Türkiye Dilleri Müzesi...

Turizm Yazarı Adil Gürkan, bizden daha genç ve zayıf dil kültürleri olan ülkelerin bile yıllar önce tesis ettiği dil üzerinden kültür olgusuna dikkat çekti.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
Türkiye Dilleri Müzesi...

DE DİKE XIYLA! FESAPŞİ! OHUSAPŞİ! ŞALAM! VORCAMİ! İNÇ BES ES! MAVEXER! ŞLOMO! MUÇ'ERE!*

Bir sözcük daha olacaktı, ama yok. Nedenini yazının akışı içinde açıklayacağım. Bu sözcüklerin Türkçe'deki sıcacık karşılığını da...

Uygarlık yolculuğunun trampleni olarak İLETİŞİM ve bu kavram içinde asli unsur DİL, araştırmacıların heyecanla daldıkları uçsuz bucaksız bir derinlik.

Objektif tarih ve bizatihi hayat, bu coğrafyada eşsiz bir hazineyi gözler önüne seriyor. Binlerce yılın mirası Türkiye dilleri. Biz farkında olalım, ya da olmayalım, onlar var, konuşuluyor ve biraz da egemen kültürün ve dilin baskısı ile, her nesilde biraz daha mevzi kaybediyor.

Her birisi Anadolu gülünün bir yaprağı. O baş döndüren etnik kokuyu hep birlikte üretiyor. Kaybolan her dil bu gülden koparılmış bir yapraktır. Yarın tek bir yaprak kaldığında ona gül demek mümkün mü?

Türkiye artık geçmişten miras kalan paranoyaları aşacak olgunluğa erişmiştir. Bunu bilim, sanat, kültür Dünyasına kanıtlama zamanı gelmiştir. Toplumsal hoşgörünün katsayısını yükseltme koşulları oluşmuştur.

10 bin yılın mirası bütün dilleri kucaklamak, zamanın ve egemen kültürün baskısına karşı Devlet şefkati ile sahiplenmek, gelişmesi için gereken alt yapıyı sağlamak, Türkiye'ye sadece prestij ve onur kazandırır.

Böylesine cesur bir adım Türkiye'yi Dünya bilim ve kültür trafiğinin kavşaklarından birisi yapar. Dünyaya örnek oluşturan bir özgüven açılımı olur. Farklı coğrafyalarda, tutunmaya çabalayan, ama köklerinin nerede olduğunu genetik hafızasında hep kayıtlı tutan diasporaların ilgi odağına dönüşür.

İşi biraz da insani ve edebi boyutu ile ele alırsak, insanları etnik olarak ait oldukları dillerde " seni seviyorum" demekten alıkoymak insanlığın ortak vicdanını kanatan bir darbedir.

Gırtlağı, gözleri, bakışı, ses tonu, yaşam felsefesi, o dilin yapısına göre şekillenmiş insanlar, başka bir dilde sevgilerini ifade edebilir mi? Aynı tadı, aynı sıcaklığı katabilirler mi?

Bu yazıyı yazarken çekinmediğimi söyleyemem. Azımsanmayacak oranda bir ırkçı kuşatmanın hepimize tek tip bir tarihi ve tek tip düşünmeyi dayatmadığını kim iddia edebilir? Kendisini, aşağıladığı bir ÖTEKİ üzerinden tanımlayabilen bir refleks, evrensel değerleri referans almaktan korkuyor, hala özgür düşüncenin toplumla buluşma çabalarına ambargo koyabiliyor.

Ama hayat tek tip ne varsa silip atmayı, yeryüzünü binlerce renk ile süslemeyi, binlerce ses ile evrensel besteler üretmeyi sürdürüyor. Bu sürecin parçası olmak vicdanımıza ortak geçmişten yüklenen bir emanet, geleceğe olan bir borçtur.

Bağdat Kütüphanelerinde milyonlarca kitabı yakıp yıkan Cengiz Moğolları ortak hafızada barbar yaftası ile çoktan yerini aldı. Antik Yunandan, Mısır uygarlığından miras bilim ve sanat eserlerini yok ederek, insanlığın geçmişi ile bağlarını kopartan bu barbarların nesilleri hep bir ayıplanma ile karşı karşıya yaşayacak.

Hiç de hak etmediğimiz halde, bundan 1000 yıl sonra, bu barbarlarla bir arada anılmayalım. Tarihin sonsuz arşivlerine diller ve kültürler katili olarak kaydedilmeyelim. Bilimin, sanatın, kültürün kabesi olma onurunu taşıyalım.

Gelgelelim, katliamlar, savaşlarla dolu bir tarihin külleri Anadolu'nun kadim uygarlıklarına ait ne varsa kalın bir sisin ardına sakladı. Lidyalı, Frigyalı, Pamfilyalı, Luvi öncüllerimizin dilleri ve kültürleri, zamanın delinmesi zor, ama imkansız olmayan sislerinin ardında kaldı.

Ama, hala zengin bir diller ve kültürler yelpazesine sahibiz.

