İnsanı sadece dalgaların rahatsız ettiği kent: Sinop

Tanrıların Armağanı Sinop’ta İki Gün: Sinop’u tepeden görmeye başlayınca, şehri seyredebileceğimiz ilk sapaktan bölünmüş yoldan ayrılıyorum. Bir petrol istasyonunun yer aldığı alanda buluyoruz kendimizi.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
İnsanı sadece dalgaların rahatsız ettiği kent: Sinop

ADİL ÇULHAOĞLU

Antik dünyanın en büyük göçü olarak kabul edilen, Ege'den 10.000 iyonyalının Miletlinin) M.Ö 4. yüzyılda gemilerle taşındığı ve Karadeniz kıyılarına yayılmak için üs yapıldığı yer olan Sinope, bugünkü Sinop şehrinin yer aldığı yarımada ve hırçınlığıyla bilinen Karadeniz bütün sakinliğiyle karşımızda. Bir bankta oturup çay yudumlarken, bir taraftan da bulutların güneş ışınlarına izin verdiği ölçüde fotoğraf çekiyorum.

Trafik Lambası Yok

Şehri uzaktan seyretmeyi bırakıp kaleden şehre giriyoruz. 3 km uzunluğundaki surların liman bölgesindeki yüksekliği 30 metreyi buluyor. Biri güneyde diğeri kuzeyde yer alan 2 liman ile tarih boyunca ticari, askeri ve konukseverlik anlamda üs olmuş bir kent burası. Yarımadanın 200 metre olan en dar yerini geçerek ilerlerken kırmızı ışık, yeşil ışık beklemek zorunda olmadığımız bir trafik düzeninde yol aldığımızı, korna sesi de duymadığımızı, rahatlatan bir sakinliği yaşadığımızı fark ediyorum. Eski yeni binalarla çevrili yeniden düzenlenen Sakarya Caddesi'nden yarımadanın ucuna kadar gidiyoruz. Yağan yağmurun altında ulaştığımız yarımadanın uç noktasında Karadeniz'in hırçınlığını görmekle kalmayıp şiddetlenen yağmurla birlikte, ürktüğümüzü hissediyoruz.

Kentle Buluştuk

Karakum Mevkiinden sahilden Gazi Caddesi üzerinde yol alıyoruz. Atatürk Caddesini geçip vilayet binasının bulunduğu meydana ulaşıyoruz. Öğretmen evine vardığımızda yağmurun durduğuna seviniyoruz. Bir zamanların Mekteb-i İdadi'sinin yer aldığı tarihi yapının Atatürk’ün Harf Devrimi ziyaretleri sırasında kara tahta üzerinde çalıştığı bahçesinde kendimize kahve ısmarlayıp, dinleniyoruz. Sultan II. Abdülhamit zamanında 1889 yılında hizmete açılmış okul, ortaokul, lise, bir süre Necatibey Köy yatılı okulu olarak,1972 yılına kadar kullanılmış. Yapılan Restorasyonla 1983’ten itibaren Öğretmenevi olarak kullanılmaya başlanmış.  Resepsiyonda konaklama imkanı hakkında bilgi alırken, Öğretmenevi Müdürü Turan Altun çay içmeye davet ediyor. Yaptığımız sohbetle Sinop hakkında  epey bilgiyle donanmış hissediyorum kendimi, bize uygun oda bulamadığımız   Öğretmen evinden  ayrılırken.

Yarımadada yaptığımız turdan dönüşte, tepeden sahile inerken gözümüze çarpan Ufuk Apart’ta kendimize yer buluyoruz. Otelde kalanların bir bölümünün Karadeniz'in diğer kentlerinden Sinop’taki bu huzur, güven ve mutluluk için gelenler olduğunu Samsun'lu 2 çiftle yaptığım sohbetten anlıyorum.

Kahvaltıdan önce fotoğraf makinesini alıp, bir bakıma keşif turu yapıyorum. Karakum Plajında yürüyüş yapanları görüyorum. Her sahil şehrinde olduğu gibi, sahil boyunca çoğunluğu yazlık ev olduğu anlaşılan siteler binalar göze çarpıyor. Şehir merkezine kadar fotoğraf çekerek, gidip kahvaltı saatine yetişiyorum.

Otelin zengin kahvaltısından sonra, yola çıkıyoruz. Karakum’da deniz kenarına iniyoruz. Bir süre önce Akdeniz’de denize girmeye alışkın bizlerde denize girmeye hiç kimsenin cesareti yok. Deneyenler var, içimizden Paçaları sıvayıp ayaklarını suyla buluşturma cesaretini sadece Keklik Anne gösteriyor.

