30 yılda 2 bin kat turist...

Türkiye’ye gelen her üç turistten birini ağırlayan Antalya, 30 yıl önce tanıştığı turizm sektörünü aradan geçen sürede 2 bin kat büyütme başarısı gösterdi.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
30 yılda 2 bin kat turist...

Yatak kapasitesini 2013 yılında 20-25 bin civarında artıracağı tahmin edilen ve mevcut tesislerine her yıl yenilerinin eklendiği Antalya’da turizm dev bir sektör haline geldi. Türkiye’ye gelen her üç turistten birini ağırlayan Antalya, 30 yıl önce tanıştığı turizm sektörünü aradan geçen sürede 2 bin kat büyütme başarısı gösterdi. 1980'li yıllarda 5 bin turist ağırlayan kent, 2011'de 11 milyon turiste ev sahipliği yaptı. 2023 yılında ise Antalya'nın 20 milyon turist ağırlayacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’nin en fazla yabancı ziyaretçi ağırlayan ili Antalya, aynı zamanda yatak kapasitesi açısından da lider konumda. Antalya’da Turizm Bakanlığı belgeli 865 tesis bulunurken, yatak kapasitesi de 410 bine ulaştı. Kentte Belediye belgeli ise bin 230 tesisin 98 bin 735 yatak kapasitesi mevcut. Antalya’da Bakanlık ve Belediye belgeli yatak sayısı toplamı 500 bin sınırına dayanırken, tesis sayısı da 2 bin 95’e ulaştı.

2013 yılında yatak kapasitesinin 20 ila 25 bin, tesis sayısının ise 10-15 adet artması bekleniyor. Bunların yanı sıra turizmi 12 aya yaymak için harekete geçen yerel yönetim, kongre turizmi, fuar turizmi, sağlık turizmi ve spor turizmi ile 2023 hedefine katkı sağlamak için çalışmalarını hızlandırdı.
 
Cazibesi yüksek alternatif: Kongre turizmi...
 
Antalya’da deniz turizminden arta kalan zamanda da otellerdeki doluluğu artırmaya yönelik olarak ilk hamle kongre turizminin gelişimine yönelik yapıldı. İlk olarak 1996 yılında Antalya Tanıtma Vakfı’nın bünyesinde kurulan, ancak ekonomik yetersizlik nedeniyle istenilen başarıyı elde edemeyen Antalya Kongre Bürosu (ACB), yenilenen bir tüzükle ATSO’nun desteğini alarak, ATSO Başkanı’nın başkanlığında oluşan yeni Yönetim Kurulu ve kurulan profesyonel kadrosu ile tekrar hareketlenerek dünya çapında yapılan organizasyonları kente çekmeye başladı. Antalya bölgesindeki kongre turizmi potansiyelini, uluslararası pazarda daha etkili bir şekilde tanıtarak, turizmi 12 aya yaymayı hedefleyen ACB Yönetim Kurulu, Antalya’ya daha fazla kongre ve toplantı çekmek için çalışmalarına hız kazandırdı.
 
İlk olarak 2012 yılında İngiltere Seyahat Acenteleri Birliği (ABTA) ve İrlanda Seyahat Acenteleri Birliği (ITAA) kongrelerine ev sahipliği yapacak olan Antalya, Amerika’nın 27 yıldır almak için uğraştığı ICCA Kongresi’ne de 2014 yılında ev sahipliği yapacak. Antalya bini profesyonel olmak üzere yaklaşık bin 500 kişiyi ağırlayacak. ICCA’nın Antalya’ya verilmesinden mutluluk duyan iş dünyası, bir an önce kongre merkezi yapılması gerektiğine işaret ediyor.

 

“Antalya’yı deniz-kum-güneş şehri olmaktan çıkarmalıyız”...