Bu yelpaze, Türkiye'nin şeffaflaşma, demokratikleşme ve bilimin saygın olduğu bir aşamaya yükselme çabalarına güçlü rüzgarlar sağlayabilir.

NE YAPMALI?

A-TÜRKİYE DİLLERİ MÜZESİ

Resmi arşivlerde, kişisel mülkiyette olup, Türkiye'de konuşulan bütün dillerdeki basılı eserler bu müzede toplanmalıdır. Bu eserlere internet üzerinden ulaşılmalı, kopyalanabilmeli ve referans olarak alınabilmelidir.

Bütün dillerdeki müzik eserleri, türküler, şarkılar dijital ortamda kayıt altına alınmalı, yine internet üzerinden dinlenebilmeli, indirilebilmelidir. Hem basılı eserler hem de müzik eserleri arşivine, Dünyada bu dillere vakıf olanlar tarafından katkıda bulunma şansı verilebilir.

Bütün bu dillerin gramerleri, dilbilgisi kuralları bu müzede sergilenebilir, dileyen Dünyanın her yanından bu sergiye katkıda bulunabilir. Dileyen eğitim kuruluşu bu sergi üzerinden bilimsel çalışmalarına, tedrisatına katkı alabilir.

Kökleri bu topraklarda olup, Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan akrabalarımız oralarda egemen dil ve kültüre karşı, ana dillerini ve kültürlerini tanıma ve benimseme fırsatını bulacaklardır.

Ki, bu merak insanlarda köklerinin olduğu toprakları ziyaret etme arzusu da doğuracaktır. Zamanla Ülkemiz yoğun bir kültür trafiğine de sahne olacaktır.

B-TÜRKİYE DİLLERİ FUARI

Tatil amaçlı seyahat trafiğinin zayfadığı bir döneme denk getirilmek kaydı ile düzenlenebilecek bu fuar birkaç alanda etkinlikleri planlanabilir. Bu fuar zamanla kurumsallaşır, ilgi odağına dönüşür.

Fuar süresince, havaalanlarında, liman girişlerinde, Türkiye'nin bütün dillerinde ' Hoş geldiniz' ve ' Güle Güle' afişleri hoş bir başlangıç olur.

AKADEMİK ÇALIŞMALAR 

Konferanslar ve sempozyumlarda bilimsel çalışmalar. Bu diller ile ilgili bilimsel çalışmalar yapan akademisyenler seçilecek pilot kentlerde sunumlar yapar, paneller organize eder, bütün tartışmalar, sunumlar, ilgili Bakanlığın koordinasyonu ile basılı hale getirilir, Dünyaya sunulur, Diller müzesine kaydedilir

MEDYA ÇALIŞMALARI

Fuar süresince ulusal ve yerel medya Türkiye'nin bütün dillerinde ekler verir. Haberler, makaleler ve anılarla zenginleştirilmiş ekler, etkinlikleri kamuoyuna duyurur, ilginin yüksek olmasına yardımcı olur.

KİTAP SERGİLERİ

Türkiye dillerinin en yoğun olarak konuşulduğu kentlerde, resmi kurumların, sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa çalışması ile bu dillerde yazılı kitaplar sergilenir, satışa sunulur. Fuarlar kentlerde yoğun bir seyahat trafiği ve alışveriş ortamı yaratır. Eminim bu sergiler her yıl zenginleşerek ve etkinleşerek Türkiye'yi bilim ve kültür trafiğinin vazgeçilmez destinasyonlarından birisi yapar.

Başlığa gelirsek;

* MERHABA'nın; Çeçencesi, Adigecesi, Kabarteycesi, Osetçesi, Dağıstancası, Hemşincesi, Zazacası, Süryanicesi, Lazcası.

Başlıkta yer almamakla beraber, bu toprakları paylaştığımıza göre, hem müzede, hem de fuar kapsamında Rumca ve Ermenice de olmalı. Birkaç bin ile ifade edilen sayılarda kaldılar. Ama, askerlik yapıyor, vergi veriyor ve bu havayı soluyor, bu suları içiyor, bu topraklardan besleniyorlar. O diller de ölmemeli. O diller de bu toprakların gerçeği.

O başlıkta bir selam sözcüğü daha olacaktı, ama Ubıhça konuşan son insan öldü. Şimdi Türkiye'de birbirine Ubıhça " merhaba" diyen kimse kalmadı. Ölen her dil insanoğlunun işlevsizleşen bir organı gibidir. Bir dil ölür, insanlık ölür.

Resmi yazışma dili elbette Türkçedir. Böyle de kalacaktır. Ama gelin, insanlar deniz kıyısında, ellerinde bir gül birbirlerine bu dillerde " seni seviyorum" diyebilsinler. Anadolu gülünün yaprakları eksilmesin.

Sosyal ve kültürel hayatımıza, Ülkemizi saygınlığın doruğuna taşıyacak bir zenginlik ve çeşitlilik gelsin.

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.