Turizmdeki krizin trajikomik hikayesi
Elimizde nur topu gibi, ödemesi alınmış, 5 gecelik, sadece oda, konaklayanın uyruğunu sisteme İngiliz olarak gireceğimiz bir rezervasyonumuz vardı. Peki sonra ne mi oldu?

Alican Demir-Holiday Inn İstanbul-Old City Genel Müdürü
Otoparka girdim. Vale Nizam aracıma doğru yaklaştı, ''Bu kapıyı sırf mecbur olduğum için açıyorum, yoksa var ya senden nefret ediyorum surat'' ifadesiyle kapıyı açtı ve bana her zamanki karamsarlığının dışında, daha lirik şiir tadında bir ses tonuyla ‘Günaydın’ dedi. Hatta gülümsedi. Andımızı diğer çocuklardan daha farklı bir öz güvenle okuyan, seste sıfır titremeyle süreci tamamlayabilen ilkokul arkadaşlarımı anımsadım bir an.
Vale Nizam asla bunlardan biri olmadı, ancak o sabah farklı bir coşku hakimdi ses tonuna. ‘Hadi kolay gelsin’ dedim ince bir gülümsemeyle. ‘Sağ olun’ dedi ve direksiyona geçti. Normalde ‘Kolay gelsin’e çoğu zaman cevap vermezdi.
Ben, dünyanın en karaktersiz insanı olmasına rağmen orta sahanın dinamosu durumunda olduğu için çirkef 5 numarayı oynatmak zorunda kalan teknik direktördüm Nizam konusunda. O da bunun farkındaydı. Gıcığın tekiydi, ama orta sahanın dinamosuydu. Porsche’ların, Ferrari’lerin havada uçuştuğu bir otoparkı tek başına, araçlara sıfır hasarla çekip çeviriyordu.
Her takımda Okan gibi bir bellboya ihtiyaç vardı
Kapıdan içeri girdim. Bellboy Okan her sabahki ritüeliyle karşıladı beni: Valiz taşımak için kullanılan pirinç bellboy arabalarını sidol ile ve de müthiş bir aşkla parlatıyordu. Bellboy Okan, bellboyların kamera arkası takılmayı en çok seveniydi. Yani tüm bellboyların, bahşiş getirmeyeceği için angarya olarak adlandırdıkları işleri en çok o severdi.
Onun, bellboy arabalarını umarsızca parlatırken kendini, Güney Pasifik'in küçük bir koyunda teknesinin çürüyen yerlerini zımparalayan adam gibi hissettiğinden eminim. İnsanlara temas etmeyi sevmeyen bir bellboy'du ki, diğerlerinin bahşişi alabilmek için ne denli beşeri münasebet çılgını olduğuyla kıyaslandığında, her takımda Okan gibi bir bellboya ihtiyaç vardı.
Beni görünce bir an sidol sıktığı diskart bezi arabanın pirinç ayağından çekti ve gözleri ışıldayan bir tebessümle bana ''Nasılsınız'' dedi. Bu da sıra dışı bir durumdu. Zira Okan sabah bellboy arabalarını parlatırken, ya da odalara servis edilecek gazeteleri hazırlarken, ya da diğer bellboyların tip peşinde koştuğu dakikalarda yaptığı angarya işlerin tamamında benimle karşılaştığında, en standart haliyle tamamıyla mecbur hissettiği için ''Günaydın'' der ve tekrar kafasını eğip araba parlatmaya devam ederdi.
Lobby müziği ilk defa kulağıma hoş geldi
Hemen hemen her sabah karşılaştığım bu iki adam, o sabahın, 1,5 senedir deneyim ettiğimiz sabahlardan farklı olacağının sinyalini verdi. Telif haklarından dolayı ceza yememek için telifi alınmış ancak daha önce hiç duyulmamış şarkılardan oluşan lobi müziği ilk defa kulağıma hoş bir sada olarak ulaştı.
