Türkiye'yi yatak kalesi olmaktan onlar kurtaracak

Yaşayan ve yaşatan kentler olmadan destinasyonlar kurur, yatak kalelerine dönüşür.

Hüseyin Baraner Hüseyin Baraner 25/03/2019 00:33
Türkiye'yi yatak kalesi olmaktan onlar kurtaracak

Dünya turizmi her anlamda çeşitleniyor. Sadece ürün ve müşteri profil farklılığında değil, destinasyonlardaki artan problemler ve sıkıntılar konusunda da ülkeye ve yöreye göre çeşitli tehlikeler arz ediyor.

Son yıllarda birinci sorun olarak görebileceğimiz  sosyo-ekonomik bozukluklar, gelir dağılımında bölgesel dengesizlikler, eko dengelerde ciddi alt-üst olmalar, yeni tarz küresel/dijital monopolist sömürge yaklaşımlarıi canlıları göçe zorluyor.

Buna paralel olarak son yıllarda yaşanan savaşlar, kuruyan göller, artık akmayan ırmaklar, yeşermeyen ormanlar, erozyonda kuruyup, toz olup kaybolan tarlalar, ödenemeyen borçlar, insanları destinasyonlara doğru göçe zorluyor.

Küresel dünyanın umut yolcuları

Sadece Türkiye’de değil; Afrika'da, Asya'da, Güney ve Orta Amerika'da ve Anadolu'da insanlar, kendisini ve ailesini artık doyuramayan, geçindiremeyen yurdunu terk ediyor, yuvasından uzaklaşıyor.

Yaşam bölgelerinin sosyal yapısını geniş çapta tahrip eden, yerel-işsizliğin ürettiği 'Ele kula muhtaç olma duygusu'nun verdiği acılar, çoğu zaman ailecek insanları, aynı kuşlar gibi yeni sulaklara doğru kanat çırpmaya zorluyor.

Küresel dünyanın umut yolcuları, eskiden daha çok sanayi kentlerine ve yoğun üretim ve prodüksiyon merkezlerinin göbeğine doğru istikamet alırlarken, son yıllarda rota değiştirerek, bu dünyada kendilerinden çok daha şanslı olan ve doğan milyonlarca insanın tatil yaptıkları noktalara doğru kayıyorlar.

Dünya turizmi büyüdükçe, turizm beldelerine göç artıyor

Antalya'da da, Bodrum'da da durum pek farklı değil. Ekmek parası uğruna yılın sadece bir kaç ayı memleketlerinde kalabilen turizm çalışanlarının göçü, her yıl baharın gelmesi ile birlikte sahillere doğru başlıyor. Otelcilerimiz her ne kadar 'Eleman bulmakta zorlanıyoruz' dese de, bu düzen çoğu zaman ritmik bir makine gibi çalışıyor.

Bazıları zaman içinde artık köyüne ve yurduna hiç geri dönmüyor. Çocuklar iki arada bir derede kalıyor. Bir değil, birkaç kültür farkını aynı anda o taze ruhlarında yaşıyorlar.

5 yıldızlı de luxe otellere bazen sadece birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan, çalışan, oynayan 'Göç çocukları', turistik bölgelerde hem o bölgenin yerlileri, hem de turistler için 'Ötekiler' olarak kalıyorlar.

Tatil beldelerimizde en az üçlü bir kültür çatışması yaşanıyor

Empati gücünüzü, geçimini sağlayabilmek için turist yolu gözlerken, elinde o gün mutlaka satması gereken herhangi birşeyi size uzatan çoçuğun mutsuz simasında test edebilirsiniz.

Tatil beldelerimizde en az üçlü bir kültür çatışması yaşanıyor. Otele gelen yabancı turistin kültürü bir yanda, otelde çalışan ve göç sonucu oraya gelmiş kişinin kültürü diğer yanda. Buna bir de, yöre halkının sahilde eriyen kültürü ekleniyor.

