Mersin Silifke’ye Nostaljik Gezi...

Uzun bir bayram tatili öncesinde turizm medyamızın, tüm turizm camiamızın ve okurlarımızın bayramlarını kutlarken doyduğumuz ülkelerden, şehirlerden, kasabalardan yola çıkıp, doğduğumuz, çocukluğumuzun geçtiği, büyüdüğümüz şehir, kasaba ve köylerimizdeki anılarımıza yolculuk yapmayı Bayram Günlerinin dışında yalnızlaşan ortamları yaşamak için bir bahar günü Silifke’ye doğru Ankara’dan yola çıktık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/05/2019 10:15
Mersin Silifke’ye Nostaljik Gezi...

Yollarımızın üzerindeki güzelliklere, kültüre, yaşama dikkat çekebilmek ve bunların anılar halinde paylaşılabileceğini kanıtlamak tatilin bir parçası olduğunu, tatile gidenlerin geçtikleri uğradıkları yerlerden postakartı gönderme alışkanlığının azaldığı dönemlerde paylaşılan “dönerken güzel anılar getirin” dileğinin yerindeliğini ve güncelleşebileceğini hatırlatmak istedik.

Ülkemizde İç Anadolu’yu Akdeniz kıyısına bağlayan yollardan biri olan Konya ve Karaman, Mut, Silifke yolunda Karaman’dan sonra bozkırı geçip Sartavul geçidine gelince, kar topu oynayanları görüp, biz de duruyoruz.1650 metre yükseklikte, Karaman il sınırını geçip Mersin iline geçtiğimizi levhalardan anlıyorum. Biz de Nisan ayının son günlerinde karda yürüyüş yapmanın keyfini çıkarıyoruz, yeni yağmış beyaz örtü, tepeden vadiye doğru aşağıya, kıvrıla kıvrıla akıp giden yolda ilerledikçe kayboluyor.

Romalılar döneminde Dağlık Kilikya olarak adlandırılan bölgeye geldiğimizi anlıyorum. Bu bölgenin doğal sınırını Sartavul Geçidi ile Gülek boğazı oluşturuyormuş. Silifke’nin 30 km kuzeyindeki antik Olba şehir devletinin Mut’a ve iç bölgelere bağlayan antik yol, günümüzde kullanılan yolla aynısı imiş. Küçüklü büyüklü oyukların görüldüğü kayalıkların arasında Alaoba Kilisesi kalıntıları dikkatimi çekiyor. Duvarları yıkılmış, kayalara oyulmuş nişler ayakta kalmış.

Her dönemeçte farklı bir doğa manzarasıyla karşılaşan ben, durup fotoğraf çekmek isteyince, ’Ama daha 115 km’lik yolumuz var’ diyor, Silifke Evkaf Çiftliği köyünde doğma dostum Ömer. Sartavul köyünde yolun kenarına sıralanan et lokantaları arasından geçerken mangaldaki et kokusu cezbediyor bizi ama akşam mavi yengeç ve balık ziyafetini düşünüp dönüşümüze saklıyoruz iştahımızı. Yola devam diyoruz.

Antalya’da Toroslardan doğan, Konya, Karaman illerini geçen 260 km’lik yolculuktan sonra Silifke’ de denize dökülen Göksu nehrini, Mut’ta sonra Köselerli köyünü geçince görüyoruz. Nehir kenarına inip yakından fotoğraflamak için sabırsızlanıyorum ama her dönemeçte doğa manzarası değişiyor.

Nihayet yola paralel akan Göksu nehrinin kıyısına ulaşıyoruz. Gelincikler, papatyalar ile doğanın renklerini, gürül gürül akan Göksu ile fotoğraflıyorum. Göksu nehrinin getirdiği bereket kendisini portakal, limon, mandalina, zeytin ve incir ağaçları ile sebze bahçelerinde gösteriyor.

Ömer’in heyecanlandığını fark ediyorum. ’Köye geldik, ama köye giden yolun girişi yeni oto yol yapımı nedeniyle değişmiş’ diyor. Google maps müracaat ediyor, ancak bir süre ilerleyince Evkaf Çiftliği levhası karşımıza çıkıyor. Harap durumdaki ev hüzünlendiriyor bizi, ama sapasağlam kalan bölümleri restorasyonla ayağa kalkabileceğini anlayınca, Ömer seviniyor.

Köy meydanında kahvede Ömer sohbete dalıyor akrabalarıyla. Asırlık çam ağacının gölgesine yapılmış Atatürk büstünün bulunduğu parkı ve köyü fotoğraflıyorum. Köyün deresi gürül gürül akıyor. Kahvede köyün suyundan yapılan çayı içtikten sonra Silifke’ye doğru yeniden yola çıkıyoruz.