Ofise girdim. Masamın üzerinde tamamını yememek için nefis mücadelesi verdiğim çikolata kutusuyla göz göze geldim. Son zamanlarda her sabah, 2,5 saat süren Türk dizilerindeki esas oğlanla esas kızın bakışma seansları gibi birbirimize bakar olmuştuk. Hatta arada çikolata kutusuyla sohbet eder gibi olmaya başlamıştım. Ama ne zaman sohbete başlayacak olsam, ya gözüme bir sorunun varlığını anlatan bir e-mail ilişir ya da otelin çatlayan patlayan yerleriyle ilgili kara haber veren bir telefon alırım.
Yine çikolata kutusuna selam verdim. ‘Şekeri hayatımdan çıkarmaya çalıştığım şu noktada, en benim en büyük imtihanımsın çikolata kutusu’ diye mırıldanırken, kapı çalındı ve hiç beklenmedik bir isim içeri süzüldü. İçeri girmedi yalnız. İçeri kuğu gibi süzüldü. Satış Müdürü Berfu. İçeri kuğu gibi süzüldü deyince, kafanızda satış müdürü titri + kuğu gibi süzülmek + Berfu Hanım unsurlarını harmanlayıp Berfu ile ilgili güzel kadın hayalleri kurmayın.
Sonra işte malum bombalar... Turizme kıran girmesi...
Ya da isterseniz Berfu'nun o sabahki süzülüşünü odaya doğru sıvışmak olarak niteleyelim ki, kafa karışıklıkları ortadan kalksın. Turizm krizi öncesi, turizm krizi sonrası diye iki dönem ayrımı yapacak olsak, Berfu'yu net olarak bu ayrımı örneklemede kullanmak isterdim.
Kendi bütünümüz içerisinde Berfu, krizden, işin maddi ve manevi kısmı bir tarafa, görsel olarak en çok etkilenen kişiydi. Berfu'nun döpiyes altına çorapsız topuklu ayakkabıyla arz-ı endam ederek tüm lobide hayatın akışını sekteye uğrattığı zamanları bilirim. Sonra işte malum bombalar. Turizme kıran girmesi... Ekonomik krizden bireysel olarak aşırı etkilenen Berfu, bir süre sonra tamamıyla farklı bir kimliğe büründü.
Topuklu giyme ve topuklu ile kalma süresinde inanılmaz düşüşler yaşanmaya başladı. Topuk yüksekliği de aynı oranda. Bazı günleri sadece basit bir göz makyajı ile geçiştiriyor, hava biraz soğuduğunda gösterişsiz pantolonlara yöneliyordu. Otelin tekmil personelindeki Berfu Hanım algısı yavaş yavaş törpüleniyor, Berfu her geçen gün daha da iddiasızlaşıyordu. Berfu görselinin stabilizasyonu diğer tüm personelin motivasyonunu da stabil tutabilmek demekti.
Bugün ingiltere'den bir rezervasyon aldık
Ancak kan kaybediyorduk. Berfu iki senedir, onda ve dahi sektörde çalışan hiç bir satış-pazarlama müdüründe cevabı olmayan sorulara maruz kalıyordu. Bir cevabı olmadığını soranın da bildiği sorulara yılmadan usanmadan cevap bulmaya uğraşıyor, cevabı varmış gibi davranmaya çalışıyordu.
Neyse... Berfu içeri sıvıştı. Her zamankinden farklı bir parfüm kokusu çalındı burnuma. ‘Immhh Berfu'nun yeni parfümü efsaneymiş’ diyemedim ancak kötü koktuğunu da söylemeyeceğim. Masama doğru yaklaştı. Onu tanıdığım ilk yıllardaki gevrek ve iştahlı tebessümüyle, sanki kulağıma fısıldarcasına, normalden fazlaca samimiyet içeren bir ifade ile:
-Bugün ingiltere'den bir rezervasyon aldık, dedi.
Gözüm bir an çikolata kutusuna kaydı ve o an heyecanımı bastıracak bir sakinleştirici olarak çareyi çikolata kutusuna yumulmak şeklinde düşündüm ancak, bunu pratiğe dökmedim. Berfu'ya heyecanımı yansıtmamam gerekiyordu. Ancak kalbim hızlı hızlı atarken atışların sesini duyduğunu hissedebiliyordum.