Turizmi çeşitlendirmek adına birçok çalışma yürütüldüğünü, ancak Antalya’da cazibeyi suni biçimde artırma çabalarının dışında, kentin genel yapısı içinde bir yaşam tarzı oluşturulması gerekliliğine vurgu yapan Anex Tour Başkanı Neşet Koçkar, “Antalya’yı sadece otellerden ibaret bir deniz-kum-güneş şehri olmaktan çıkarmalıyız. Bu noktada, yerel yönetimlere, karayollarına ve sivil toplum örgütlerine çok iş düştüğüne inanıyorum. Özellikle kış dönemi, İskandinav ülkeleri gibi çok soğuk ülkelerde yaşayan turistlerin yoğun taleplerini yeniden canlandırma yollarına bakılmalı. Tur operatörleri kışın uçmaya ciddi anlamda teşvik edilmeli. Bu anlamda gerek konaklama sektörü, gerek Bakanlık, gerekse yerel yönetim ve kentin sivil inisiyatifleri uzun vadeli bir planlama ile kaynak ayırmalı” dedi.

2012 yılı yaz sezonunun Antalya açısından beklentileri karşılamaktan uzak geçtiğine değinen Neşet Koçkar, bunda hem konaklama tesislerinin fiyat politikalarının hem de global konjonktürün etkisinin büyük olduğuna dikkat çekti. Son birkaç yılda özellikle Birleşik Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerine uygulanan dolar fiyatlarında, döviz bazlı çok ciddi artışlar yapıldığından bahseden Koçkar, bu artışlara rağmen kapasiteler,n ciddi oranlarda arttığını aktardı.

Bunda en büyük etkenin tur operatörlerinin birbirleriyle girdikleri büyük ve kırıcı rekabet yani pazar payı kavgası olduğunu kaydeden Koçkar, “Bugün gelinen noktada, BDT pazarında faaliyet gösteren tur operatörleri, hem Türkiye planlamalarını, hem de rekabetlerini gözden geçirmek durumunda kaldılar. Çünkü son birkaç yıl içinde konaklama sektörünün gelirleri ve kârlılıkları artarken tur operatörleri kârlılıklarını yitirmişlerdi. Sürekli artan arza talep yetiştirmekte zorlanan BDT pazarı tur operatörleri, çareyi kapasite daraltmak ve karlılığı yükseltmekte buldular.

Bunun neticesinde, BDT den gelen turist sayıları ilk defa bu sene geriledi. Ayrıca, euro/dolar paritesindeki düşüş BDT pazarlarını daha tercih edilir kıldı ancak tarihinde ilk defa bu pazarlar eksi büyüme ile yani küçülerek sezonu tamamlayacaklar. Bu sebeple turizm sezonu beklentileri karşılamaktan uzak geçiyor” şeklinde konuştu.

2012’de yüzde 25 büyüme hedeflediklerinden bahseden Neşet Koçkar, geçen yıl 500 bin kişilik bir operasyon gerçekleştirdiklerini, bu yılki projeksiyonlarının ise operatörlük yaptıkları pazarlarla birlikte toplam yüzde 25’lik bir büyüme yakalamak olduğunu iletti.

Birkaç puanlık sapma da olsa hedeflerini gerçekleştireceklerini öngören Koçkar, “Kendi operatörlük yaptığımız ülkelerin kapasiteleri 620 bin pax kadar olacak. Buna ilave bu sene güçlü bir şekilde başlattığımız Moldova, Arnavutluk, Kosova, Kazakistan ve Makedonya’dan oluşan incoming pazarlarımızdan gelecek olan 100 bin kişilik bir kapasite daha söz konusu. Sezon sonu itibarıyla toplam 720 bin kişiye hizmet vermiş olacağız” ifadesini kullandı.
 