Kargıcak Köyünde akan şelalenin önünde durup, kısa bir mola veriyoruz. Şelaleyi ve Göksu vadisini tepeden gören bir çardaktan manzara resmi çekiyorum. Şelalenin aktığı yamaçtaki sarp kayalar düşecekmiş gibi bir duygu veriyor insana.

Köprüden karşı tarafa geçince, bir süre sonra, yeni yol yapılınca yolun solunda kalmış olan Friedrich Barbarossa Anıtını ziyaret ediyorum. 'Selçuklu Sultanı Kılıçarslan ile yapılan anlaşma ile ülke içerisinde serbest geçiş hakkını alan Roma-Cermen İmperatoru Friedrich I.Barbarossa 10 Haziran 1190 yılında ordusuyla Filistin'e giderken, bu civarda Göksu Irmağında boğulmuştur' yazılı bir Anıt dikilmiş. Bakımlı bahçe içerisindeki anıttaki yazıların boyası yer yer dökülmüş, zor okunur hale gelmiş.

Silifke Kalesi görünüyor, Silifke kalenin hemen ardında diye hatırlıyorum. Havanın kararmaya başladığını fark ediyoruz. Silifke şehir gezimizi bir gün sonraya erteleyip, şehrine girmeden Silifke’de Holmi adıyla kurulan ilk antik yerleşim yeri olan bu günkü Taşucu’na yöneliyoruz.

Akşam balık ve mavi yengeç yemek için gittiğimiz restoranda balıkla yetinmek zorunda kalıyoruz. Birkaç gündür süren fırtına nedeniyle balıkçılar denize açılamadıkları için mavi yengeçin avlanamadığını öğreniyorum. Otele dönüp, Silifke’nin tarihini araştırıyorum.

Tarihte, ilk yerleşim merkezi olarak, Taşucu’nun bugünkü yerinde İyonyalılar tarafından MÖ. VII.   Holmi adıyla bir kent kurulmuş. Ancak Akdeniz’deki korsanların baskınlarıyla M.Ö. IV. yy’ dan itibaren zayıflamaya başlayan kenti Büyük İskender’in komutanlarından ve Suriye Krallığı’nın kurucusu Selefkos Nikator (İ.Ö. 312 - 281) ele geçirmiş. Holmilileri 12 km içeride, bugünkü Silifke’nin olduğu yere yerleştirerek Seleukia adıyla M.Ö 3 yy da yeni bir kent kurmuş, aynı adla kurulan 9 kentten günümüze kadar yaşayan bugünkü Silifke olmuş. Helenistik dönemde Selefkoslar ve Ptolomeos (Mısır) Krallıkları arasında sıkça el değiştiren Seleukia’da. M.Ö. I. yy’da Romalılar dönemi başlamış, kale eteklerinden ovaya doğru yayılmış. İmparator Diocletianus (İ.S. 284 - 305) Seleukia’yı,39 şehirli İsauria Eyaletinin başkenti yapmış.

Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Bizans yönetimine giren Seleukia, Aya Tekla’nın Hıristiyanlıktaki öneminden dolayı, bir hac merkezi durumuna gelmiş. Selçuklular’ın 13. yy’da, Karamanoğulları’nın ise 14 yy’da hakim olduğu bölge, 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı hakimiyeti altına alınmış. Bazen sancak, bazen vilayet merkezi olan Silifke, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1924 – 1933 yılları arasında İÇEL ili merkezi olsa da, 1933’ten sonra İçel iline bağlı bir ilçe olmuş. Antik Holmi şehrinden ise Taşucu’nda günümüzde herhangi eser ayakta kalmamış.

Silifke adını duyan herkesin aklına yoğurdunun geldiği Silifke şehrini, tanımak için Taşucu’nun Boğsak sahilindeki berrak denizinden ayrılıp şehre gidiyoruz.1980 yılında Mersin Müzesinde çalıştığım yıllarda birkaç kez geldiğim Silifke’yi, Eski Konakları, Göksu Nehri kıyısındaki lokantaları arıyor gözlerim. Küçük sıra sıra dizili lokantalar yerinde yok.

M.S.77 yılında Romalı Vespasyan döneminde, Ovalık Kilikya’yı Pamphilya’ya sahilden giden yolu ile bağlamak üzere yapılmış 7 gözlü Roma Köprüsü’nü ilkbaharın suları ile dolu akan Göksu ve Kale’nin güzel bir manzara oluşturduğunu fark edip fotoğraf çekiyorum. Şehri boydan boya geçen Göksu nehir kıyısı park olarak düzenlenmiş.

