Sektörün cevabını merak ettiği en can alıcı soru

Bu yıl Alman turist gelecek mi? Bu soru, her yıl Türkiye turizminin ilk gündem maddesi oluyor.

Adil Gürkan Adil Gürkan 29/11/2018 22:19
Sektörün cevabını merak ettiği en can alıcı soru

Alman pazarının dönüşünü kalıcı kılalım. Nikah şahidi de, sektörün umudu Bakan Mehmet Ersoy olsun. Bu yıl Alman turist gelecek mi? Bu soru, her yıl Türkiye turizminin ilk gündem maddesi oluyor.

Turizm ile alakalı herkes, her yıl bu soruyu soruyor. Bilinen temel oyuncuların dışında, daha birçok meslek mensubunun en sevdiği soru budur.

Ama…

Bu soru, yanlıştır.

Bu soru, amatörlere yakışan bir sorudur.

Bu soru, cevabı yanlış olacak bir sorudur.

Pasif bir sorudur. Bu soru böyle sorulursa, cevabı ancak 'İnşallah' olur.

Doğru soru nedir?

Cevabı objektif olacak ve gelecek için bir adım atmaya teşvik edecek soru, farklıdır.

* Türkiye, Almanlar için değişmez ve değişmesi teklif dahi edilemez bir tatil ve seyahat destinasyonu olabilir mi?

* Türkiye, bütün dünya turizmini besleyen Alman pazarının baş oyuncusu olabilir mi?

* Türkiye, bugüne kadar hiç gelmemiş, gelmeyi düşünmemiş Almanları çekebilir mi? Onları kalıcı müşteriler olarak kazanabilir mi?

Doğru sorular bunlardır. Zira bu sorulara verilecek cevaplar Türkiye’nin Almanya’ya dönük stratejisinin ipuçları olacaktır.

Bu sorulara cevap ararken, olanı ve çıplak gerçeği değil de, olmasını istediğimizi söylersek, yanlış strateji oluşturma yoluna saparız.

Son 20 yılda Alman-Türk ilişkisinin rengi değişti

1980- 2000 arasında Almanya’da hızla yükselen bir Turkomania vardı.

Yaşlanan, emekli olan Almanlar, başta Alanya olmak üzere, Side, Çeşme, Marmaris, Bodrum, Fethiye gibi cennetlerden ev alıp yerleşiyorlardı.

Türkiye’de tatil bir prestij vesilesine dönüşmüştü. Türkiye, Almanya pazarının yükselen değeri olmuştu. Rakipler gıpta ile bakıyordu.

Türkiye bir çok sektörden Alman sermayesinin güvenli limanı olmuştu.

Türkiye turizmi tam bu noktada stratejik hata yaptı

“ Biz artık otelciliği öğrendik. Zaten Almanya pazarını da Türk tur operatörleri domine ediyor. O zaman bu yabancı otel zincirlerine para kaptırmaya ne gerek var?” dedi.

Son 30 yılın en yaşamsal hatasını yaptı. Bu hatayı yapmaları da doğaldır. Zira, Türkiye turizm yatırımcısı hep içeri bakar, içeri odaklanır. En önemli başarı kriteri, 31 Aralık gecesi bilançonun aktif ve pasifindeki dengedir.

Onlar, küresel markaların Türkiye turizmine sağladıkları prestiji göremediler. Onlar, yabancı zincirlerin Türkiye turizminin üstüne açtıkları güvenilirlik şemsiyesini de fark edemediler. Meseleyi sadece para boyutunda algılamayı tercih ettiler.

Bu markaların sağladığı saygınlığı anlamadılar

Önce Batılı zincirleri kovduk

Antalya ve Ege’deki küresel otel markaları birkaç sene içinde Türkiye’yi terk etti. Sektör fark etmese de, bu markaların takipçileri de onları izledi.

Sektör her ne kadar işi öğrendiğini zannetse de, kazın ayağının öyle olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Takke düştü, kel göründü.

“ Onlar geleneksel Türk Misafirperverliğine geliyorlar, markalara değil” cümlesinin, tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir antika anahtar olduğu da anlaşıldı.

Hangi misafirperverlik?

Patlayan emlak satışı sahtekarlıklarından bahsedelim mi?

Plajlarda, turistik beldelerin sokaklarındaki sarkıntılıklardan, tacizlerden?

Bu konuya fazla dalmayalım.