Göç sonucu belki de kırsal kesimden gelmiş olan bir otel çalışanın, yeni tanıştığı bu iki kültür arasında yaşadığı kültür şoku, birçok sosyal ve psikolojik problemi de beraberinde getiriyor.

Yerel halk bu göçten nasıl etkileniyor?

Peki, her sene bu göçe maruz kalan turizm yörelerindeki yerel yönetimler, uyguladıkları politikalar itibarıyla, bu göçlerden ne kadar etkileniyor? Peki, o turizm yöresinde yaşayan yerel halklın yaşam şekilleri nasıl etkileniyor?

Yeni yerleşim sahaları adı altında birçok belediye, 'Kaynak yaratma' bahanesiyle yanlış politikalarla turizm ve konut alanları yaratarak, aslında kaynak yaratmayıp, mevcut ve ülkemizin ulusal geleceği için çok önemli turizm kaynaklarını yok ediyor.

Son yıllarda bu rantı yüksek bölgelerimizdeki göç ve yeni yerleşim merkezleri, çoğu zaman siyasi ve ticari rant guruplarının işbirliği ile yönlendiriliyor.

Kim bunlar?

Hiç farketmiyor: Dün o partinin adamı, bugün bu, yarın öbür partinin... Genelde konjüktüre göre her partnin adamı olanlar, olabilenler...

Daha da kötüsü, 'Ne olur, ne olmaz' diye dört oğlunu da birbirine rakip siyasi partilere üye olarak kaydettiren uyanık 'Rant ağaları', turistik beldelerin girişlerinde ağaç altında, gölgede çaylarını yudumlarken, göçmen çocuklara ayakkabılarını boyattırıyorlar.

Sahil yörelerindeki göç sorunlarına çözümler ve gerekli tedbirler, yerel iaderenin baskısı ile Ankara siyasetinde zaman zaman masaya yatırılsa da, durmak bilmeyen göç, her katmanda ilgili ve sorumluları ciddi bir şekilde zorluyor, aşıyor. İyi niyet ile bu sorunlara ve tehlikelere çözüm arayan bazı turistik beldelerimizin yönetimlerinin yetkileri, yetersiz kalıyor.

Turizm ve otelcilik önemli bir hizmet sektörü

Sezonluk aşırı tatilci ve iç-göç hareketleri yüzünden yerelde ciddi kilitlenmeler, çok yönlü sorun olarak turizmdeki hizmet akışına da engel oluyor. Özellikle bu “Yıl turizm patlaması var!” diye kendi bölgelerinde iş ve müşteri bulamayan esnaflar da, destinasyonlarımızda basit işlerde çalışabilmek için Türkiye’nin her kesimden gelmeye devam ediyorlar.

Turizm ve otelcilik önemli bir hizmet sektörü. Asla, 'Basit bir iş' değil! 2019 sezonunun başlangıcında, bir otelde çalışacak her elemanın, belirli bir turizm eğitiminden geçmesinin,çok özel dikkat gerektiğini hatırlatmakta yarar var.

Türkiye, turizm elemanlarını eğitme konusunda ilk defa, Bakan Mehmet Ersoy ile doğru çözümlere doğru ilerliyor. Bu yaklaşımı, esnaflar için Ticaret Odaları'ndan da talep ediyorum. Toplu istişare yapılmadan; günlük mücadeleler, başedişler konseptionel, kalıcı, çözümlere dönüşemiyor. Herkes kendi çıkarları doğrultusunda koşturuyor. Birlik, beraberlik tarih oldu kadim ülkemde.

Particilik Türk insanını fakirleştiriyor

Ayrıca, Türkiye’de genel siyaset o kadar ağır ki, bazen buldozer gibi fikirleri ve liyakatı eziyor. İnsanlar cözüm ve yenilik gerektiren konularda tarafsızca beyin cimnastiği bile yapamıyor. Particilik Türk insanını fakirleştiriyor ve bunu her parti acımasızca yapıyor. Neden?