Tarihle Yolculuk

Karadeniz'de bir bakıma denize girdikten sonra Paşa Tabyalarını ziyaret ediyoruz. Sinop’ta, tabyalar Fatih Sultan Mehmet döneminde 1465’te 6 adeti güney, 2 adeti kuzey sahiline ilk kez inşa edilmiş.1853 Rus baskınında kullanılamaz hale gelmesinden sonra, Abdülmecit Han döneminde 1854 yeniden inşa edilmiş yarımay şeklinde top yatakları, cephanelik ve mahzenden oluşan bir yapı topluluğundan oluşuyor Paşa Tabyaları. Asker koğuşları, karargâh odaları ve diğer odaları birbirine bağlayan koridorlarda gezerken,  denizden karaya, karadan denize atılan topların seslerini adeta hissettik. Alanda açılan kafeteryada davullu düğün, nişan merasimleri için düzenlemeler yapıldığını görüyoruz.

Sinop’ta 2010 yılından bu yana kazı çalışmalarının yapıldığı Bizans döneminden kalma Balatlar Kilisesinin olduğu alana geliyoruz. Fotoğraf çekerek kazı ekibinin olduğu noktaya doğru yaklaşırken ‘Hey fotoğraf çekmeyin…’ haykırışı bizi şaşırtıyor. Öğle yemeği yiyen kazı ekibine’ afiyet olsun ’deyip alandan ayrılıyoruz. Etrafı çevrili ayakta olan yapı topluluğunun hiçbir yerinde fotoğraf çekme yasağını gösteren bir levha olmamasına rağmen böyle bir haykırışa maruz kalmak gezinin hoş olmayan bir anı oluyor. Heyecanını yenemeyen genç bir öğrencinin bu haykırışı, Mimar Sinan Üniversitesi’ne mensup kazı heyetindeki öğrencilerin ziyaretçilere yaklaşımı konusunda bilgilendirilmesi gerekliliğini gösteriyor diye düşündük, sonrasında çıktığımız Şahin Tepesinde Sinop’u fotoğraflarken.

Şahin Tepesinden şehrin tarihi konusunda bilgilenmek üzere kendimizi, Arkeoloji Müzesi’nde buluyoruz. Gölge Etme Başka İhsan İstemem’ diyen M.Ö 4.yüzyıl filozofu Sinoplu ünlü Diyojen Müze girişinde bizi karşılıyor. Müze salonlarını gezerken M.Ö 5.yüzyıldan kalma Sinope Sikkeleri, 17 ve 19 yüzyıl Ahşap işlemeli İkonalar, M.Ö IV. yüzyıldan kalma Geyik parçalayan Aslanlar Heykeli, Demirci köyünde bulunan M.S 4-6.yüzyıl ait Amfora Fırını’nın bir kopyası dikkatimizi çeken eserlerin başında geliyor.

Boztepe Yarımadasının en dar yerinde kurulan Sinop’un tarihi M.Ö 4500-3000 yıllarına kadar uzandığı yapılan saha araştırmalarının ortaya koymasına karşın, Karagöz Höyükte elde edilen buluntular ilk yerleşimin M.Ö.3000-2700 yıllarında Bronz Çağında olduğunu belgelemiş. Kapadokya’dan gelen kervan yolu Sinop’ta son bulması, antik dönem ticaretinde şehri Karadeniz’de önemli ticari üs haline getirmiş ve zenginleştirmiş. Karadeniz kıyılarında Milet’ ten gelenlerce M.Ö 8.kurulan iyon kolonileri arasında öncü kent rolü oynamış olan Sinop, daha sonraki Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde de Karadeniz’de üs olma özelliğini sürdürmüş.

Sinop Kırmızısı

İçanadolu’dan gelen, Sinop’tan gemilerle sevk edilen kırmızı renkli eşyanın rengi İtalyan’da Rönesans döneminde fresklerin boyanması işinde çalışan ressamlar için çok önemli olmuş, bu renge Sinop Kırmızısı  (Sinopik) adı verilmiş. İtalya’nın Pisa kentinde Sinope adıyla Müze açılmış.

Selçuklu İzleri

Müzeden sonra Selçuklu hükümdarı Aladdin Keykubat döneminde inşa edilmiş, yüksek duvarlarla çevrili Aladdin Camisini ziyaret ediyoruz. Bahçe ortasında şadırvanı olan camii Çandaroğlu İsmail Bey zamanında onarım görmüş.

