SANAT VE HAYATIMIZ

Hatice Arısoy Hatice Arısoy 31/12/2019 23:40
Sanat, insanlığın varoluşuyla kendini göstermiştir ve sanat tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin her döneminde sanat eserlerine rastalamak mümkündür.  İnsanlar daha avcılık, toplayıcılık dönemlerinde bile mağara duvarlarına, avladıkları hayvanların resmini yapıp, boyamışlardır. Taştan, kilden, topraktan heykelcikler, kap kacak, basit süs eşyaları yapmışlardır. Bunlar kendiliğinden ortaya çıkmamış, ihtiyaçları gidermeye yönelik ortaya çıkmıştır.  Kap kacak günlük ihtiyaçlar için, mızrağın ucuna takılan sivri uç avlanma ihtiyacı için, süs eşyaları ise kendilerini iyi hissetme duygusunu yaşamalarını sağlamak için yapılmıştır.

Ancak, tarih öncesinden başlayan bu süreç insanlık geliştikçe, ekonomi iyileştikçe farklılaşmaya başlamış, gezicilikten yerleşik hayata geçilmesiyle beraber toprağın ekilmesi ve işlenmesi toprağa dayalı kültürün gelişmesini sağlamıştır. Bu dönemde insanlar önceleri ölçü kullanmadan basit barınaklar ve mezarlar yapmışlardır. Ancak,  zamanla ölçü kullanmak her işin hareket noktası olmuş; heykelde, resimde ve mimaride ölçü kullanılmaya başlanmıştır.

Yıllar yıllar içinde insan düşüncesinin önündeki engeller kalktıkça, reform ve rönesans hareketleri neticesinde yeni dünyanın kapıları aralanmış; bilginin ve kültürün gelişimi sanatın da gelişimine ön ayak olmuş, sanatın pek çok dalı gelişmiş ve her birinin insan ve toplum üzerinde farklı etkileri olmuştur. Rönesanla beraber toplum ile sanat iç içe geçmiş; sanat, soluduğumuz hava, içtiğimiz su kadar yaşamsal hale gelmiştir. Sanat hayatımızdan uzak tutuldukça ruhumuz çölleşmiş, adeta sanatsız çorak yerde yaşar gibi olmuşuzdur.

Yapılan bir işin güzel ve etkileyici olması onu bir "sanat” olarak tanımlamamıza neden olmaktadır. İnsan yaptığı işe emek verdikçe, ter döktükçe, güzellik kattıkça az da olsa sanat olgusunu yakalayabileceğini düşünür. Dilimizde bile  güzel yapılan işler için "sanat" sözcüğünden esinlenerek "yaşama sanatı”, ”güzel konuşma sanatı", ”yemek yapma sanatı"..gibi tabirler kullanılır. Ancak gerçek bir sanatçı olmak hiç de kolay değildir. Önce, doğuştan gelen bir yeteneğinizin olması gerekir ama tek başına yetenek de bir anlam taşımaz. Azimli çalışmayla, yılmayan emekle, sonsuz öğrenme gayretiyle, okullarıyla, eğitimiyle iç içe sürdürülmesi elzemdir. Sanatçıların yaşamlarını sanata adamaları, birçok şeyden feragat etmeleri, gecelerini gündüzlerine katarak çalışmalarıyla sanat eserleri ortaya çıkar. Bunları yapabilen kişiler dişleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak, göz nuru dökerek, ömürlerini vakfedebilen müstesna insanlardır. Bir müzik eserini icra edebilmek için günlerce didinirler. Bir rolü başarabilmek için defalarca prova yaparlar, solukları tükenene kadar uğraşırlar ki; kusursuz çıkabilsinler seyircinin karşısına. Parayla, pulla pek alakalı değildir sanatçılar. Yuttukları sahne tozunun peşinden her türlü çileye katlanırlar, çünkü sanatın bahşettiği güzelliğin coşkusunu başka hiç bir şey tutamaz.