Eski şehir dokusunun bulunduğu çarşıda Ömer’in çocukluk arkadaşı Sait Levent ile buluşuyoruz. İki eski arkadaşı sohbetle baş başa bırakıp, çevrede cadde ve sokakta küçük bir yürüyüş yapıyorum. Lokantaların vitrinlerinde çitilerden ısmarlayıp yediğimiz yoğurdu göremiyorum. Tarımla uğraşan Sait’e meşhur Silifke yoğurdunu soruyorum. Eskiden dağ köylerinde, keçi sütü odun ateşinde büyük kazanlarda kaynatılıp, yoğurt yapılırmış. Odun ateşiyle pişen süt kazanın dibinde tutuğu için, yoğurta hafif yanık kokusu sinermiş. Koyun sütünden yapılan yoğurda göre daha cıvık olurmuş, Silifke Yoğurdu.

Roma Köprüsü’nün ve karşısındaki Selçuklu Sultanlarından Alaaddin Keykubat döneminde yapılmış Alaaddin Camii, Selçuklu hanedanlarından birine ait olduğu rivayet edilen Tevekkül Sultan Türbesi, tek Sütunu bugün ayakta kalmış M.S.5 yy dan kalma Roma Tapınak kalıntısını da gördükten sonra Silifke kalesine çıkıyoruz.

Silifke’ye ve Göksu deltasına hâkim bir tepede 10 burçlu kaleye çıktığımızda, restorasyon nedeniyle içeriye giremiyoruz. Şehrin ve deltanın fotoğrafını çekiyorum çamlar arasından. Aşağıda kalenin eteğinde bir sarnıç dikkatimi çekiyor.

Tekirambarı su sarnıcı adı verilen Bizanslardan kalma sarnıç kalıntısı diyor Ömer. Tekirambarı su sarnıcının tüm duvarları su sızmasını önlemek ve ayrıca anıtsal bir özellik vermek için düzgün kesme taşlarla desteklenmiş, yuvarlak kemerli nişler görülüyor.

Bilgi tabelasındaki bilgilere göre, kalenin bulunduğu yer kullanımı tunç çağına uzanıyormuş. Hitit kaynaklarında Ugarit Krallığı ve Ura kenti tarafında M.Ö13 yy da yapılmışolan kale, Asur kralı II. Sargon tarafından yeniden düzenlenmiş, Selefkoslar tarafından M.Ö 321-M.S95 arasında da kullanılan Kale, Roma, Bizans, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde onarım geçirmiş, Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, XVII. yy’da kalenin 23 burcu olduğunu belirtilmişse de, 10 burç günümüze ulaşmış. Yıllar önce, gezdiğim kalede kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntılarını gördüğümü, bir çay bahçesinden Silifke’yi seyrettiğimizi hatırlıyorum. Bugün, Kalenin eteklerinde ağaçlar altında çardaklar kurularak çay bahçeleri açılmış,

Biz şehrin karşı yakasına, yeni kurulan semtine gidip, Göksu nehrinin akışını seyredebileceğimiz bir kafeterya ’da mola vermeye karar veriyoruz. Anılara dalıp, herkes eski Silifke’ye ait anısını anlatıyor. Şehirin eski semtinde cadde ve sokaklarına dalıp, kimi restore edilmiş, kimi restore edilmeyi bekleyen konaklar arasında yürüyüş yapıyoruz. bir zamanlar oturdukları evi, gittiği okulu gösteriyor, Ömer.

Günümüzü anılara ayırıp, Silifke'nin çevresindeki tarihi yerlerine, Uzuncaburç'a Olba'ya, Tomar kalesine, AyaTekla'ya, Afrodit koyuna yapacağımız geziyi erteleyip Taşucu'na dönüyoruz. Limana geldiğimizde, bir kafeteryada sıkma yapıldığını görüyorum. Okyanus kafesinin bahçesindeki tarihi dut ağacının altına, tahta masaya oturup, peynirli sıkma böreğini, Silifke yoğurdundan yapılma ayran ve çay eşliğinde tadarken, limanda sezona hazırlanan teknecileri izliyoruz.

Nostaljik gezimizi bitirip otele dönerken, Silifke ve Taşucu’nu Akdeniz’in maviliğine gezilere çıkaran teknecilere, çarkı dönmeye hazır çömlekçileriyle sanat kafeleri, güneşlikleri kurulu plajları, lezzetleriyle lokantaları, kafeteryalarıyla unutulmaz anlar yaşamak isteyen, bizden sonraki tatilcilere bırakıyoruz...


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.