Derken, Alman ve Türk arasına soğukluk girdi

Almanlar ile Türkler arasında, derinleşen bir çatlak oluştu. 50 yıllık aşk hikayesinin iki kahramanı, şimdi birbirlerine çok da dostane bakamıyor.

Almanya tarafından bakarsak;

Ortalama bir Alman Türkiye’yi eskisi kadar sevmiyor

Ortalama bir Alman Türkiye’yi artık güvenli bulmuyor. Burası ilginçtir. 1990’ların azgın terör ortamında bile zayıflamayan güven duygusu, son birkaç yılda törpülendi ve neredeyse bitti.

Ortalama bir Alman Türkiye’deki sosyal ve siyasi gelişmelerden korkuyor. Ortalama Alman vicdanında olumlu bir noktada değiliz.

Marketing ve satış odaklı iletişim yok!

İşi doğal akışına bırakın. Bütün yaşananlara rağmen içindeki Türkiye aşkı nedeniyle tatile gelenlere çok özel ve özenle davranmaya devam edin.

Onları baş tacı edin. Önemseyin. Ama onlara da asla siyaset konuşmayın. Almanya ile Türkiye denkleminde asla savunma ya da suçlama yapmayın. Ters teper.

Bu dönemde yapılacak en vahim hata mevcut sıkıntıyı görmezden gelmek ve hiç yokmuş gibi davranmak olacaktır. Israrla satış ve pazarlama çağrısı yapmak karşı tarafın tepkisini çeker. Bunu yapmayın. Öncelikle bir sorun olduğu gerçeğini kabul edin.

İlişkilerde restorasyon zamanı

Almanya ile Türkiye arasındaki ilişki bütün boyutları ile yeniden ele alınmalı, geçici, palyatif çözümler bir tarafa bırakılmalı, yeniden inşa edilmelidir.

İlk adım, iki toplumu da kucaklayacak ve temsil yetki ve hakkı olan bir yapı oluşturmak olmalıdır. İnsiyatif sahibi, girişken ve her iki taraftan da kabul görmüş bir isim bu yapıda yer alabilecek olanları belirlemelidir. İlk aşamada birkaç öncü belirlenebilir.

Bu yapının hayatın her alanını kapsaması ve etkili olması isteniyor ise şöyle bir yapılanma düşünülmelidir.

2 turizmci - 2 gazeteci- 2 spor insanı- 2 sinemacı ( tiyatrocu )- 2 akademisyen ( turizm ve halkla ilişkiler )- 2 din adamı- 2 gençlik temsilcisi- 1 Türkiye’de yerleşik Alman- 1 Almanya’da yerleşik Türk- 2 işadamı.

İki sayını özellikle seçtim. Birisi Alman ve diğeri Türk olacak elbette.

Sihirli ikililer iş başına

İsimler belirlendikten sonra her iki ülkenin kamuoyu ile paylaşılmalı ve toplumlar bu konuda hazırlanmalı. Medya, internet ve her türlü iletişim kanalları kullanılarak her iki toplum bu isimlerin yerine getireceği misyon için zihin ve duygu anlamında teşvik edilmeli.

İlk toplantının Antalya’da yapılması doğru olacaktır. Toplantı beş yıldızlı bir otelde değil, sivil toplumun sempatisini ve ilgisini çekecek bir mekanda yapılmalıdır.

Örneğin; Antalya iş dünyasının temsilcisi ATSO salonları bu toplantı için ideal olur. Otelde yapılacak bir toplantı dar kapsamlı olur, toplum ile bağ kuramaz. Alışılmış toplantılara dönüşür. Kimselerin de haberi olmaz. Daha işin başında başarısızlık riski ortaya çıkar.

İki zirveden 5 yıllık yol haritası çıkmalı

İkinci toplantı Almanya’da olmalı. Burada da yine sivil toplum devrede olmalı. Otellerin sınırlı etki ve iletişim alanına kapanıp kalmak beklenen etkiyi yaratmaz. İki zirveden çıkacak bir eylem planı ile gelecek 5 yıllık yol haritası ortaya çıkacaktır.

Her iki zirvede de yerel ve ulusal medya, sosyal medya, sanat ve edebiyat camiasının bu fikrin yanında olması sağlanmalıdır. Devir artık kısa vadeli ticari hesapların ötesine geçme devridir. Bütün toplumları kucaklayacak bir iletişim projesi için geniş bir bakış açısı şarttır.

Neler yapılabilir?