Egg benedict siparişi vermeye çalışan İngiliz çiftin haykırışları kulağımda çınladı
Bir an kahvaltı salonunda garsona egg benedict siparişi vermeye çalışan İngiliz çiftin haykırışları kulağımda çınladı. Eski güzel günlere 2-4 saniyelik bir yolculuk yaptım ve her odama geldiğinde oturmasını ayakta durmamasını söylediğim halde her seferinde yok böyle iyiyim diyen Berfu'nun lacivert ceketine geri döndüm ve ağzımdan istemsizce:
-Emin misiniz?
Şeklinde güçsüzlük, çaresizlik, şaşkınlık, inceden bir umut, çokça karamsarlık içeren tümce dudaklarımdan döküldü. Berfu ifademdeki garipliği sezdi ve kendinden emin olmayan bir tavırla:
- Tekrar bir kontrol edeceğim, bilgi veririm,
dedi ve çıktı. Çıktı ve beni çikolata kutusuyla tek başıma bıraktı. Stresli anların sigara yakan kişisi olmadım hiç. Ancak çok yemek yediğim dönemler, hep canımın en çok sıkıldığı dönemlere tekabül etmiştir. Çikolata kutusuyla mücadele vakti değil şeklinde sanal gerçeklik tokatıyla kendimi uyardım ve İngiltere’den gelen rezervasyona geri döndüm. Satış ve rezervasyon departmanlarının paylaşımlı kullandığı ofise inip atmosferi yaşayacaktım.
İçeri girmemle birlikte 10 saniyelik bir sessizlik oldu
Halteri kaldırmaya giderken ellerini pudralayan halterci gibi kafamdan aşağı biraz bitter çikolata döktüm, derin bir nefes aldım ve aşağıya indim. Bellboy Okan pirinç parlatımını bitirmiş ve yüzüne otelcilik tebessümü takmıştı. O tebessüm onun için sonradan monte edilen bir yedek parçaydı. Lobyye çıkarken o parçayı takar, işi bitince de demonte ederdi. Ne bir gram eksik, ne bir gram fazla. Bir bellboydan talep edilen kadar tebessüm... Sadık usta, yere monte spotlardan yanmayanın lambasını değiştiriyordu.
Ön büronun arkasındaki ofisten geçip satış ofisine ulaşacaktım. Ulaştım da. Yüzlerdeki ifadeden satış ve rezervasyon ekibinin İngiltere’den gelen rezervasyonla ilgili fikir anlamında ikiye ayrıldığını net olarak anlayabiliyordum. İçeri girmemle birlikte 10 saniyelik bir sessizlik oldu, sonrasında büyük bir kısmı biraz da sırf konuyla ilgili fikirleri olduğunu belli etmek istercesine hararetli bir şekilde anlatmaya devam etti:
Hakan: Kredi kartının cevap vereceğini düşünmüyorum ben zaten.
Nazan: Eğer gelirse mutlaka upgrade edelim derim, otel Ortadoğulu dolu, mutsuz olmaları muhtemel.
Gül: Kaç gece kalıyor? Havaalanı transferi verelim bence ücretsiz?
Semih: Check in saatini bilseydik en azından shifti ona göre ayarlardım.
Hakan: Peki geldi diyelim, odaya meyve ve şarap yapıcak mıyız?
Nazan: İsim çok İngiliz gelmedi bana. İngiltere'de yaşayan azınlıklardan biri olabilir mi?
Gül: e-mail adresi yok. Ama telefonu var. Bir arayıp özel bir isteği var mı yoklayalım o ara anlaşılır bence ne olduğu.
Semih'in elinde aşırı afili bir zarf ve pos cihazı vardı
Dinledim. Sustum ve dinledim. Sizleri dinliyorum dercesine popumu masalardan birine yarım yaslayıp kollarımı bağladım ve dinlemeye devam ettim. O sıra Ön Büro Şefi Semih, bellboy Okan ve bellboy Salih yüzlerinde garip bir ifade ile içeri girdiler. Semih'in elinde aşırı afili bir zarf ve pos cihazı vardı. İki bellboy ise patlatılınca konfeti saçan silindirler ve pasta üzerine konan maytaplar taşıyorlardı. Pos cihazını mavi kurdele ile süslemişlerdi. Şaşkınlığımı gizleyemediğimi anlayan Berfu söze girdi:
- Rezervasyon geri ödemesiz yapılmış. Parayı mail order ile çekmeye çalışacağız. Eğer kredi kartı cevap verirse, küçük bir kutlama yapıp bu anı ölümsüzleştirelim diye düşündük,
dedi ve güldü. Bir an ne tepki vermem gerektiğini bilemedim. Sonra hepimiz zaten kafayı yemiş haldeyken kafayı yememiş gibi davranmaya çalışmanın ne kadar gereksiz olduğunu düşünüp, o an tebessümle herkesin gerçek kafayı yemiş turizm çalışanları gibi davranmasını bir süreliğine de olsa onayladım.
