Hitit Kraliçelerinin Kenti… ŞAR

Hitit Krallarının kendilerini daha güçlü hissetmek için kızlarıyla evlendikleri antik Kilikya Komana Krallığının yerleşim yeri, Tufanbeyli‘nin Şar Köyünde, Sarız Çayının yarattığı doğanın güzelliğinde antik dönemin tarihi zenginliğini yaşatan bir atmosferi ve Tufanbeyli’de 1 gün geçirdim.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 13/02/2023 17:42
Hitit Kraliçelerinin Kenti… ŞAR

Adana’ya bağlı, en uzak ören yeri, Tufanbeyli’nin Şar Antik kentine gitmek üzere, Akdeniz’i İç Anadolu’ya bağlayan tarihi kervan yolunda, Kozan’dan yola çıkıyorum Doğa harikası dolambaçlı, nehirler, dağlar ve vadiler arasında ilerlerken Adana Müzesine bağlı, Kadirli Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesinde çalıştığım 1984-88 yılları arasında, Kapadokya’ya gidenlere bu güzergahı önerdiğim aklıma geliyor. Bugün yol böylesine dolambaçlı, dar ise, o yıllarda nasıldı diye kendime sormadan edemiyorum, arabayla giderken.

Feke’ye ulaşıyorum. Feke kalesini uzaktan görüyorum. Feke ve Saimbeyli’yi dönüşte keşfetmeye karar verip, Tufanbeyli’ye ulaşıyorum. Şehrin girişinde Osman Tufan Paşa’nın heykeli önünde durup fotoğraf çekiyorum. 1958’ e kadar, Saimbeyli’ye bağlı Höketçe adıyla bucak, 1 Nisan 1958 Mağara adıyla ilçe, 1967 Kuvayı Milliye komutanlarından Osman Tufan beyin adı verilerek Tufanbeyli olmuş.

Şehri boydan boya geçerek, kuzeye doğru yol alıyorum. Şar Örenyeri tabelasından dönüp Şar Köyüne giden yolda, başka levha olmaması nedeniyle birkaç kez doğru yolda olup olmadığımı soruyorum. Köyü tepeden gören birkaç noktada fotoğraf çekiyorum. Sonbaharın bütün renkleriyle harika bir doğa manzarası karşımda.

Şar,Hitit Kizzuwatna Krallığının başkenti, Klikya Komanası olarak adlandırılan bir tapınma yeri, dini merkez olmasıyla önemli ve Hititler için kutsal sayılan bir krallığının yeri olmuş. Pontus Komanası ile Kilikya Komanası M.Ö. 1400’lerde Hitit imparatorluğu egemenliğinde, ama içişlerinde bağımsız bir krallık. Günümüze ulaşan yapılar Roma ve Bizans döneminden kalma.

Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi varmış. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alıyormuş. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahip Kilikya ve Kapadokya komanalarındaki mevkiler kraldan hemen sonra geliyor. Hitit Kralları bizzat gelerek burada dini ayinlere katılırlarmış. Hitit kralları bu krallığın kızlarıyla evlenirler, böylece, tanrısal güce sahip olduklarını düşünürlermiş. Kadeş antlaşmasında mühürü bulunan kraliçe Puduhepa da Kilikya komanasında bir rahibin kızıymış.

Roma ve Bizans döneminden kalma ayakta kalan antik kent kalıntıları üzerinde bulunan köyün ortasından Erzurum’dan gelen Sarız nehri geçiyor. Önce, köyü geçip ayakta kalan en önemli yapı Kırık Kilise ve çevresini fotoğraflıyorum. Bir Romalı asilzadenin anıt mezarı üzerine, M.S 311 de haç biçimli kilise inşa edilmiş. Anıt mezarın tüm alt kısmı ve tonozlu mezar odası korunmuş.

Doğanının güzelliği ile tarihin zenginliğinin oluşturduğu görüntüleri arasında, köyün içinde gezerken bir tarafta, tiyatro kalıntısı, kazılmayı bekler halde buluyorum. Bir tarafta Ala Kapı olarak adlandırılan anıtsal taç kapı, bir tapınak kapısı imiş. Kapı 6 metre yüksekliğinde,3 metre genişliğinde, bir bahçenin içinde. Tamamen yıkılmış olan Tanrıça Ma adına yapılan Tapınak bitkisel motifli duvarlarının mermer blokları, sütun başlığı, kemer ve sütun parçaları   ile restore edilmeyi bekler halde. Roma İmparatoru Nero zamanında bastırılan sikkelerde Hierapolis adıyla bilenen kentin kalıntıları her adımda karşıma çıkıyor. Taş evler, konaklar arasında dar sokaklar, nehir kıyısında, iklim değişikliğinin konuşulduğu günlerde dolu dolu akan suyun getirdiği doğa güzelliğini, Fotoğraf çekerek köyün girişine dönüyorum.

Kaya mezarları dikkatimi çekiyor. Köy mezarlığı da kaya mezarlarının altındaki yamaçta yer alıyor. Ören yeri Bekçisini soruyorum, rastladığım 2 kişiye. Bekçi izinli imiş.  Adana Müzesi’nden köy içi yollarına parke döşemesine refakat etmek üzere görevli gelen arkeolog olduklarını öğreniyorum. Adana Müzesi, Karatepe Müzesinde geçirdiğim yıllar aklıma geliyor. Bir süre sohbet ediyoruz. Şar Ören yeri, Hititler ve Adana Müzesi yılları, Müze Müdürlerinden Kazım Tosun ‘u andığımız bir sohbet oluyor. Köyün ana geçim kaynağı hayvancılık, tarımda fasulye ve nohut ve meyve yetiştiriciliği imiş.

Şar Köyünden ayrılıp, Develi- Kayseri yolun üzerindeki Hitit kaya kabartmasını görmek için Han Yerine gidiyorum. Boğanın üzerinde kutsal kılıcı ile Hititlerin Dağ tanrısı Şarrumanın kabartması yer alıyor. M.Ö. 13.yüzyıla tarihlenen kabartmanın bulunduğu blok taşın alt kısmı yıkılmış halde. Ceyhan nehri kıyısındaki Misis’teki Hitit kaya kabartmalarından birinin de alt kısmının yıkılmış olduğunu hatırlıyorum.

Han yerinden dönüp, Tufanbeyli ’ye Öğretmenevinde kendime bir yer buluyorum. Odaya yerleşip, akşam yemeği için yolun karşısında açık olan ana oğlun işlettiği küçük bir lokanta buluyorum. İçtiğim en lezzetli mercimek çorbası ile, ev yapımı köfte ve turşudan oluşan lezzet, kadınlarımızın bu alana girmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu

Sabah kahvaltıdan sonra şehirde bir yürüyüş yapıyorum. Eski kent dokusundan ziyade yeni beton yapıların varlığı dikkatimi çekti. Fasulyesiyle ünlenmiş şehirde meydanın birine adını vermişler. Meydanda kadınların ev yemekleri yaptığı küçük lokantalar var. Belediye bir mağaza açarak, fasulye, nohut gibi ürünler satıyor. Fasulyesinden almak istedim ama henüz açılmadığı için Tufanbeyli’nin Fasulyesinden alamadan Saimbeyli yönüne hareket ediyorum.

Adana Müzesinde çalıştığım 8o’li yıllarda, kış aylarında kardan yolların kapanmasıyla Adana’ya Kayseri üzerinden gelebilen, Tufanbeyli Şar Ören yeri bekçisi arkadaşlarımızın bir gün geleceğimi söylediğim Tufanbeyli’nin tarihi Şar Köyü’nü yıllar sonra gezebildim.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.