Belçika’da fotoğrafçılığın tarihine yolculuk

Belçika’da bu yıl bulunduğum Mayıs ayında, Charleroi şehrindeki Avrupa’nın en büyük Fotoğraf Müzesinde, ilk fotoğraf makinası, fotoğrafın ve fotoğrafçılığın tarihine yolculuk yaptım.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 03/10/2023 14:11
Belçika’da fotoğrafçılığın tarihine yolculuk

Turizmci olarak gittiğim şehirlerde ilk uğradığım yerlerden biri olan turizm offisini, Charleroi’da da ziyaret ettim. Şehir hakkında bilgi alırken, görevliden Avrupa’nın en ünlü müzelerinden biri olan Fotoğraf Müzesi’nin çok uzağımda olmadığını öğrenince, Fotoğraf Sergisi açan bir sanatçı olarak müzeye gitmeye karar veriyorum. Şehirle ilgili ne kadar broşür, harita ve müze broşürünü, görevlinin verdiği Charleroi amblemli bir torbaya doldurup yola çıkıyorum, elimde haritayla.

Gar Meydanından müzenin   bulunduğu Marchienne semtine giden Belediye otobüsüne binince, otobüs şoföründen müze broşürünü göstererek İngilizce ineceğim müzeye yakın durağı söylemesini rica ediyorum. 20-25 dakika sonra şoför ineceğim durağı haber veriyor ve müzenin olduğu yönü tarif ediyor. 10 dakikalık yürüyüş sonunda kendimi kırmızı tuğlalı, kırmızı kiremitli eski bir binanın önünde buluyorum. Tarihi bir manastır müze binası olmuş… Binanın fotoğrafını çekiyorum, müzeye girmeden önce. Yoldan geçen bir çiftten binanın önünde anı fotoğrafımın çekmelerini rica ediyorum.

Müzeye girince bilet gişesinde almak istediğimde, 8 Euro olan ücretin yarısını ödüyorum. 60 yaş üzerine % 50 indirim var diyor görevli. Bizim müze girişlerinde uygulanan turistler için ayrı fiyat tarifesini hatırlamadan edemiyorum. Müze ziyaretçi istatistiğine Türk turist olarak kaydediliyorum.2008 yılında açılan Müzenin koleksiyonunda 100 bin fotoğraf olduğunu bunlardan 800 adetinin 2.800 metrelik alanı kaplayan müze salonlarında sürekli sergilendiğini, 1,5 milyon negatifi barındırdığını öğreniyorum. Artık Müzeyi gezebilirim.

Çeşitli fotoğraflar arasında Che Guevara’nın fotoğrafları, film afişleri, Marilyn Monroe’nin kapak olduğu Life dergisi ile, dönemin ünlülerinin fotoğraflarının yer aldığı, Match, Realitis, Detective, Le Miror de Monde gibi dergilerin kapakları karşıma çıkıyor. Fotoğrafçılığın medyanın gelişiminde oynadığı büyük rolü görüyordum.

Müzenin salonlarda, siyah beyaz ve renkli fotoğrafların verdiği imajlar arasında fotoğraflar ve fotoğraf makinaları arasında tarihte bir geziye çıktım sanki. Fotoğrafın ve fotoğraf makinasının ilk icat edilişinden günümüze teknolojik gelişmeleri yansıtan makinalar. Bir sandık büyüklüğünden, bir cep telefonu büyüklüğüne kadar küçülmüş yüzlerce makine sergileniyor.

İşte, vesikalık fotoğraf çektirmek için önünde bir sandalyeye oturduğum fotoğraf makinası. Şipşakçı da denilen fotoğrafçıların kullandığı makine ve sandalye karşımda. Kıpırdamadan karşıya baktığım, bir adamın siyah bir bezin altından kafasını sokuşunu, kalkın dediği, bir süre sonra vesikalıkları verdiğini hatırlıyorum. İşte karanlık oda, kapısı kilitli. Karanlık odalar hep kilitli olurdu diye hatırlıyorum. İçeriden açan olmadıkça girilmezdi.1976 yılında bir süre çalıştığım Dünya gazetesinin Ankara bürosundaki karanlık odada banyodan çıkacak fotoğrafı beklerken ki heyecanı yaşıyorum adeta.

Fotoğrafçılığın tarihi, 8.yüzyılda Arap kökenli Cabir İbni Hayyam'ın gümüş nitratın güneş ışığının etkisiyle karardığını bulması ve 15. asırda Leonardo da Vinci'nin karanlık bir odada mevcut olan ufak bir deliğin, odanın dışındaki görüntüleri aksettirmesini fark etmesi ile başladığı kabul ediliyor. Ancak ilk fotoğraf tarihte Fransız mucit Joseph Nicephore Niepce tarafından 1814 yılında çekilmiş ve ilk fotoğrafın ortaya çıkması yaklaşık 8 saat sürmüş. Bugün karenin elde edilmesi saniyenin 8000’de biri kadar sürüyor.  İlk fotoğraf ise, Fransız ressam ve kimyager Louis Jacques Mande Daguerre’nin 1839’da evinin penceresinden çektiği ayakkabılarını cilalatan bir adamı yansıtan fotoğraf olmuş.

