FARKLI BİR AÇIDAN ITB BERLİN

Yakup Demir Yakup Demir 31/12/2019 23:40
“Onların peşinden gidecek cesaret varsa, tüm düşler gerçek olabilir”
Walt Disney

İnsanın hayal kurması, sonra o hayaller için çabalaması ve kaçınılmaz mutlu sona yani hayallerine ulaşması gerçekten keyifli.

Yıllık iznimi fırsat bilip Mart ayının ilk iki haftasında, hep görmek istediğim Almanya ve Polonya ülkelerini gezmeye, tanımaya çalıştım.

Bu yazımın ana teması ITB. Almanya ve Polonya gözlemlerim diğer yazılarımın temalarını oluşturacaklar.



ITB, Berlin

Öğrencilik yıllarımdan itibaren dünyanın bir numaralı Turizm Fuarına katılmak, hep istediğim ama bir türlü gerçekleştiremediğim bir hayaldi. Bu hislerle yola çıktım ve fazlasıyla keyifli bir fuar dönemi geçirdim. Ve ITB’nin neden bir numara olduğunu kendi gözlerimle gördüm.

Fuarın ilk gün kargaşasına takılmamak için 5 martta, akşam saatlerinde İstanbul Sabiha Gökçen havalimanı bekleme salonundaki yerimi aldım. Sizleri bilmem ama havalimanlarının bekleme salonları bana huzur veriyor. Uçaktaki zamanlarda da buna benzer hisler yaşamıyor değilim!

Belki de hiçbir coğrafyaya ait olamamak en tuhaf mutluluklardan biridir.  (Yakup Demir)

Bu küçük düşünsel yolculuğu çok sevdiğim bir aforizma ile taçlandırıp, yazımıza devam edelim…

“Uygar kişi, uluslararası havaalanlarının “transit salonları’nda huzur duyan insandır.” Oruç Aruoba


Huzurlu bir bekleyişten sonra İstanbul’dan usul usul havalanan uçak, nedense Berlin’e çok sert iniş yaptı! Ki bu kadar sert inişli başka bir uçuş hatırlamıyorum. Hostes arkadaşlara durumu izah ettim ama “canınızı kurtardığınıza dua edin” e benzer bir cevap aldım. Bazen dudaklar başka söylese de aslında karşınızdakinin ne demek istediğini anlarsınız. Hostes arkadaşlarda öyle yaptılar. Pilot arkadaşımızda inişinden memnun olacak ki sesi hiç çıkmadı! İlk uçusu ise tamamdır, kabul edilebilir!

Schönefeld havalimanını umduğumdan çok daha küçük buldum! Müthiş bir kalabalığın arasından soğuk bir Berlin Gecesi’nde Almanya’ya merhaba dedim. İlk gördüğüm memura demiryolunu sorarak gideceğim adrese ulaştım. Almanca bilmiyorsanız yüksek yaş profiline sahip kişilerle iletişim kurmanız zor oluyor.Ki benim gibi sizin karşınıza da yaşlı profilindeki kişiler çıkarsa işiniz zor! İngilizce bazen yetmeyebiliyor!

ITB’ye giderken; o çok duyduğum, üniversitedeki lisans derslerimde öğrendiğim ve hayran kaldığım demiryolu ağını, hatta ağlarını kullanma şansım oldu.

Bana göre bir şehre, “gelişmiş şehir” demenin ilk koşulu ulaşımdır ve Berlin bu anlamda tam bir şehir! (Yakup Demir)

Şehrin bir çok yerinde fuarın tanıtım afişlerini görmek mümkün. Bu anlamda “şehir, fuarı yaşıyor ve yaşatıyor” diyebiliriz. Akın akın insan kalabalığına karışarak fuar alanına ulaştım. Oldukça büyük bir binadan değil ortalama 160 bin metrekareyi kapsayan bir kompleksten bahsediyorum.



Salonlar genelde birbirinden bağımsız binalarda konumlandırılmış olduğu için salonlar arasında minibüs seferleri yapılıyordu. (Destinasyon yönetim ofisi (DMO) oluşumundaki temel faktörlerden bir tanesi olan dil konusu burda da kendini gösterdi. Şoförlerle kısıtlı ingilizce konuşulabiliyordu.) Bu seferler sayesinde salonlar arasında rahatça gezinebiliyorsunuz.



Emitt ile karşılaştırılamayacak kadar çok fazla yeme-içme ünitesi vardı ve paranızı son kuruşuna kadar harcamanız için her şey dünüşülmüştü! Neredeyse tüm dünya mutfaklarından örneklere ulaşarak doyasıya yemeklerinizi yiyebiliyor, çeşit çeşit içecekleri içebiliyor ve çeşitli tatlılardan tadabiliyorsunuz. Her salon girişinde, çıkışında, salonların altında, salonların arasında, yollarda… aperatifler sunan mini büfeler bulma şansınız var. Taze sıkılmış portakal suyunu kim içmek istemez ki ve sürekli gülümseyen kişiler sizlere sunum yapıyorlarsa?