Sektörün hızlı bir gelişme dönemi geçirdiğini ve her birimde bu hızlı büyümenin sancıları olduğunu aktaran Neşet Koçkar, altyapı, insan kaynağı ve kamu ile ortaklaşa yürütülen işlerde bir gelişme ve iyileşmenin söz konusu olduğunu ancak büyümeyi sürdürülebilir için çok daha iyi organize olmak gerektiğini vurguladı. Aldıkları turist sayısını artıran İspanya ve Yunanistan’ın 2012 sezonunda dikkat çektiğine işaret eden Koçkar, şöyle devam etti:

“Bu ülkelerde, hem devletin tur operatörlerine uyguladığı sübvansiyon ve teşvikler, hem de pazarlar arası fiyat farklılıklarının BDT pazarları lehine işliyor oluşu büyümeye etken. Ayrıca, tek bir kurla anlaşma yapıyor ve yeni pazarlara daha uygun rakamlar vererek pazar büyütme stratejisi uyguluyor oluşları, stratejik bir avantaj yakalamalarına sebep oluyor. Bizim yanlış bir jargonla Tayland gibi yerlere ‘uzak’ destinasyonlar dememiz hata. Çünkü Rusya’nın özellikle doğu tarafı için bu tür yerler artık Türkiye’den daha yakın ve ön plana çıktılar. Bu pazarların ciddi gelişimi bunu kanıtladı ve gelecekte bu pazarlar sadece kış değil yaz içinde ön plana çıkmaya başlayacak. Bu durum Antalya için sıkıntı yaratacaktır” diye konuştu.

“Antalya, Ortadoğunun havacılık merkezi olacak”...

Antalya, turizmle ilintili olarak sivil havacılık yatırımlarında da yatırım üssü haline geldi. SKY Havayolları, Sun Express ve Corendon Havayolları’nın ardından VİP Airlines da uçuş için lisansını aldı. Sektörün bir diğer yatırımı da A-P Havacılık’tan geldi.

Farklı destinasyonlara uçmak ve Antalya’da turizmi çeşitlendirmek için yatıma start verdiklerini belirten A-P Havacılık firma sahibi Murat S. Pura, “Antalya, Ortadoğu havacılık sektöründe en önemli merkezlerden biri. Zaten Antalya Havalimanı’nın şu andaki potansiyeli nerede ise İstanbul Atatürk Havalimanı ile eşdeğer. Antalya Havalimanı işletmecilik açısından da dünya kriterlerinin üzerinde ve bu konuda çeşitli ödülleri kazanmış bir işletme. Türkiye’de kurulu ya da yurtdışında kurulmuş ama Antalya’dan yönlendirilmekte olan çeşitli hava yollarının merkezleri veya idari merkezleri Antalya’ya yerleşmiş durumda.

Turizm kelimesinin açılımının ulaşım ve dolaşım olduğu gerçeğinden yola çıkarsak ve Türkiye’nin en büyük turizm merkezinin Antalya olduğu gerçeğini kabul edersek, havayollarının merkezlerini buraya taşımalarının çok doğal olduğunu görürüz. Gönlümüz ister ki Antalya, yalnızca charter şirketlerinin değil, tarifeli sefer yapan havayollarının da merkezi haline gelsin” diye konuştu.
 
Havacılığın, prestijli olmasının yanında stratejik önemi de olan bir sektör olduğuna dikkat çeken Pura, bu yüzden son yıllarda kurulan ve faaliyetlerini geliştiren havayolları, charter şirketleri ve hava taksi kuruluşlarının artık son derece düzgün yönetildiğini ve devamlı kendilerini ve uçaklarını yenileyerek dünya standartları çerçevesinde geliştiğini dile getirdi. Pura, bu durumun kendileri gibi yeni kurulmakta olan hava taşımacılığı şirketlerinin de aynı bilinçle en iyi yapmakla yükümlü kıldığını söyledi.
 