Şimdi bu olumsuzluğa bir de geçmişteki yanlışları eklersek, budurmun ciddiyeti daha iyi ortaya çıkar. İlerideki yıllarda çok daha profesyonelce, hassas, duygulu ve temiz çalışmamız ve proje üretmemiz gerektiğini ben burada tekrarlıyorum.

İvedi olarak kaynak arayan ülkemizde son 30 yılda milyarca Dolarlık atıl yapılaşma gerçekleşti. Her milimetrekaresi insanlık ve medeniyetler tarihi kokan Anadolumuz'da yarattığımız çarpık görüntülere, her şeye inşaatçı gözü ile bakmamız sebep olmadı mı zaten?

Turizmi sadece yatak sayısı, turist sayısı değil bir bilim olarak ele almalıyız

Ağırlıklı olarak müteahhit gözlüğü ile her şeye yaklaşmamız, bize şu an dünyada gerçek rekabet sağlayan yumuşak güçü kazandıramadı. Doğa, kültür sanat ve spor konularında evrensel zenginlik yaratamadık, oysa turizmi kapsamlı bir sektör olarak değerlendirebilseydik, yerel kalkınmanın gerçek ve kalıcı motoru olurduk.

Turizmi sadece yatak sayısı, turist sayısı ve ekonomiye katkı olarak değil de, bir bütün olarak ele almalıyız. Turizm bilimini; eğitim, ekonomi, işletme, maliye, politika, hukuk, mimarlık, çevre bilimi, sosyoloji, demografi, psikoloji, güvenlik, sanat, kültür ve benzeri birçok bilim dalından yararlanarak insanın yaşadığı tüm olay ve ilişkileri bilimsel yöntemlerle ele alan ve inceleyen bir 'Halk sanayisi', bir 'İleri Sektör' olarak görebilseydik, şu an yaşadığımız sıkıntıları, gelecek için taşıdığımız korkuların bazılarını, hiç tanımayacaktık bile.

Gelecek yıllarda, neredeyse ülke nüfusuna yakın bir sayıda 70- 80 milyon civarında turist bekleyen ve bu konuda hazırlıklar yapan Türkiye'de, bu tür sosyal etkilerini kontrol edecek ve planlayacak kaç tane devlet ya da özel sektör kuruluşu var?

Bu konuda diğer ülkeler neler yaptı?

Örneğin; istihdam ve sosyal politika, kalitenin arttırılması, teknolojik araştırma ve geliştirme, tüketicinin korunması/memnuniyeti toplam sürdürebilirlik konularında Avrupa ülkelerinin çoğu, turizmin sosyal faydalarını bilimsel olarak değerlendirirken, olası tehlikelerini önlemek için kamu yararına özel şirketler kurdu.

"Sosyal Turizm Planlayıcıları" için birkaç örnek:

Belçika - Toerisme Vlaanderen

Balear Adaları Bağımsız Topluluğu'nun OCI 60 Planı

İngiltere - Family Holiday Association

Fransa - Vacances Ouvertes

İspanya - Residencias de Tiempo Libre ve Plataforma Representativa Estatal de Discapacitados Físicos (PREDIF)

Fırsatlar ve Çözümler…

Şimdi yerel şeçimler öncesi üzerinde durulması gereken konu; Antalya, Muğla, Aydın, İzmir ve Mersin gibi yoğun göç alan turizm kentlerimize daha fazla kaynak, yetki, güç veya parasal destek vererek, radikal bir yeniden yapılandırmaya giderek, kalıcı, sürdürülebilir, AB standartlarına uygun yaşanabilen, bireylere ekonomik başarılar kazandıran, kariyer sağlayan, zenginleştiren ve kalkındıran, mutlu olunabilen yaşam ve turizm noktaları yaratmalıyız.

Yaşayan ve yaşatan kentler olmadan destinasyonlar kurur, yatak kalelerine dönüşür. Geçmişteki hataların esaretinden kurtulup, Türkiyemiz'in geleceğini proaktif olarak yerel perspektiften de yönetecek başkanları bekliyoruz, istiyoruz.

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.