Diktatörlüklerde turizm olmaz...
Türkiye’nin kıyılarında yer alan orman ve hazine arazilerinin büyük bölümü son 40 yılda çıkartılan teşvik yasalarıyla turizme tahsis edildi.

Türkiye’nin kıyılarında yer alan orman ve hazine arazilerinin büyük bölümü son 40 yılda çıkartılan teşvik yasalarıyla turizme tahsis edildi. Faaliyet alanı doğrudan turizm olmayan, müteahhidinden parti yandaşına, mafyasından kabadayısına pek çok kişi kamu arazilerinin üzerinde inşa edilen çarpık yapılarla turizm sektörüne adım attı.
Türkiye’nin turizm düşü öylesine büyülüydü ki, ülkeye gelen ilk turist kafilesini havaalanında kılıç kalkan ekibiyle karşılamak modası uzun süre geçerliliğini korudu. Kırk yılda denetimsiz turizmin çarkında parçalanan kültür ve doğa mirası, son on yılda un ufak edildi. Şimdilerde ise tabakta kalan son lokmalar da yutulmak isteniyor. Antalya’nın dünya mirası niteliğindeki değerlerinden biri olan Phaselis’teki otel girişimi bunun son örneği.
Ancak bugün gelinen noktada sadece turist sayısıyla övünen Türkiye’de, turizm geliriyle, turizme kurban edilen değerler arasındaki uçurum sektörün birçok yönüyle sorgulanmasını gerekli kılıyor. Antalya’da yayınlanan Son Nokta Dergisi’nin yazarlarından biri olan Raşit Araz, turizmin görünmeyen yanlarını sorgulayan yazılarıyla çarpıcı tespitler ortaya koyuyor.
Akdeniz’deki turizm pastasını paylaşan İspanya, Yunanistan ve Türkiye’deki turizm sektörüne ilişkin bir değerlendirme yapan Raşit Araz, diktatörlükle yönetilen ülkelerdeki turizm olmayacağını vurguladığı yazısında, İspanya ve Yunanistan’ın kişi başına düşen turizm gelirinin 623 Dolar olurken Türkiye’de bu rakamın 307 Dolar olduğunu dile getiriyor.
İşte turizmin başkenti Antalya’dan sektöre yönelik çarpıcı rakamlar veren Raşit Araz’ın Son Nokta Dergisi’nde yayınlanan o değerlendirmesi…
Turizm gelirleri rejime göre değişiyor
“Bu konuda aslında dünyada onlarca örnek mevcuttur. Komşumuz Yunanistan, batıda İspanya diktatörlüklerle yönetildikleri zamanlarda dikta rejimlerinde turizm olmayacağını kanıtlamışlardır. Yunanistan’da Albaylar cuntası ve İspanya’da Franco faşizmi rejimleri sırasında ülkelerin turizm gelirleri yok denilecek kadar azdı. Bu ülkeler batılı anlamında demokrasiye geçtikten sonra turizm gelirleri artmış ve bugünkü düzeyine erişmiştir. Türkiye ise, bu ülkelerden farklı olarak batının temsili demokrasi standartlarının kat be kat altında kalmıştır.
75 milyonluk Türkiye'de 31 milyon turist, 23 milyar dolar gelir
Aynı dönemde yani 2011 yılında Türkiye’ye 31,5 milyon turist gelmiş ve 23 milyar dolar turizm geliri elde edilmiştir. Şunu da belirtmeden geçmemeliyiz: Türkiye’nin turizm istatistikleri güvenilmezdir. Avrupa’da çalışan Türk işçilerin Türkiye’ye girişleri ve bir şekilde Türkiye’ye gönderdikleri sermaye de Turizm geliri olarak istatistiklere yansımaktadır. Bu da Turizm gelirlerinde ve turist sayısında aşırı bir fazlalığa neden olmaktadır. Fakat bunu bir tarafa koyalım, Türkiye kendi açıkladığı rakamlarla bile 2011 yılında kişi başına düşen turizm gelirini 307 Dolar olarak gerçekleştirebilmiştir.
Türkiye'de arazi tahsisiyle yaratılan yağma düzeni sürüyor
Yatırımda kamu kaynaklarının yağmalanan bir şekilde sermayenin değişik kesimlerine aktarılmasını da dikkate almalıyız. Yunanistan ve İspanya’da mantığı bile anlaşılamayacak şekilde, kamuya ait ne varsa hükümetlere ve devlete yakın şirketlere ve şahıslara ‘tahsis arazisi’ adı altında verilmesiyle oluşturulan bir yağma düzeni, Türkiye’de yıllardır sürmektedir. Kamuya ait ve turizme açılabilecek araziler Turizm Bakanlığına devredilmekte, Turizm bakanlığı bu arazileri genellikle turizm ile alakası olmayan, müteahhitlere üzerine ne yapılacağı planları ile beraber 49 yıllığına devretmektedir. Bunun üzerine bir işletme kuran ‘devlet müteahhitleri’ bu işletmelerine turist bulabilmek için bildikleri tek yöntemi, maliyeti düşürerek fiyatları minimize etmek yöntemini kullanmakta ve ‘her şey dâhil’ sistemi ile uluslararası tekel tur operatörlerinin istekleri doğrultusunda çalışmaktadırlar.
Onlar kişi başına 623, biz 307 dolar kazanıyoruz
Maliyeti düşürmek ise bilindiği gibi, çalışanların ücretlerini düşürmek, vermemek, otelin kullandığı mefruşattan kesinti yapmak ve yiyecek ve içecekten kesinti yapmaktır. Çalışan maliyetini düşürürken, stajyer ve yabancı stajyer adı altında bedavaya yakın işçi çalıştırmayı, hatta bununla yetinmeyerek kaçak yabancı işçiyi boğaz tokluğuna kölelik koşullarında çalıştırmayı da kastediyoruz. Çalışanlardan yapılan kesinti, iş başı eğitimlerinin olmaması, memnuniyetsiz çalışanlar ve mevsimlik çalışmanın olumsuz sonuçları işin niteliğini düşürmektedir.
Diktatörlüklerde turizm olmaz, olursa böyle olur!
Diktatörlüklerde turizm olmaz. Olursa da böyle olur. Memleketi Avrupa ve Rusya’nın düşük gelir gruplarının yüzme havuzu haline getirerek, bütün sahilleri yandaşlarına peşkeş çekerek, çalışanlarını açlık sınırı altında çalıştırarak ve gelen turistleri bozuk yiyecek ve sahte içeceklerle zehirleyerek…
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: