İlkokul Rize’de, üniversite Tokatlıyan Oteli’nde bitti...

Şaban Ali Yaşaroğlu’nun başarı ve mücadelelerle dolu hayatı tam anlamıyla bir başarı öyküsüdür. Burada sadece özetini verebileceğimiz bu öyküye tesadüfler, başarılar, azimli çalışmalar, önemli kişilerle tanışmalar ve daha neler sığmadı ki?...

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
İlkokul Rize’de, üniversite Tokatlıyan Oteli’nde bitti...
KEREM KÖFTEOĞLU

İyisi mi biz lafı fazla uzatmayalım ve sizi Şaban hocayla yaptığımız keyifli söyleşimizle başbaşa bırakalım.

Hocam, yıllardır turizm eğitimi alanınd
aki başarılarınızı izliyoruz. Bunları da konuşacağız ama isterseniz önce çocukluk yıllarınıza gidelim. Bizi çocukluk yıllarınıza götürür müsünüz?
Şaban Ali Yaşaroğlu: Rize Ardeşen’in Işıklı köyünde 1933 yılında doğdum. Beş yaşına geldiğimde sokakta oynarken bacaklarım şişti. Şiş inmedi bacaklarıma bakanlar mikrop kapmış dedi. Hatta yardılar ancak iyileşmek şöyle dursun daha da kötüleştiler. Bunun üzerine babam beni alıp İstanbul’da Şişli Etfal Hastenesine yatırdı. Doktorlar bacaklarıma bakıp sağ bacağımının kesilmesine karar verdi. Bu arada hocalarına da göstermek istediler. Profesör  bana baktı, ‘bu çocuğa kıymayalım’ dedi ve ameliyata girerek bacaklarımdakileri temizledi.



Yani mikrobu söküp attı öyle mi?
Evet attılar. Ameliyatı yapan doktor babama benim bir süre İstanbul’da dinlenmem gerektiğini ve bundan sonra asla zorlanmamam gerektiğini sıkı sıkıya tembih etti.

Babanızı bilmem ama, yakından tanıyan ve faal olduğunuzu bilen biri olarak sonraki yıllarda doktorun bu uyarısına pek uyduğunuzu söyleyemem...
Sonraki yıllara geleceğiz. Ama hastaneden çıktığımızın haftası babam, ev olarak kullandığımız  işyerinden bozma kulübemsi yeri ısıtmak için kömür yaktı. Bir bakıyor ki  bayılmışım. Apar topar hastaneye götürüyor, kömür dumanından zehirlenmişim. Midemi yıkayıp zor bela beni kurtarıyorlar. Birkaç ay sonra eve gitmek üzere posta vapuruna bindirdiler. Memlekete geldik vapur kıyıya yanaşamıyor. Motorlar geldi benle birlikte inen yolcuları aldı sahile yöneldi. Fakat Karadeniz çıldırmış, motoru beşik gibi sallıyor. Ben sedyedeyim. Tam inecegiz sedyeyi taşıyanlar beni denize düşürdü. Bu sefer birileri atlayıp beni boğulmaktan kurtardı..

Sonraki yıllarda tuttuğunu koparan biri olmanızda çocukken üst üste yaşadığınız bu olayların bir etkisi olmuş mudur?
Onu tam olarak bilemem. Ancak, ilerki yaşamımda beni en fazla etkileyecek hatta yıllarca taviz vermediğim ahlaki değerlerin tohumunu atan annemden çok etkilendim. O, okula gidemeyen, doğal bilge konumunda bir kadındı. Herkes ona danışırdı. Alınteri hırsızlığı yapmamayı bana çocuk yaşta hem de iyi ders vererek öğretti.

Tamamen iyileştikten sonra okula gittiniz. Sanırım öğretmenlik konusundaki ilk deneyiminizi ilkokul çağlarında yaşadınız değil mi?
Evet. Okula yazıldım. Çok başarılı bir öğrenciyim. Son sınıfa geldik 2. Dünya Savaşı başladı. Başöğretmenim ihtiyat askeri olarak askere alındı. Giderken birinci sınıfları bana emanet edip onlara öğretmenlik yapmamı istedi. İlk dersimi vermek üzere sınıfa girdim. Ama aşağı yukarı yaşıtım olan çocuklar bana gülüyor, dalga geçiyor. Hemen bir marş başlatıp onları motive ettim. Sonraki günlerde beni çabuk benimsediler.

Başöğretmen dönünce sizin ilk öğretmenliğiniz de bitti değil mi?
Başöğretmenimiz birkaç ay sonra döndü. Zaten ders yılının da sonuna gelmiştik. Diplomamı anneme verirken, ‘Bu çocuğu mutlaka okutun’ diye tembihledi. Ancak, bacaklarımı yormaman gerektiğini bilen annem, gidiş-gelişi 6-7 saat süren ortaokula beni göndermeye kıyamadı. Mutlaka okutmak da istiyor. Çareler aranmaya başlandı. Sonunda İstanbul Çatalca’da lokanta ve kahve işleten amcam ‘Gönderin onu ben okutayım’ dedi. İstanbul’a geldim. Amcamın lokantasında garsonluk, çıraklık falan yapıyorum. Okullar açıldı amcam okula göndermek istemiyor. Tam tersine ‘okuyacaksın da ne olacak’ diye beni okuldan soğutmak istiyor. Amcamın yanında aşçıbaşı olarak çalışan hemşerim, işten ayrıldı beni de yanına alarak doğruca Tokatlıyan Otele götürdü.



