KIYIm

Osman Ergin Osman Ergin 31/12/2019 23:40
Üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuzun, çepeçevre kıyı şeridinin uzunluğunu matematiksel terimlerle ifade etmek gerekirse; bu rakamın yaklaşık olarak 8 bin kilometreyi bulduğunu, hatta girinti ve çıkıntılar dikkate alınarak detaylı bir ölçümleme yapılırsa bunun üzerine bile çıkabileceğini söylemekle abartmış olmayız.  

Kıyı şeridinin bu denli uzun olmasının, hapsettiği coğrafyaya kazandırdığı özelliğin ve güzelliğin yanında başta projelendirmedeki güçlükler olmak üzere; denetim eksikliği nedeni ile bazı olumsuzlukları da beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz.

Öyleki; kilometrelerce uzanan kıyı şeridi uzunluğunun; mesafe ile orantılı olarak, kıyılarımızdaki kontrolü güçleştirdiği bir gerçek.

Karadeniz’in Sarp sınır kapısından başlayıp, Marmara ve Egeyi de içine alarak, Akdeniz’in uzantısında Hatay’ında dahil olduğu mesafenin bu kadar uzun olması da; zaten kontroldeki güçlüğün sebebini hem de başka doneye gerek kalmadan kendiliğinden ortaya çıkarıyor.

Hal böyle olunca; kontrolün olmadığı yerlerde de Türk insanının suistimale maruz boşlukları müsait dolgularla tamamlama gibi karakteristik özelliği sebebi ile bir de; denetimsizliğin sonucu olarak; bazen devlet, bazen de şahıslar eli ile yağmanın, yıkımın karşımıza çıkması kuvvetle muhtemel olmakta, her zaman da olacaktır.

Konu ile ilgili proje üreteme ve uygulayamama konusuna gelince; karşımıza şahısları hatta kurumları aşan ve tamamen yeryüzü şekilleri ile ilgili kaçınılmaz bir gerçek çıkıyor.

Hiç bir ülkeye nasip olmayan, Allah vergisi kilometrelerce uzanan ve yurdun üç yanını çevreleyen kıyılarımızın birbirinden farklı özellikler arz etmesi, kıyılarla ilgili bütüncül bir proje çıkarılmasında zorlukları beraberinde getirirken, üst ölçekli projeler üretilmesine zemin hazırlayacak planlamanın yapılmasını da olumsuz etkiliyor.

 Buraya kadar yazılanlar doğru açıdan baktığımızda gördüklerimiz. Ama asıl önemli olan kıyılarımızın durumuna aslında olması gerektiği gibi ve bir de ters açıdan baktığımızda göreceklerimiz ki; bu bakış açısı, çarpıklığı olduğu gibi gözler önüne sermeye yetiyor da artıyor bile.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz ramazan bayramında tatil için gittiği Bodrum’da “tesadüfen” gördüğü ve “durum felaket” diyerek el koyduğu kıyılarımızdaki, kaçak ve çarpık yapılaşma ile ilgili ilk çalışma 6 Mayıs 2008 tarihinde kurulan “Çevre Sorunlarını Araştırma Komisyonu” tarafından 14 AKP, 4 CHP, 3 MHP ve 1 de BDP li milletvekilinin 20 ilde dört ay süren çalışması sonucu hazırlanan 370 sayfalık raporla TBMM’ne sunulmuş ve raporun hazırlayıcıları ve sunucuları tarafından gerekli uyarılar yapılmış.

Daha öncesine gittiğimizde; Kıyı varlığı ve kaçak yapılaşma ile ilgili Sayıştay tarafından 2006 yılında “Kıyıların Kullanımının Planlanması ve Denetimi” başlıklı rapor karşımıza çıkıyor ve bu raporunda TBMM’sine sunulduğunu görüyoruz.  

Rapor sunuluyor sunulmasına da, işin ilginç tarafı; bu raporun içeriği açısından ivedilik taşımasına rağmen üç yıl bekletilerek sonra hiçbir işlem yapılmadan rafa kaldırılması.  

Eskiler deştikçe çıkıyor derler ya!

İşi azıtıp biraz daha geriye gittiğimizde Kıyı Mevzuatı konusunun ilk defa 1926 yılında Türk Hukuk Sitemine girdiğini ve hemen akabinde;  kıyılarımızdaki kullanıma uygun arazilerin gerek ikinci konut, gerekse sosyal tesis olarak, bir dönem devletin hukuk kurumlarının kullanımına geçtiğini görüyoruz.

Sonrasında mı? Sonrası malum; 1980 İhtilali ile kıyılarımızın eğitim kampı kisvesi ile ordu mensuplarının hizmetine, 1983 yılından sonra dönemin sivil iktidarlarının kontrolüne geçtiğine şahit oluyoruz.

Bu geçiş sürecinde zamanın ANAP Hükümeti kıyıların korunması ve kullanımının anayasal güvence altına alınmasını içeren kanunu yürürlüğe koyuyor. Bu kanun içerik olarak, kıyıdan ne kadar uzaklıkta hangi tür yapılaşmalara izin verileceği konusunu kapsayan ve 1984 yılında 3086 Sayılı Kıyı Kanunu olarak karşımıza çıkıyor.

Lakin; dönem dönem farklı içeriklerle yeniden düzenlenen kanunlara rağmen o günden bu güne kadar kıyı kenar çizgilerinin belirlenmesi de dahil, üzerine bir şey konulmadan bu günlere gelindiğini, yürürlükteki kanunların da her gelen yeni iktidara ve yandaşlarına yol açtığını biliyoruz.

Kısacası; dünden bugüne kıyılarımızla ilgili atılan adımlara baktığımızda; uzun süreli iktidarların kıyılarla ilgili uygulamalarının kendilerine, kısa süreli iktidarların da kendileri için hazırladıkları projelerin ilk seçimden sonra yeni gelen iktidarlara yaradığını görüyoruz.

Hal böyle olunca da; bizlere Hababam Sınıfı ile özleşmiş bir şarkının sözlerini mırıldanmaktan başka bir şey kalmıyor.

 “Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallah…"
 



 

Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.