Ressamlar Gözüyle Kaleler...

‘Ressamlar Gözüyle Kalelerimiz’ adıyla bir proje önermek istiyorum. Kalelerimizin bilim inanlarının, gezginlerin ve turistlerin çektiği fotoğraflardan ve geçmişteki gravürlerden farklı olarak, bir sanatçı ruhuyla, çağdaş ressamlar gözüyle, tablolara aktarılması ve sergilenmesi şeklinde bir proje, yörelerimize farklı bir canlılık getirecek, sanatçılarımıza bir teşvik olabilecek, en önemlisi de kalelerin tablolarından ve hikâyelerinden oluşan zengin bir koleksiyon müzelerimize kazandırılmış olacaktır.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Ressamlar Gözüyle Kaleler...

Adil Çulhaoğlu

Arabaya atlayıp şehir dışına yol almaya başladığımızda, ülkemizin bulunduğu sayısız medeniyetlere mensup insanlarca yerleşilmiş topraklarda Beylikler, İmparatorluklar kurulmuş, ama aynı zamanda geride bırakılmış tarihin, mimarlık sanatının zengin örnekleriyle dolu sivil ve askeri yapıları da barındıran çok çeşitli amaca hizmet eden ve sayıları yüzlerle ifade edilebilen kaleler vardır.

Kimisini bilinen en eski şehir surları Truva’da M.Ö.3.bin yıla tarihlenen 2’nci katmandaki kale kalıntısı, kimisini Ankara’nın kalesi gibi şehrin merkezinde hala insanların yaşadığı yapılara sahip yaşam sürülen halde, kimisini de uçsuz bucaksız ıssız bir köşede yüksek bir tepede yalnızlığını yaşar halde buluruz.

Truva’daki kale kalıntısında sonraki kaleler, Huriler, Luwiler ve Hittitler tarafında inşa edilen çoğunlukla etrafı surlarla çevrilmiş şehir merkezleri olarak ortaya çıkmış yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Bu yapılar hem hükümdarların oturdukları binaları ihtiva etmiş hem de saray dışında yaşayan halkın bir saldırı anında kaçıp sığınabilecekleri yerler olarak hizmet eden yapılarmış. Aynı özellikler daha sonra, Frig,  Lidya, Urartu, Grek ve Roma akropolleri için de geçerli olmuştur. 5’nci yüzyıl sonrasındaki yapılar ise ortaçağ kaleleri karakteristiğine sahiptir.1000 yılından sonraki kaleler zapt edilir; ama bunlara yenileri de ilave edilirmiş. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar döneminde alınan kaleler kullanılmış ancak yeni kaleler de inşa edilmiş; Osmanlılar döneminde kalelere ihtişamlı saraylar ve konaklar ilave edilmiştir.

Hepsinin efsanesi vardır, değişerek de olsa günümüze ulaşan 30’a yakın kalesiyle oldukça zengin, eskinin Doğu Kilikya’sı, günümüzün Çukurovası’nda kalelerin yakınındaki köylere gidip sohbet etmeye başladığınızda, ilginç efsaneler size anlatılır. Adana’dan Kadirli’ye giderken Misis yakınlarındaki bir tepede gördüğünüz kalenin adının Yılan Kale oluşunun hikâyesini Anavarza Kalesinin olduğu Dilek Kaya köyünde duymak mümkün. Berrak hava koşullarında birinden diğerinin görüldüğü kaleler, işgaller ve depremler gibi doğal afetler sonucu yıkımlara uğramalarına rağmen kalan kısımlar restore edile edile edile günümüze ulaşmış.

Çin Seddi’nden sonra yaşayan en uzun sur olarak tanımlanan Diyarbakır surları, topraklarında en çok kaleyi barındırdığı için adını buradan aldığı söylenen Çanakkale, Fatih’in çağ değiştiren fethi ile anılan İstanbul surları, İshak Paşa Sarayı amaçları ve kullanım alanları ile kültür yaşamamızdaki yerlerini korumaktadırlar.

Günümüzden 9 bin yıl öncesine uzanan tarihi ile Sinop Surları Alanya’daki ikizine veda ettiği Osmanlı-Rus savaşına kadar tersane olarak sürdürdüğü heybetli yaşamını, önce kalebent sonra da cezaevine dönerek devam ettirmeye çalışmıştır. Şimdilerde AB tarafından desteklenen bir proje kapsamında Alan Yönetimi uygulamaları ile alacağı yeni fonksiyonu bekliyor. 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.