Grup olarak 30 seneyi aşkın süredir havacılık sektöründe faaliyet gösterdiklerini anlatan Murat S. Pura, “2009 yılından beri Türkiye’deyiz. Ama hala oluşum sürecindeyiz diyebiliriz. Tabii çok uzun bir mesafe kaydettik. Artık gelecek uçaklarımızın isim ve cisimleri belli. Teknik araştırmalar yapılmış finansmanın büyük bir kısmı hazırlanmış durumda. 2013 yılında uçuşlara başlamayı hedefliyoruz” dedi. A-P Havacılık’ın, filosunu kurarken Embraer 190 ve Embraer 195 tipi Brezilya yapımı uçakları tercih ettiğinden bahseden Pura, şöyle devam etti:
 
“Bu kararın sebepleri ise bu uçakların fix ve değişken giderlerinin analizi, yolcu kapasiteleri ve menzilleri en başta önem taşıdı. Bu değerlerin üzerine Embraer’in fiyat politikasının da bize uygunluğu, bizim bu uçakları seçmemize sebep oldu. İlk etap da dört adet uçak ile yola çıkarak, hedeflerimize kendimize tanıdığımız süre içerisinde ulaşabildiğimiz takdirde tabii ki filomuzu genişletmeye çalışacağız. Yatırım değeri yalnızca uçaklar için 220 milyon doları buluyor. İşletme sermayesi bu rakamın üzerine ilave edilmeli. Türkiye de finansman kaynağımız olmadığı için yatırım ve işletme sermayeleri genellikle yurtdışından sağlandı. Ancak şu kadar söyleyebilirim ki biz uçaklarımızı leasing sistemi ile almayı planlamadık. Uçaklarımız milli sermaye olarak kayıtlanarak Türk bandırası altında ipoteksiz ve şartız kayıtsız şirket mülkü olarak uçacaklardır.”
 
“Turizmin önemi azalmayacak”...
 
Turizmin Türkiye’de en çok döviz girdisi sağlayan sektör olduğunun altını çizen Ataç Grup CFO’su Deniz Ak, “Cari açık gibi yapısal sorunla karşı karşıya olan Türkiye ekonomisinde en önemli döviz girdisi sağlayan sektör turizm. Bu sektörden vazgeçilmesi makro ölçekte imkansız” dedi. Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar çözülmedikçe turizmin öneminin azalmayacağını vurgulauan Ak, Antalya’nın turizmin baş şehri olduğunu belirterek, “Antalya’da turizm sektörünün hızla kurumsallaştığını görüyorum. Hizmet kalitesi birçok Avrupa ülkesinin de üzerinde. Şimdi önemli olan turizmi yılın tüm mevsimlerine yayabilmek. Antalya bu konuda çok şanslı. Tarih, doğa, kış turizmi Antalya’da çok rahatlıkla yapılabilir” açıklamasını yaptı.

 

2012’de yatak kapasitelerini artırdıklarını ifade eden Ak, “grup olarak, turizm sektöründe var olmaya devam edeceklerini bildirdi. Ak, “Kısa vadede kapasite artırımından ziyade, farklı otellerde ortaklıklarımız ya da devir alma yoluyla yatırımlarımız olabilir” diye konuştu.

“Çılgınca bir yatak arzı var”...

Kemer Bölgesi’nde hizmet veren Rose Hotel’in Yönetim Kurulu Üyesi Yeliz Gül Ege ise, 2012 turizm yılının fiyatlar anlamında sıkıntılı geçtiğine değindi. Hemen her tesisin fiyat kırmak zorunda kaldığını kaydeden Ege, “Temmuz ayı sonu itibarıyla kapıdan giriş rakamları tatmin edici düzeyde. Hatta 2011 gibi rakamların çok yükseldiği bir yılı bile yakalamaya yakınlaştı. 2010 yılını baz alırsak şu an ilerdeyiz. Gelirin üzerine koymak gerekli ama biz yatak arz ederek sürekli komşumuzun ya da bölgedeki diğer tesislerin fiyatlarını kırmaya yol açıyoruz. Gerçekten çılgınca bir yatak arzı var” dedi.