Aladdin Caminin karşısında Pervane Medresesi’ne geçiyoruz.1262 tarihli bir avlu ve karşılıklı odalardan oluşan yapı,  bugün el sanatları ürünlerinin satıldığı, kültürel etkinliklerin yapıldığı ve yöresel yiyeceklerin bulunabildiği küçük lokantaları oluğu canlı bir mekan haline gelmiş.

Biz de Sinop’a has lezzetlerden tatmak için Medresenin girişindeki Reyhan Hanımın Lokantasına oturuyoruz. Sinop Mantısı ve Nokul ısmarlıyoruz. Leziz ince hamurdan açılmış mantıdan sonra üzüm, ceviz ile yapılmış Nokul tatlı olarak enfes lezzet bırakıyor, çayın yanında damağımızda.

Yarımadanın açığında bulunan kayalıkta da Gazi Bey’in adı yaşıyor.

Tarihi Kalenin Serüveni

Limanları ve Osmanlı donanmasına savaş gemilerinin yapıldığı üç tersaneden birine sahip Sinop Osmanlı Donanmasının Karadeniz’deki Merkez üssü durumunda olmuş. 1853’teki Rus bombardımanıyla limanları tahrip olur şehrin bir bölümü yanar. Bu Olay, Kırım Savaşının çıkmasının nedeni olarak tarihe geçer.

Ünlü şairimiz Sabahattin Ali’nin 1932 yılında 9 ay yattığı ve ‘Aldırma Gönül’ dizelerini yazdığı tarihi cezaevinin bulunduğu kaleye geliyoruz. İç kale Selçuklular döneminde 1215 tarihinde Kuzey ve Güney yönünde paralel sur eklenerek yapılmış. Genişliği 3 metre olan surların yüksekliği 18 metre iken, zindan olarak kullanılan 11 burcun yükseklikleri 22 metreyi buluyor. Selçuklular döneminde yapılan tersane de iç kalenin kuzey tarafında yer alıyor. Ana yoldan geçerken de görülebilen  ‘Çapar’ adı verilen eski bir tekne sergileniyor bugün. İnşaatında antik dönemlere ait mimari malzemeler kullanılmış olması alanı açık hava müzesi haline getirmiş. 1882’de Sinop Mutasarrafı tarafından 2 katlı olarak yaptırılan cezaevi iç kalenin güney tarafında yer alıyor.

Sabahattin Ali’nin kaldığı koğuş onun dizelerinin yer aldığı levhalarla donatılmış. Koğuşlar ve zindanlarda kalanlar arasında Kerim Korcan ve Osman Deniz gibi ünlülerin yanında bahçeye Teselli Ağacı adını verdiği dut ağacını kendisinden sonra gelecek mahkûmlara umut ve teselli versin diye 1959’da diken idam mahkumu Hüseyin Pehlivan da izlerini bırakmış. Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz, Pardon gibi filmlerin ile Parmaklıklar Ardında, Esir Şehrin Göz Yaşları, Tatar Ramazan gibi dizilerin çekildiği koğuşların düzenlendiğini görüyoruz koğuşlar arasında yaptığımız gezide.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve AB Fonları ile desteklenen projeler uygulanmaya başladığında bu yapıların ve kentin özelliklerinin daha farklı etkinliklerle konuklara açılacağını şimdiden paylaşmak istedim.

Onbinlerin Dönüşü

Hannibal’in yenilgisinden sonra askerlerini ağırlayan Sinop bu anlamda da insancıl değerlere sahip, Diyojen’in hoşgörüsü ile devam eden bu geleneği hali hazırda da görmek mümkün.

Tüm yıl devam eden bir konuk ağırlama kapasitesi olan bu şehirde yaptığımız geziden sonra, Tarih boyunca Karadeniz’de ticari, askeri gibi çeşitli alanlarda üs özelliğine sahip olmuş Sinop’un bugün de turizm, zengin kültürel etkinlikler, temiz sahili ve doğasıyla Karadeniz’de öncü kent olma özelliğini yansıttığını bir kez daha görüyoruz.

İnceburundayız

‘Türkiye’nin en kuzey ucuna, İnceburun’a  gitmeden Sinop gezisi olmaz’ diyerek, İnceburun’ daki deniz fenerinin olduğu noktaya Akliman ve  Türkiye’nin tek fiyordu olan Hamsaroz üzerinden ulaşıyoruz. Denizciler için ikinci Ümit Burnu olan Fenerin önünde fotoğraf çekip, küçük kafeteryada karşı kıyıları seyre dalıyoruz, Sinop çevresini keşfe çıkmadan önce.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.