Amaç, her iki toplumun birbirilerini, bilinen ve bilinmeyen bütün yönleri ile yeniden tanımasını sağlamaktır. Yeniden tanıma öncelikle iki tarafın ortak değerlerini, bakış açılarını görmesine de yardımcı olacaktır. Bu süreç başladığında, her iki toplum da birbirlerinin dünyasında keşfedecekleri ne kadar çok değer olduğunu anlama fırsatı bulacaktır.

Her iki toplum da diğerinin tarihini, geleneklerini, kültürünü, hassasiyetlerini, Dünyadaki pozisyonunu, sanatını, sporunu, bu gününü ve yarına ilişkin beklentilerini DOĞRU tanıyacaktır. 80 milyonluk bu iki toplumun bu anlamda birbirlerinde bu güne kadar bilmedikleri ve görmedikleri çok şey çıkacaktır ortaya.

İşgücü göçü ve turizm hareketini kapsayan bir film çekilebilir

Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin son 50 yılı ilk konudur.  İşgücü göçü ve turizm hareketini kapsayan bir film çekilebilir. Film iki farklı kurgu ile hazırlanmalıdır.

Bir taraftan Türkler'in Almanya’ya göçü, diğer taraftan Almanlar'ın Antalya’ya turistik gezilere başlaması vurgulanırsa harika olur. Benim aklıma Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünü en iyi çekecek yönetmen olarak Fatih Akın geliyor.

Filmin ismi bile hazır; Yarım Asırlık Bir Aşk Hikayesi

Başka?

Her iki toplumun birbirini en iyi tanıyacağı alanların başında festivaller, şenlikler, bayramlar gelir. İki ülkede düzenlenen bu tür etkinliklere her iki taraftan insanların katılması sağlanabilir.

Türklerin ulusal ve dini bayramlarına Almanların da katılması mükemmel bir fırsat olacaktır. Eğer olabilirse, Dini bayramlarda Alman ailelerin ağırlanması birbirini tanıma sürecini hızlandırır. Her iki ülkede de bu katılım sağlanabilir.

Sosyal sorumluluk projelerini hayata geçirmeliyiz

Almanları yüreklerinden yakalayacak sosyal sorumluluk projelerini hayata geçirmeliyiz. Her iki ülkenin engellilerine, çocuklarına dönük sosyal sorumluluk projeleri iki tarafın aklındaki ve kalbindeki bariyerleri kaldırır. Projeler ortak ekipler tarafından hazırlanmalıdır.

Sosyal hayatın her alanında yarışmalar ilişkilere renk ve heyecan katar. Film, karikatür, şiir, roman, dans, güzellik, bilgi vb her alanda yarışmalar olabilir. Sıkmadan, zamana yayılmış bu tür yarışmalar iki tarafta da bir sempati dalgası yaratacaktır.

Almanlar'ın kalbine dokunacak projeler üretilmeli

Almanların kalbine dokunacak projeler üretilebilecek bir diğer alan çevre ve hayvan haklarıdır. Bir otelin minik bir kedi evi yapması ve bunu hakkını vererek değerlendirmesi bile ortalama bir Alman’ın kalbinde fırtınalar oluşturur. Kedi evlerini yaygınlaştırabiliriz. Otellerde ve sektörün genelinde, hayvanlar üzerinden kurgulanan bütün eğlence programlarını, parkları kaldırmak muhteşem bir etki yapacaktır.

Alman çevre konusunda çok hassastır. Bu konuda yaratılacak projeler ortalama bir Alman’ın Türkiye ile ilgili duygu ve düşüncelerini çok olumlu etkileyecektir. Bu projeler hazırlanmalı ve iyi bir iletişim politikası ile duyurulmalıdır.

Ortak spor turnuvaları da çok ses getirir

Ortak spor turnuvaları da çok ses getirir. Almanlar için spor sadece futboldan ibaret değildir. Özellikle hentbol çok ilgi gören bir spordur. Her iki toplumun karşılıklı olarak amatör sporlara destek vermesi sağlanmalıdır. Almanların Türkiye’de ve Türklerin Almanya’da hentbol, voleybol, basketbol, kürek gibi sporlarda kulüplere sponsor olmasının olumlu etkilerini hayal bile edemezsiniz.

Önerilerimiz bunlar.

Gerisini oluşturulacak olan ortak ekibe bırakalım. Bu ekibi ve yol haritasını Kültür ve Turizm Bakanlığı hazırlayabilir ve uygulayabilir.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.