Emitt’e katılanlarınız bilir; sadece bir kaç küçük yeme-içme ünitesi vardı ve hiç azımsanmayacak fiyatlarla çok ama çok kısıtlı ürünler sunuluyordu. Aç kaldım demek sanırım hafif kalır! Emitt’e katılan ve aynı zamanda standı olanlar bilir; 4 gün boyunca acaba stantınıza kaç tane fast food menüsü bırakıldı? Yani koca fuar alanında bir kaç tane daha yeme-içme ünitesi yapılamadığı için dışarıdan onlarca işletmeci Emitt’e logistic destek sağlıyordu!

* Hijyen, fiyat, süre, kalite beklentiniz yok ise elbette yararlanabilirsiniz ama bence bu doğru olmaz. Nasıl sinema salonuna girerken dışardan bir şey ile salona girilemiyorsa fuar alanina da girilmemeli. Ama o fuar alanı da size tüm yeme-içme ihtiyaçlarınız için cevap verebilmeli. Bakınız: ITB..
Bu arada unutmadan; dünya mutfakları o ülke vatandaşlarıyla temsil ediliyordu..

ITB’yi küçücük fuarlarla karşılaştırmak yerine dünya fuarı olma yolunda ilerleyen ve dünya fuarı olmayı hak eden kendi değerimiz Emitt ile değerlendirmek istemem sadece ve sadece “daha iyisini yapabiliriz” motto’suna yöneliktir…

Fuara ilk kez katılıyor olmanın verdiği tecrübesizlikle bazı detayları maalesef ki (konferanslar, sunumlar, açılışlar…)  kaçırdım. Ancak başta online pazar temalı salonlar olmak üzere (-online pazar- ağırlıklı olarak çalıştığımdan ve bu alana olan ilgimden dolayı) tüm salonları gezmeye çalıştım ama 2 gün boyunca kaç salonu gezdim hatırlamıyorum.


ITB’ ye dair aklımda kalanlar kısa kısa…
* Giriş ücretlerini yüksek bulabilirsiniz ama taksi beklerken sırtlarında “ITB Helper” yazıcı bayanların, güle güle dercesine gofret sunmaları :) bence giriş ücretlerini unutmanıza yetiyor!

* Salonların bir çoğu devasal ofis havasındaydı öyle ki harıl harıl konuşan, bir şeyleri çözmeye çalışan kümeler görüyorsunuz.

* Uzakdoğu ülkelerinin salonları ülkelerinin temalarını birebir yansıtan insanlara, stantlara, ürünlere sahne olmuştu.

* Ortadoğu ülkelerinin salonları bence çok güzeldi ve devasal stantlarda mini mini ülkecikler yaratılmıştı.

* Salonların bazılarının arasında devasal yemek istasyonları kurulmuştu. Ve yemek yemek için bekleyen insanlar ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Havada uçuşan paralar, tabaklar, bağrışmalar, dinamizm ve her şeye rağmen gülümseyen insanlar!

*Türkiye salonu birinci olmuş ama açıkcası diğer salonları gezmeden mi karar verdiler bilmiyorum.

* Türkiye stantı küçük bir Türk mahallesi gibiydi. Dönem dönem Türkiye salonundaydım ve onca kişi acaba Türkiye de birbirlerini göremiyorlar da ITB sayesinde mi görüşüyorlar diye kendime sormadan edemedim!

Oysa daha çok yabancının olduğu ve ülkemizin tanıtıldığı, yeni iş olanaklarının tartışıldığı daha renkli bir salon umardım. Belki bir daha ki sefere!

* Biri sözlü diğeri dijital ortamda olmak üzere iki kez anket doldurdum.
Sözlü anket: Rusya ve Çin destinasyonlarının çekicilikleri ile ilgili sorular soruldu.
Dijital anket: Salonların girişine konulmuş 3’lü modern dijital anket cihazlarını dijital kalemlerinizle doldurduğunuz bir anket şekli. Onlarca sorunun özeti “Neden ITB” sorusu diyebilirim!

* Beni çok ama çok etkileyen bir nokta: Salon girişlerinde, ITB ana girişinde danışma masaların olması. Farklı milletlerden gençler müthiş bir enerjiyle insanlara dakikalarca bilgi veriyorlardı.

* Bazı odalara şehir adları verilmişti. Bu şehirlerden bir tanesi İstanbul idi.

Özetle; keyifli, dolu dolu, minimum sorunlu bir fuara tanıklık ettim. Kendi gözlemlerimden ITB 2013’ün yansımaları bu şekilde idi.

**bir sonraki yazımın konusu Berlin olacak. Bir yazıya sığmayacak kadar yoğun ve 5 günde gezilemeyecek kadar büyük bir Avrupa başkentinden bahsediyorum!


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.