Antika fotoğraf makinesi, tahta bir kutu ve ortasında bir delikten oluşan tasarım olmuş ama filmli fotoğraf makinası 1888 yılında George Eastman tarafından icat edilmiş. Eastman, 10 poz çekebilen Kodak fotoğraf makinelerini piyasaya sürerek, bir çok alet taşımaktan fotoğrafçıları kurtarmış.1925 yılında ilk renkli film,1947 yılında ise polaroid fotoğraf makinesi yapılmış.

Yüzlerce fotoğraf makinasının bulunduğu salonlardan girişe inerken, fotoğraf makinasıyla çekilen fotoğrafların daha değerli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Belçika’ya gelmeden birkaç ay önce Kozan’da bir lokantanın çalışanlarının fotoğrafını çekmek istemiştim. Benim makinam ömrünü tamamlamış, bir arkadaşımdan ödünç aldığım makina ve cep telefonuyla fotoğraf çekiyordum. Fotoğraf makinasının şarjı bitmiş, cep telefonuyla fotoğraf çekmek zorunda kalmıştım. Lokantanın genç kızlarından biri ’Abi Fotoğraf makinasıyla fotoğrafımızı çek’ dediği aklıma geliyordu. Fotoğraf, fotoğraf makinası ile çekilir mesajını alıyordum. Yeni bir fotoğraf makinası almaya karar vermiştim bile, girişe indiğimde. 

Müzenin girişinde, 2 fotoğraf sergisinin olduğu salonlarda günümüzün teknolojisiyle çekilmiş fotoğrafları görüyorum. Fotoğrafçı Brian Mc Carty ‘Savaş ve Oyuncak’ adını verdiği sergideki fotoğraflarda Irak, Suriye, Lübnan’daki savaşların çocukların üzerindeki etkilerini, onların gözünde savaşı yarattığı yıkımı anlatmış. Başka bir salonda Stephan Gladieu, Kuzey Kore’yi çektiği fotoğraflarla tanıtıyordu gezenlere. Fotoğraflarla Kuzey Kore’nin tanıtılan sergiden çıkarken, Ankara’da 2015 ve 2016 yıllarında tatil Yörelerini fotoğraflarla tanıtma projesi kapsamında açtığım ‘Tatil Yörem…Datça’ fotoğraf sergisini hatırlıyordum.

Gezimin sonunda binadan çıkarken, salonlardan birinde okuduğum, Müzeyi anlatan bir cümleyi düşünüyordum. Milyarlarca   imaj var. Fotoğraf Müzesi okyanusta bir akvaryum sadece şeklindeydi. Müzede gördüğüm dergilerin bugünkü halini görmek için karşıdaki kitapçıya yöneliyorum. Kitapçının vitrininde, bir stantta dizi dizi kartpostalları görüyorum. İçeride, yüzlerce dergi, fotoğraf albümü ve kitapların kapaklarına göz atıyorum. Günümüz   fotoğraf sanatçısının objektifinden çıkan çoğu renkli fotoğraflarla dolu kitaplar dergiler. Müzede gördüğüm, karanlık odalarda elde edilen filmlerdeki fotoğrafların basıldığı dergi kapakları, afişler gözümün önüne geliyor.

Cep telefonlarıyla çekilen fotoğrafları anında birbirimize gönderebildiğimiz günümüz dijital çağda, gördüğüm kartpostallar, mektup arkadaşlarımıza gönderdiğimiz kartpostallar aklıma geliyor. Kitapçı vitrininde gördüğüm kartpostallar, bir fotoğrafı  ekranda görmekten sıkılmaya başladık mı sorusunu sorduruyor bana. Postadan gelen zarfı açıp elimizle tutup kartpostaldaki resme bakıp, arkasına özenle yazılmış satırları okuma heyecanının yeniden gelişinin işareti olsa gerek, diye düşünmeden edemedim.

Başkent Ankara’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ülkemizde Fotoğraf ve Fotoğraf sanatının gelişimini, kullanılan makinalar, ünlü fotoğraf sanatçılarının fotoğraflarının sürekli sergilendiği, salonlarında fotoğraf sergilerinin yapılabildiği,2 yılda bir düzenlenen Devlet Fotoğraf yarışmasında ödül alan fotoğraflarla sürekli zenginleşecek bir Fotoğraf Müzesinin açılmasını önermek istiyorum.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.