Turizmin, bilenin de bilmeyenin de yüksek kâr hedefleyerek girdiği fakat sonrasında tesis satışlarıyla sonlanan bir sektör olduğunu ifade eden Yeliz Gül Ege, yatak arzı yüzünden kârlılığın, eskisi kadar yüksek seyretmediğini aktardı. Bunun yanında enflasyon artışının da turizm girdilerini, özellikle de enerji ve gıda ürünlerini çok fazla yükselttiğine değinen Ege, dövize endeksli olup satış fiyatlarını bir yıl önceden belirleyen turizm sektörünün, o yıl sonunda ya da sezon öncesinde yapılabilecek vergi artışlarından ve girdi artışlarından çok olumsuz etkilendiğini vurguladı.

Turizm sektörünün Türk ekonomisi için altın yumurtlayan tavuk olduğu görüşünü paylaşan Ege, “Fakat bu tavuk beslenmez ise yumurtaların değeri her geçen gün düşecektir. ‘Antalya, turizmin başkentidir’ deniyor ama elini taşın altına sokan, turizme bütçe ayıran ve fiiliyatta harcama yapan yok. Turizmden anlayan bir valimiz var, bunun değerini bilmek gerek. Türkiye Otelciler Federasyonu (TUROFED) öncülüğünde, Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği ile valimiz koordineli tanıtım olsun, sorunların çözümü olsun gece gündüz çalışıyor. Yine Bakanlık gerçekten iyi çalışıyor fakat yeterli değil” görüşünü aktardı.

Antalya’da bu konuda birçok dernek olduğunu söyleyen be bu durumun bölünmüşlük ve kaynak israfı olduğunu savunan Yeliz Gül Ege, Antalya’yı tek bir destinasyon olarak tanıtmak amacıyla kurulan Antalya Tanıtım AŞ’nin başarılı olmasını umduğunu,  aksi takdirde her kesimin ayrı ayrı yaptığı tanıtım çabalarının sektör için verimli olmayacağını dile getirdi. 12 sürdürülebilir turizm Antalya’ya kazandırılmadığı sürece hep kısır bir döngünün süreceğini ifade eden Ege, “Sürekli olmayan sektör, kalifiye elemanı çekmekte zorlanıyor.

Turizm mezunları farklı sektörlerde arayış içinde. Biz ise insanlara deneyim kazandırmaya çalışıyoruz. Antalya’nın mevsimi kışa kayıyor. Bu sebeple kış ayları turizm için ideal mevsim haline gelecek. Şehir içi planlamaları buna uygun yapmakta fayda var. Yaşayan bir şehir hep kentli hem de turist çekmek adına çok hoş olacaktır” ifadesini kullandı.
 
“Turizmde üçüncü bölümden kurtulmalıyız”...
 
Kundu Bölgesi’nde hizmet veren Liberty Lara Beach Hotel’in Genel Müdürü Mehmet Biçer de, 2012 turizm sezonunun sıkıntılı geçtiğini aktardı. Geçmiş yıllarda iyi hizmet yapan, doğru pazarlar bularak risk hesapları yapan kurumların sorunlarının olmadığını kaydeden Biçer, euro’nun beklentilerin altında değer kaybetmesinin sürpriz olduğunu söyledi. Sektörün gelişimini üç bölüme ayırmak gerektiğini vurgulayan Biçer, “Birinci bölüm öndekiler, ikinci bölüm takip edenler, üçüncü bölüm ise günü kurtaran ve geride kalanlar olarak sıralanabilir. Birinci bölüme giren kurumlar sektörü ayakta tutuyor ve ikinci bölümdeki kurumlara yol gösteriyor.
 