Tüm ekip çember oluşturdu ve Hotel California şarkısını mırıldanmaya başladı
Pos cihazını popomu yasladığım masaya koydular. Tüm ekip omuz omuza bir çember oluşturdu ve istemsizce Hotel California şarkısını mırıldanmaya başladı. Ses gitgide yükseldi ve bir anda kendimi çemberin içinde, halayın başı konumunda buldum. Semih pos cihazının mavi kurdelesini çözdü. O alışılagelmişin çok dışındaki zarftan rezervasyon formunu çıkardı ve formda yazan kredi kartını pos cihazında tuşlamaya başladı.
Bu arada Hotel California şarkısını hiç bilmeyen Salih çemberden çıkıp kredi kartı cevap verirse konfetileri patlatıcam ben vücut dili sergiledi. Semih rakamları tuşladıkça heyecanımız daha çok artıyordu. Such a lovely placesuch a lovely face diye iştahla bağırıyordum.
Semih toplam tutarı da girdiğini belli edercesine bir kafa sallama hareketi yaptı ve işaret parmağını yukarı kaldırıp giriş tuşuna basacağını herkesin görmesini sağlamaya çalıştı. Kısa bir bekleme anından sonra yeşil tuşa dokundu ve bir anda herkes şarkıyı kesip pos cihazından çıkacak slipi beklemeye başladı.
Herkes müthiş bir coşkuyla sevinç çığlıkları atıp zıplamaya başladı
Gül: Ayy buna kalp dayanmaz…
Şakasıyla biraz rahatlamak ister gibi yaptı ancak bunun dışında kimseden tepki gelmedi. O slipin pos cihazından çıkma anını bilenleriniz vardır. İşlem başarısız ise, çoğu zaman daha kısa bir kağıt çıkar. İşlem başarılı ise, çıkan kağıt her zaman daha uzundur. Semih güldü. Biraz bekledi. Çıkan slipi pos cihazından kesti ve emin olmak için avucunun içine alıp tekrar baktı. Güldü.
Ve….
-Onay verdi,
dedi. Semih’in onay verdi onayıyla birlikte herkes müthiş bir coşkuyla sevinç çığlıkları atıp zıplamaya başladı. Gül ile Hakan sarılıp kucaklaşarak, sevinç gösterilerine sarılmayı dahil etmenin startını vermiş oldu. Bu sırada konfeti silindiriyle uğraşan Salih elindekini masaya fırlatıp yıllardır hayalini kurduğu Berfu'ya doğru koştu ve fırsattan istifade Berfu’ya sarıldı ama ne sarılmak. Kemiklerini kırdı kadıncağızın.
Artık elimizde nur topu gibi bir rezervasyonumuz vardı
Berfu ilk etapta makaranın doğal döngüsü olarak bozuntuya vermedi ancak sonrasında bir şekilde sarılmaların kendi adına devamının gelmemesi için gerekli mesafeyi tavrıyla koydu. Bana kimse sarılmadı. Berfu sarılsa yok demezdim sanırım. Gerçi kimseye yok demezdim ancak, Berfu sarılsa daha coşkulu bir kaşılık verebilirdim.
Artık elimizde nur topu gibi, ödemesi alınmış, 5 gecelik, sadece oda, konaklayanın uyruğunu sisteme İngiliz olarak gireceğimiz bir rezervasyonumuz vardı. Peki sonra ne mi oldu? Bitmedi... Ne kriz, ne de İngiltere'den gelen rezervasyonun hikayesi. Bekleyin…
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: