Silifke'nin Uzuncaburç Antik Dünya'sına Yolculuk…

Silifke’nin 30 km uzağında, antik Olba şehir kalıntılarını görmek için Silifke merkezde Göksu nehrinin karşı tarafa geçip kuzeye dağlara tırmanmaya başlıyoruz. Makiliklerle kaplı dağ yamaçlarında 10 km gidince, Demircili köyündeki Roma dönemi tek katlı, 2 katlı anıt mezarlar ilk karşımıza çıkan yapılar oluyor.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 30/09/2019 11:09
Silifke'nin Uzuncaburç Antik Dünya'sına Yolculuk…

Alanda bir çok lahit ve kaya mezarları dikkat çekiyor. Antik İmbriogon şehrinin soylularına ait 4 anıt mezar Roma dönemi 2. yüzyıla tarihlenmiş. Makilik alanda yolu bulmaktan emin olamadığım için fotoğraf çekiyorum. Bir süre sonra İmamlı köyüne gelince kuzey doğumuzda sivri bir tepede sur kalıntıları dikkatimizi çekiyor. Meydan kale diğer adıyla Sivri kale’deyiz. Ana yoldan makilik ile kaplı alanda patika yol boyanarak okla işaretlenmiş. Kalenin kalıntıları burç ve gözetleme kulelerini görüyorum. Patika yolun her iki tarafında lahit mezarlar var.

Kale Surundan içeriye giriyorum. Duvarlar burçlar yıkık da olsa kendi gösteriyor. Yolu gösteren okların kayıp olduğunu görünce daha fazla ileriye gitmekten vazgeçiyorum. Bir sarnıcın hala kullanılmakta oluşunu fark ediyorum. Geç Roma ve Erken Bizans dönemine tarihlenen kale kalıntılarında bir düzenleme çalışması yapılmasını beklemek gerekli diyerek, geri dönüp uzunca burç yolumuza devam ediyoruz.

Eski Karaman yolunda, Silifke'nin yayla yollarına da giden, Uzuncaburç yolunda daha çok kireçtaşı toprak yapısının izin verdiği, zeytin ve üzüm gibi kuru tarım bitkileriyle bezeli doğanın bin bir renkleri arasında, yöreye yüksekliği nedeniyle adını vermiş olan Burç, uzaktan kendini belli ediyor. Bizim gibi birkaç ziyaretçinin dışında yaşam belirtisi olmayan antik kente doğu -batı yönündeki sütunlu caddeden giriyorum.

Helenistik dönemde M.Ö 3-1 yüzyıllarda Kalykadnos (Göksu) ile Lamos (Limonlu) nehirleri arasındaki bölgeye bir rahipler hanedanlığı olan Teukridler hakim olmuş. Burçtan yaklaşık 1m uzunluğunda antik yolla 1 saatlik yürüme mesafesinde yer alan hitit kaynaklarında ura olarak adlandırılan Olba krallığının yerleşim yerinin tapınma yeri Uzuncaburç. Seleykoslarca yaptırılan Zeus Tapınağı etrafında gelişen 5 katlı burç, piramit çatılı anıt mezar gibi yapılar ilk yapıların Helenistik dönem yapıları olarak kabul ediliyor. Romalılar döneminde sütunlu cadde, tiyatro, tören kapısı, çeşme, Şans tapınağı, Zafer kapısının yapılmasıyla şehir haline gelmiş. Sahildeki şehirlere ve limanlara taş döşemeli yollarla bağlanan şehir, M.S. 72 yılında Tanrı-İmparator şehri anlamına gelen Dioscaisareia adını alarak, şehir devleti statüsünü kazanmış ve kendi parasını basmış. Olba Piskoposluğunun, Hıristiyanlığın esaslarının belirlendiği konsüllerde temsil edilmiş olması Olbanın önemini gösteriyor.

Vadinin yamacına, basamakları yerel kireçtaşından yapılmış, hala ayakta duran Marcus Aurilus ve Lucius Verus zamanlarında yapılmış olan tiyatroyu geçip, Roma Tören Kapısına ulaşıyorum. Yüksekliği 7 metre, 1 metre kalınlığında devasa sütunlardan 5 tanesi günümüze sapasağlam ulaşmış. İhtişamını her gelenin hissettiği M.S 1. yüzyıldan kalma roma tören kapısından sonra Antik Çeşmenin önüne geliyorum. Lemas çayından, kilometrelerce uzaktan dağlar, vadiler, tepeler su kemerleri ile aşırtılarak getirilen suyun aktığı çeşme karşımda. Yıllar önce Lemas Vadisinde ne denli soğuk olduğuna şahit olduğum Lemas’ın buz gibi suyunun aktığını düşündüm bir an.