Üçüncü bölüme giren günü kurtaranlara ise ülke ve turizm düşmanı diyebiliriz. Mutsuz ve kalifiye olmayan personel çalıştırıyorlar, misafir memnuniyetleri kötü, yeteri kadar kâr elde edemedikleri için de kendilerini geliştiremiyorlar. Asıl üzücü olan ise devletin üçüncü bölümde yer alan kurumlara yönelik yasaları uygulamaması. Bütün denetimleri birinci bölümde yer alan kurumlara yönelik yapıyorlar. Devletin üçüncü bölümde yer alan işletmelere yaptırımlarını uygulaması uzun vadede sektörümüze ivme kazandırır” dedi. Günümüzde bütün pazarların önemli olduğunu vurgulayan Biçer, İsrail’in ise anahtar pazar olduğunu savundu.

 

Antalya’nın sezonu 12 aya çıkarabilmesi için ek kaynaklara ihtiyacı var...

Belirledikleri hedefler doğrultusunda 2012 yılını başarılı şekilde geçirmekte olduklarını dile getiren Asterix Tour Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Aygen, turizm sezonunun inişli çıkışlı bir seyir izlemesine rağmen bu yıl geçen yılki rakamların yüzde 15 üzerinde olduklarına dikkat çekti.

Yunanistan’ın düşük fiyatlar sunmasının sektörde rekabeti zorladığını aktaran Aygen, “Her türlü doğal altyapıya sahip olan Antalya’nın öncelikle bu dalgalanmalardan kurtulup, kısa olan sezonu 12 aya çıkarabilmesi için ek kaynaklara ihtiyacı var. Aksi takdirde kısa süreli ve inişli çıkışlı sezonlara devam etmek zorunda kalırız” yorumunu yaptı.

Turizm sektöründe dikkate alınması gereken verinin turist sayısı değil, gelen turistin verimliliği ve istikrarı olduğunu vurgulayan Aygen, istikrarlı misafir için memnuniyetin her şeyden önce geldiğini aktardı. Aygen, “Asterix Tour olarak amacımız, misafirlerimizin mutlu ve huzurlu bir tatil dönemi geçirmesi. Bunun için de sezon başında agresif uçak planlaması yerine, daha gerçekçi adımlarla boş koltuk riskini minimize ederek hizmet kalitesini korumaya çaba gösteriyoruz” dedi.

Sektöre her yıl yeni tesislerin, yeni acentelerin eklenmesinin pozitif bir gelişme olmasına rağmen turizm hedeflerini yakalamak için bunun yeterli olmadığını söyleyen İbrahim Aygen, Antalya’nın görsel açıdan çok güzel tesislere sahip olduğunu, kalifiye personel açığının da gün geçtikçe kapandığını kaydetti.

Bu avantajlara rağmen ulaşımdaki sorunların halen çözülemediğine değinen Aygen, şunları söyledi: “Gelen misafirleri günlük tur kapsamında Antalya dışına çıkarmakta güçlük çekiyoruz. Antalya’ya gelen turistin kenti tanıyıp görmesini sağlamak için de eksikler var. Gelen turist Antalya’yı sadece havaalanından oteline gidip gelirken görüyor, kent merkezinde ellerinde fotoğraf makineleriyle dolaşan grupları görmek neredeyse imkansız. Bu durum herşey dahil sistemin getirdiği dezavantajların başında geliyor. Gelen yolcuları kent merkezine çekebilmek için esnafımıza da büyük görev düşüyor. Alışveriş yapan kişinin turist olmasının ürünün satış fiyatını etkilememesi gerekiyor ki bir olumsuz hava oluşmasın. Bu konuda toplumsal bir duyarlılık şart.”

Antalya için dünyanın her noktasından misafir getirebilmenin mümkün olduğunu vurgulayan  İbrahim Aygen, Asterix Tour olarak mevcut pazarlarının dışında Uzakdoğu pazarına da ilgi duyduklarını aktardı. Hatta bu konuda birkaç başarılı organizasyona imza attıklarını dile getiren Aygen, “Uzakdoğu pazarında halen yatırım ve reklam tanıtım çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Farklı pazarlardaki payı artırmak için doğru fiyatlarla potansiyel kitlenin profiline uygun ürünlere yönelik daha fazla reklam ve tanıtıma ihtiyacımız var” diye konuştu.

