoruz.  6200 kişiyi alan oturma sıralarının sahneye yakın ilk iki sırası ayakta, yukarı bölümleri tamamen yok olmuş. Bir yoruma göre, tiyatronun oturma sıraları tamamlanamamış. Aydın Müze Müdürlüğü Uzmanları ilk oturma sıralarının üstündeki alanı toprak kaymasına karşı korumak üzere çakıl/taş kaplamayla kaplatmışlar. Roma ve Bizans dönemi yapı kalıntıları arasında Helenistik dönem eserlerin varlığı dikkat çekiyor. Kazılarda rastlanan en ilginç buluntular ise, deniz kabukları. Bugün şehri çevreleyen surların görülen bölümleri Bizanslıların inşaa ettikleri.

1999 yılında bu yana Aydın Müze Müdürlüğünce kazıların yürütüldüğü Alabanda kazılarında bulunan eserler, Aydın’da müze açılıncaya kadar İstanbul ve İzmir Müzelerine götürülmüş. Bugün Aydın Arkeoloji Müzesinde İmparator Augustos Heykeli, cam eserler, seramik parçaları, altın taçlar ve diademlerin sergilendiği Alabanda salonunun var olduğunu öğreniyorum, Hidayet Bey’den.

Bilinen tarihinin M.Ö. 5. yüz yıla kadar uzandığı Alabanda, M.Ö yüz yıl sonlarında  Seleukoslu  III.Antiokhos döneminde Khrysaor  Antokhia adını alır ama M.Ö 190 ‘da Magnesia  savaşı sonunda eski adına kavuşur. Şehirde yüksek hayat standardından, arp çalan kızları çokluğundan bahseden Strabon antik dönemin ünlü 2 hatibi Malakos ve Molon ile mimar ve heykaltraş Apaturious’un  da Alabandalı olduğunu ilave eder. M.S.4.yy Bizans hakimiyeti sırasında Afrodisyas metropolitliğine bağlı piskoposluk olan Alabanda, haçlı seferleri sırasında el değiştirse de 1280’de Türk egemenliğine girmiş. 

Eskinin Alabandası, bugünün Araphisar’lıları  yaşayan dağın yamacındaki yemyeşil alanda  hem büyükbaş, küçükbaş hayvanlarını otlatıyor, hem de  zeytin ağacı yetiştiriyorlar. Çine çayına doğru uzanan ovalık alanda da tarlalar uzanıyor. Eskiden ben Devecilik yapıyordum. 4 devemle köyden Çine’ye pamuk ve zeytin, zeytinyağı taşıyordum. Sonraları Öküz Arabası, daha sonra jeep  ile yıllarca taşımacılık yaptım’ diyor Sadullah Ağa. Ağırlıklı olarak pamuk, tütün ve buğday üretimi yapılan tarlalarda bugün mısır, yer fıstığı üretiliyor.

 Bir bakıma antik alanın gönüllü koruyucuları olan Araphisarlı’lardan artık 15-20 aile kalmış bugün antik alanda sürekli yaşayan. Diğerleri zamanla Çine ve Doğanyurt’un Belen mahallesine göçmüş. ‘Biz bildik bileli burada yaşıyoruz. Eskiden çok turist gelirdi, duyduğumuz efsaneleri onlara anlatırdık’ diyorlar Belen Mahallesinin kahvehanesinde yaptığımız sohbette.

Gezimizin sonunda Sadullah Ağa ile Çine çıkışındaki restoranların birinde, kendimize Çine’nin meşhur köftesi, çöp şişi ve ayranı ile ziyafet çektik. Restoranın bulunduğu alanda Çine Zeytinleri ve Zeytin Yağı ve kuru incir satan dükkânlar hediye seçenekleri sunuyordu.

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.