Yaşamı önemli ve değerli kılar sanat. Dünyayı, insanı, hayatı, kendimizi, diğerlerini anlamamızı sağlar. Merak ettirir, soru sordurur, düşündürür, duygulandırır sanat ve sanat eserleri. Beynimizi ve ruhumuzu besler. Beynimizin işlevini yerine getirebilmesi içi; sanatla, okumayla, yaratıcı etkinliklerle beslenmesi gerekir. Çünkü, müzik, resim, edebiyat, şiir, okuma-yazma, spor, tiyatro, sinema..vb etkinliklerle uyarılmayan beyin gelişemez ve duyarsızlaşır. Algılama ve düşünme yeteneği körelir. Sanatın herhangi bir dalıyla uğraşmak ise üretmemizi sağlayıp, ruhumuzu ve beynimizi güçlendirerek aktif tutar. Bugün insanlığın refahına sunulan tüm icatlar; bilim ve sanat sarmalının yarattığı sinerjide saklıdır.

Sanatla uğraşmak; bizi doğaya, çevreye, topluma daha duyarlı kılar. Sanat aracılığıyla doğayla, insanlarla olan bağlarımız güçlenir. Sanat; insanları iyiye ve güzele yöneltir. Çünkü, sanat daima iyiyi ve  güzeli hedefler. Bunu da ”iyi örnekleme” yoluyla yapar. İyi örnekler ise kişileri ve toplumu daha ileriye taşır. O yüzden, insanlığın aydınlık geleceği için teminattır sanat ve sanatçılar. Ancak, kitap okumayan, sanatla, bilimle uğraşmayan, sorgulamayan, eleştiri yapamayan, özgür düşünemeyen bir toplum düşünürlerini, sanatçılarını, yazarlarını nasıl yetiştirebilir sorabilir miyim size? Eğer sanata ve sanatçıya kıymet vermezsek, sanatı önemsemezsek dünya ile hangi düşünürümüzle, hangi sanatçımızla, bilim insanımızla, yazarımızla yarışacağız söyler misiniz?

Evet, belki hepimiz bir sanatçı olamayacağız ama en azından sanatla iç içe yaşamamız mümkün. Her gün yüzümüzü görmek için nasıl aynaya bakıyorsak; ruhumuzu beslemek için de sanat eserlerine bakmalı, izlemeliyiz. Gelişmiş ülkelerdeki gibi opera, bale, tiyatro ve sergi salonlarını doldurmalıyız. Kitapçılar arı kovanı gibi çalışmalı. Çocuklarımızı daha küçük yaştan itibaren sanatla tanıştırmalı; tiyatro, müzik, heykel, bale gibi sanatlarla haşır neşir olarak büyümelerine olanak vermeliyiz. Her çocuğun doğuştan getirdiği yetenekleri ortaya çıkaracak eğitim kurumlarımız olmalı. Onları "Bonzai ağacı" gibi budayan eğitim kurumları değil. Her okulda resim, müzik, tiyatro yapabilecekleri ortamlar olmalı. Çünkü, evrensel düzeyde boy gösterecek, bilime, sanata katkı sunabilecek nesilleri ancak böylesi yatırımlar yaparak yetiştirebiliriz. Sanata değer verdikçe ve hayatımıza aldıkça gelişmiş, kalkınmış, refah düzeyi yüksek bir ülke haline gelebiliriz.  J.W.Goethe'nin dediği gibi:"İnsan her gün:-Ya hoş bir müzik dinlemeli.-Ya iyi bir şiir okumalı.-Ya güzel bir resme bakmalı.-Ya da mümkünse aklı başında birkaç söz söylemelidir. ki; dünyevi kaygılar, Tanrının insan ruhuna aşıladığı "güzel duygusunu" silip yok etmesin."

Çok sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Hayat damarlarınızın hep açık kalması dileğiyle hepinize sanat dolu günler diliyor ve sizi muhteşem bir şairimizin “CAN ERİĞİ” şiiriyle baş başa bırakıyorum…

       

      

                                                    CAN ERİĞİ
                                       Bir kelime buldum çın çın öter; adı Can'dır.
                                    
Bir erik kopardım can dalından; içi can dolu.
                                           Adı Can, yaprağı can, lezzeti candır.
                                                Bir gölge düştü önüme dedi ki;
                                                    Bir yüküm var benden ağır
                                                      Bir yüküm var beni taşır
                                                                Adı Can'dır.
                                                              Toprak dedi ki;
                                                       Can Allahın yongasıdır.
                                              Fakat ben bir deri bir kemik kaldım
                                                Bir de misafirim var; adı Can'dır.
                               Renklerden, kokulardan, seslerden önce koşup geldim.
                                        İnsanoğluna nurtopu gibi bir müjde getirdim.
                                                                Adı Can'dır

                                                   Bedri Rahmi EYÜBOĞLU


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.