Antalya tesislerinin kongre açısından oldukça büyük salonlara, teknik donanıma ve bu alanda uzmanlaşmış ekiplere sahip olduğuna değinen Aygen, Expo 2016’nın Antalya’ya çok şey katacağı düşüncesinde olduğunu da kaydetti.

Avrupa’nın en uzun teleferiği: Olympos...

Sarısu’da başlayıp Gelidonya Burnu’na kadar uzanan Beydağları’nın zirvesine Avrupa’nın en uzun teleferiğini kuran Olympost Teleferik Genel Müdürü Haydar Gümrükçü, zirvenin 2 bin 365 metre yükseklikte olduğunu ve Aralık ayından başlayarak Nisan sonuna kadar zkarla kaplı olduğunu dile getirdi. Son yıllarda farklı organizasyonlara da ev sahipliği yapmaya başladıklarını kaydeden Gümrükçü, geçen yıldan itibaren bölgeyi yamaç paraşütüne açtıklarını açıkladı.

Geçen yıl yamaç paraşütü ile 500 kişinin atladığını bildiren Gümrükçü, “Bu yıl tek uçuşlarda bin, iki kişilik uçuşlarda ise 2 bin 500 kişiye ulaşmayı hedefliyoruz. Dünyanın kot farkı en yüksek uçuş noktası olan Tahtalı’nın zirvesinden sıfır noktasına, minimum yarım saate iniliyor. Paraşüt mavi gökyüzünde süzülmeye başladığında Olympos, Çıralı, Tekirova, Çamyuva ve Kemer’in yanı sıra Adrasan ile Tekirova arasında kalan turizme açılmamış koylar, ayaklar altına seriliyor” dedi.
 
“Sağlık turizmi için organize olmak gerek”...
 
Anadolu Hastanesi Genel Müdürü Dr. İrfan Erdoğan, sağlık turizminin gelişmesi için özel sektör ve kamunun birlikte hareket etmesi gerektiğine işaret etti. 15 yıldır yabancı hastalara hizmet verdiklerini kaydeden Erdoğan, “Genellikle hastalar plastik cerrahi, tüp bebek, diş tedavisi için geliyor. Son aylarda da Türk cumhuriyetlerinden teşhis amaçlı da gelmeye başladılar” diye konuştu. Antalya'nın gerek iklimi ve tesisleri gerekse hastanelerindeki kalite ile sağlık turizminin en güzel yapılacağı yerlerden biri olduğunu kaydeden Erdoğan, bunun için organize olunması ve çeşitli yasal düzenlemelerin getirilmesi gerektiğini söyledi.

 

Son derece ciddi bir konu olan sağlık turizminin Amerika, İngiltere, Tayland ve Hindistan’da organize ve kontrollü biçimde yapıldığına dikkat çeken İrfan Erdoğan, “Fakat Türkiye’de hala kontrollü bir halde yapılmıyor. Her şeyin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi kayıt altında olması lazım. Etrafta elinde çanta birçok insan ‘size hasta getirelim mi’ diye dolaşıyor. Kimlerin ve ne tür hastanelerin bu işi yapacağına karar verilmesi lazım” dedi. Avrupa'daki sağlık sisteminin çok zor bir hal aldığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Avrupa sağlık sisteminde özel sektörün pek yeri yok. Türkiye'deki özel sektör ise dünya standartlarında. Safra kesesi, kalp veya kalça kırıkları ameliyatları için Hollanda ve İngiltere'de hastalara üç aydan altı aya kadar süre verildiğini duyuyorum. Türkiye'de sağlığa ulaşmak çok kolay. Avrupa'da kendi başınıza manyetik rezonans (MR) çektirmeye karar veremezsiniz. Bir İngiliz hasta MR’ını bir saatte çektiğimizde bize inanamıyor. Biz bu avantajımız ile hastaları çekmeliyiz.” (tourexpi)


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.