Sütunlu cadde üzerinde fotoğraf çekerek, Zeus tapınağının önünde kesişen 2. Sütunlu Caddenin sonunda 3 kemerli Zafer Takı, anıtsal kapıya ulaşıyorum. Farklı yüksekliklere sahip kemerli anıtsal kapı ihtişamını bugüne ulaştırmış. İmparator S. Severus döneminde kireç taşından yapılmış kapının yüksekliği orta kemerde 11 metreye, genişliği ise 6.5 metreyi buluyor. M.S 150’de yapılmış, şans getiren, diğer bir adıyla Tyche tapınağından sonra sütunlu caddenin güneyinde yer alan Zeus Olbios Tapınağı’nın sütunları arasında buluyorum kendimi.

Yükseklikleri 10 metreyi kalınlıkları 1,5 metre olan 30 sütun arasında insan kendini küçülmüş hissediyor. 4 sütunun tepesinde korint başlığı var. Yapım tarihi tam bilinmeyen tapınağın M.Ö 3. Yüzyılda Seleukos Nikator tarafından onarıldığı biliniyor. M.S. 5 yüzyılda hristanlığın yaygınlaşmasıyla Zeus Tapınağının celası yıkılmış, sütunlar arası duvarlarla örülerek, apsis yapılmış kilise haline dönüştürülmüş. Daha sonraları roma ve Bizans dönemlerinde 3 kilise daha yapılmış. Tiyatronun yanında, mezarlıkta ve kule yakınındaki kiliselerinden çok az kalıntı günümüze ulaşmış. Anadolu’muzun en eski tapınaklarından biri olarak sanat tarihinde önemli yer tuttuğu kabul ediliyor, Zeus Tapınağı sayesinde şehir her dönemde özerk bir statüye sahip olmuş.

Paraların üzerinde amblem olarak kullanılmış olan gözetleme kulesi, Burç’a doğru kuzeye doğru yöneliyorum. Şehir surlarının kenarında yükselen kule 5 katlı 23 metre yüksekliğinde M.Ö.3. yüzyılın 2. yarısında Tarkyares tarafından yaptırılmış ve inşasında harç kullanılmamış. Her katında ayrı odaların bulunduğu bir yaşam alanı sunmuş yöneticilere. Şehir hazinesinin de korunduğu kuleye saldırı esnasında halk da sığınıyormuş.

Kuleden sonra, Ura diye de bilinen Olba şehrine yürüyerek gitme isteğimi geniş zamana sahip olduğumuz bir sonraki gezime erteleyerek, 4 km’lik yoldan Olba şehrine araçla gidiyoruz. Helenistik dönemde Olba krallığının merkezi ve ticaretin döndüğü önemli bir şehir olan Ura’nın tiyatro ve çeşmesinden antik şehrin kalıntıları arasına giriyorum. Akropolis Tepesi, çevresini kaplayan sur ve burçlar, evler ve kilise gibi yapı kalıntıları kendini gösteriyor. Septimus Severus döneminde yaptırılan çeşmeye su, 32 kilometrelik mesafeden, Lamas Çayından su, tünel kanal ve su kemereleriyle taşınmış. 500 kişilik tiyatronun basamakları sağlam olarak günümüze ulaşmış.

Su kemerinin olduğu vadiye geldiğimizde görkemli su kemeri ve gerisindeki lahit, kayalara oyulmuş mezarlarıyla vadinin içine yayılan uçsuz bucaksız bir nekropol alanı karşıma çıkıyor. Kaynaklarda 150 uzunluğunda, 25 metre yüksekliğe sahip olduğu belirtilen 4 kemerli su kemerinin gözetleme kuleleri de çok etkileyici bir manzara bırakıyor insanda. Çeşme ile aynı tarihte yapılmış olan su kemeri Bizans imparatoru 2. Justin döneminde 566 yılında onarım görmüş.

Uzuncaburç beldesindeki antik 2 şehrine yaptığımız kısa geziden dönmeden önce, Burç ve Zeus Tapınağının olduğu kutsal mekana çıkan 1 km’lik antik yolda kısa bir yürüyüş yapıyorum. Helenistik dönemden, Roma, Bizans’tan günümüze kullanılagelmiş yolda yürüyenler arasına ben de katılmış oldum böylelikle, diyorum mihmandarım Silifkeli dostum Ömer’e.

Yıllar öncesinden gezmeyi düşündüğüm, Uzuncaburç’u birkaç saatlik de olsa gezdikten sonra, Olba Krallığına bağlı diğer antik yerleşim yerlerini birkaç gün ayırmanın gerekli olduğunu görüyorum. Bana eşlik edecek Mersin’de yöreyi bilen dostlarla, Olba’yı Keşlitürkmen Kızılgeçit, Korykos-Cambazlı, Kanlıdivane-Akkale, Korasion (Susanoğlu), Porto-Calamie (Narlıkuyu), Korykos (Kızkalesi) Elauissa –Sebasta(Ayaş) limanlarına bağlayan antik roma yollarında yürüyebilmeyi başka bir gezide gerçekleştirebilmek düşüncesiye, Silifke’ye dönmek üzere yeniden yola koyuluyoruz…















 

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.