Trenle muhteşem bir Adana yolculuğu…

Geçtiğimiz haziran ayında Adana’ya, trenle Ankara ve Konya ovalarının yeşili, sarısıyla bezeli ve Toros Dağları'nın karlı tepeleri, vadileri ve derelerinin muhteşem manzarası eşliğinde bir yolculuk yaptım.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 25/09/2023 13:56
Trenle muhteşem bir Adana yolculuğu…

Ülkemizin en batısından doğusuna, boydan boya uzanan E-5 karayolu ile Bağdat ve Hicaz Demiryolu ile Torosları Gülek Boğazı'ndan geçerek ulaşılan Adana’ya, yıllarca otobüs ya da arabayla gitmiştim. Bu defa, farklı bir güzergah ve farklı bir araç, tren ile Adana’ya gitmeye karar veriyorum. Karayolu güzergahındaki sadece şehir, kasaba, köyleri değil her kilometresini nerdeyse ezberlediğimiz yolculuktan farklı bir yolculuk olsun istedim.

Ankara’nın tarihi garına geldiğimde, Adana’ya Konya ve Kayseri aktarmalı gidebileceğimi öğrenince, aktarma için en az beklenilen Konya seçeneğini yeğliyorum. Hızlı Trenle Konya, bağlantılı Toros Ekspresi ile Adana’ya devam edecektim.

Hızlı trenin kalktığı yeni gar binasına gittiğimde, eski tarihi gar binasının mütevazi atmosferinin aksine, alışveriş merkezi, oteli, kafeleri ile ayrı bir dünyada buldum kendimi. Brüksel’deki tren garını ‘Gare de Midi ‘deki canlılığı,  düzeni yaşadığımı fark ettim. Gar’da YHT yolcuları için   kontrol noktasının bulunduğu özel güvenlikli bir alan ayrılmış, bu alandan peronlara geçilerek gidiliyor.  Brüksel’deki Londra’ya giden Eurotrain’e binmeden önce geçilen özel alanı hatırlatıyor bana.

Vagona biniyorum. Konya’ya hareket eden trenin hızından olsa gerek demiryolun geçtiği güzergâhtaki doğa güzelliklerin fotoğrafını çekmem mümkün olamıyor. İki saati bulmayan yolculuktan sonra, Konya Garı'na varıyorum. Öğrencilik yıllarım 1975-1980 arasında Ankara’dan Adana’ya bir Kurban Bayramı öncesinde otobüs bileti bulamadığım için trenle 17 saatte gittiğimi ama geçtiğimiz demiryolu güzergahındaki istasyonlar ve garlarının dikkatimi çekmediğini, Adana’ya vardığımda yorgunluktan bitkin bir şekilde eve ulaştığımı hatırladım.

Konya’da 1 saate yakın zamanınım olduğunu öğrenince Konya Garı ve civarının fotoğrafını çekiyorum. Trenlerde lokanta hizmeti verilmediğini, seyyar satıcılarda hazır atıştırmalıklar ile içeceklerin bulunabildiğini gördüğünce, Konya’nın etli pidesini tatmak istiyorum. Gara yakın bir büfede sadece tost ve demlenmiş çay bulabiliyorum.

Toros Expresi’nde sağ tarafta tek koltuk verildiğini görünce, kimseyi rahatsız etmeden fotoğraf çekebileceğime seviniyorum. Güzergahımız Konya, Karaman, Ereğli, Ulukışla, Çifte han, Pozantı, Adana ama toplam 23 yerde duracağını öğreniyorum, bilet kontrolü sırasında. Konya’dan saat 15.00’de   kalkan trenimiz Adana’ya kadar 15 dakikadan, 45 dakikaya kadar olan zaman aralığında durup kalkıyor. Yolcuların inip binmesiyle yeniden hareket ediyor.

Ben önce fotoğrafları hareket eden trende camdan, sonraları, bazen trenin fazla beklediği yerlerde açılan kapıdan, bazen de aşağıya inip Garların fotoğrafını çekiyorum. Tren en fazla Ulukışla’da bir yük trenine yol vermek için bekliyor. Trenin, durduğu her yere, inenleri karşılayanlar, binenleri uğurlamaya gelenlerle, istasyon ve garlara canlı bir atmosfer getirdiğini görüyorum.

Havanın kararmaya başlamasıyla, Çiftehan’dan sonra, trenin Toroslarda girdiği tünelleri, Belemedik Köprüsü, Şeker Pınarı ve Torosların manzarasının fotoğraflarını çekemiyorum. Yenice garında Mersin’e gidecek yolcuların inmesiyle, tren tenhalaşmaya başlıyor. Tren Adana/Şakir paşa istasyonundan tekrar hareket ettiğinde, ’Son durağımız Adana Garı’ anonsu yapılınca, vagonda bir alkış yükseliyor. Uçakların yere indiğinde alkışlanmasını hatırlatıyor trendeki alkış bana.

Adana’nın tarihi Garı'ndan çıkınca, çok iyi ışıklandırılmış Gar Binasının fotoğrafını çekiyorum. İlk kez 1886 yılında Fransız şirketi Mersin, Tarsus-Adana (MTA) tarafından inşaa edilmiş, bina. 1906 yılında Bağdat Demiryolunu inşa eden şirket tarafından satın alınmış, 1912 yılında da bugünkü bina inşa edilmiş,1929 yılında kamulaştırılmış ve Devlet Demir Yollarına geçmiş. 

Gar Meydanında bankta bir süre oturup, bir süre akşamın renkli dünyasına dalıyorum. Trenle tanıştığım yılları düşünüyorum. Babam Hacı Çulhaoğlu’nun köy ilkokulları inşaatlarının müteahhitliğini yaptığı Adana’nın Bahçe ve Osmaniye şehirlerinde geçen ilk okul yıllarımda tenle tanışmıştım. Demir yolları kenarına gider, trenlerin geçişini beklerdik arkadaşlarla. Trenler geçerken yolculara ‘Gazete atın, gazete’ diye bağırırdık. Trenden atılan gazeteler, galiba bizi dünyadan haberdar ediyordu.

Konya ve Kayseri’den gelip Torosların tek geçit verdiği Gülek Boğazını aşarak Çukurova’ya ulaşan yol, Kargamış’tan Amanos dağlarını aşıp Anavarza ve Yılan kale, Misis üzerinden Adana’ya ulaşan yol ile Hititler döneminde Kayseri’den Han yeri, Tufanbeyli, Saimbeyli Feke, Kozan, Adana’dan, Yumurtalık’a uzanan yol olmak üzere, 3 antik yolun kavşak noktası Adana şehrine geldim yeniden diyorum, kendime.

Kadirli’den beni almaya gelen yeğenim Uğur Çulhaoğlu’nun telefonuyla Adana’yı seyretmeyi bırakıyorum. Kadirli’ye doğru yola çıkmadan önce, Adana lezzetlerinden tatmak için Ziya Paşa Bulvarına hareket ediyoruz. Gecenin serinliğinde bir lokantanın bulvar üzerindeki masaların birinde yer bulup Adana lezzetini, bol yeşillikli Kebabını, şalgamının siparişini verip Tren Yolculuğunu Uğur’a anlatıyorum. ‘Ama, karanlığa kaldığımızdan, Torosların doğa harikasını göremedim, gündüz gözüyle görebilmek için bir gün aynı yolculuğu Adana’dan başlayarak yapmaya karar verdiğimi’ söylüyorum.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.