Turizmle ilk tanıştığınız Tokatlıyan Otel’le kaç yılında işe başladınız?
1950 yılında. Hayatımda öylesine önemli bir yer edindi ki, her sorulduğunda ‘ilkokulu Rize’de üniversiteyi Tokatlıyan’da bitirdim’ diyorum. Tokatlıyan benim hayat üniversitem oldu. Orada sadece turizm sektörü ile tanışmakla kalmadım. Devrin önde gelen yazar-çizer, siyasetçi, sanatçı kısaca önde gelenlerin hepsiyle tanıştım.

Kaç para maaşla işe başladığınızı hatırlıyor musunuz?
Hatırlamaz mıyım? Tam 40 lira, tabii o zamanlar büyük para! Nitekim, birkaç yıl sonra aileme ortaokulu bitiren kardeşimi liseye yazdırmam için yanıma yollamalarını istedim. Tiplerle birlikte elime ayda 60 lira falan geçiyordu.

Tokatlıyan o yıllar sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin de vitrinlerinden. Kimlerle çalıştınız?
O yıllar İstanbul’da burası, Pera Palas ve Liman Lokantası var. Buralar son derece nezih mekanlar. Tokatlıyan’da Atatürk’e hizmet etmiş Serkis Takesyan ustayla çalışan şefim Agop Kazancıyan, Pera Palas’ta Aram usta ve Liman Lokantasında Levanten Fontana var. Fontana marka olmuş meslek erbabları, garsonlar ve barmenler işi onun yazdığı kitaptan öğrendi. Başka kaynak yok. Agop, Yani, Karnik ve Nikolai ustalardan çok şey öğrendim.

Siz işe eğitimsiz başladınız, daha sonra mesleki anlamda bir eğitim aldınız mı?
Elbette. İşçi Kurumu’nun felsefe hocası Avni Diper öncülüğünde, Türkiye’de ilk olarak 32 garson ve barmene yönelik düzenlenen kursa katıldım. Hepimiz  mösyö Fontana’nın kitabını ezberledik. Saygıdeğer hocamızın eğitiminden sonra Sultanahmet’te turistik bir gezi toplu fotofgraf bile çektirdik.

Barmenlikten sonraki terfinizi de özetleyebilir misiniz?

Birgün otelin müdürü Mahmut bey beni çağırdı. Bana, mösyö Agop Kazancıyan’ın işten ayrılacağını, bundan sonra hem rustik hem de gece barının şefliğini yapacağımı söyledi. Biraz korkup çekindiysem de ‘yaparsın, yaparsın’ diyerek beni ikna etti. Böylesine önemli bir görevi üstlenirken henüz 22 yaşındaydım. Nitekim, o zamanlar benimle ilgili çeşitli gazetelerde ‘Dünyanın en genç şefi’ diye haberler yapıldı.

Tokatlıyan’da toplam kaç yıl çalıştınız ve niye ayrıldınız?
Otelde toplam altı yıl çalıştım. Oteli Migirdiç Tokatlıyan 1890’yı yıllarda kiliseden izin alarak bahçeye inşa etmiş. Çifte vatandaş olan Tokatlıyan, Hitler döneminde hayranlığını öyle bir noktaya getiriyor ki, otelin tepesine gamalı haçlı bayrağı çektiriyor. Olay duyulunca hakkında tahkikat yapılacağı bilgisini alıyor ve Fransa’ya kaçırılıyor. Oteli Rizeli İbrahim Gültan kiralamış. Mevcut kapasiteye bir-iki masalık yer açmak amacıyla, oteldeki bazı sütunları yıkmış. Duyulunca hakkında dava açılıyor. Sonunda davayı kaybetti ve oteli tahliye etmek zorunda kaldı. Ben de Hilton’a iş başvurusunda bulundum. Ancak, kadrolarının dolduğunu ve beni ancak komi olarak çalışmayı kabul etmem halinde işe alacaklarını söylediler.

Bu teklifi okul masraflarını üstlendiğiniz kardeşleriniz için mi kabul ettiniz?
İşin hem o yanı var hem de başka nereye gidip çalışabilirdim ki? Pera Palas’ta ihtiyaç yoktu. Karşımda ya Sirkeci’deki iki yıldızlı otellerden ya da Hilton’da komi olarak çalışma seçeneği vardı. Ben de birini seçtim. Neyse, işe başlayacağım beni bara götürüp birine teslim ettiler. Bir de ne göreyim? Tokatlıyan’da yanımda çalışırken, Hilton’a yolladığım Mustafa Gökmen. Onlar gidince bana sarıldı ‘babacığım, babacığım’ diye şaşkın şekilde dolaşıyor. Ona şefliğimin Tokatlıyan’da kaldığını, şimdi ikimizin de işimize bakmamız gerektiğini söyleyip ikna ettim. Zaten 2,5 ay sonra da terfi ettim.

Ne oldu da sizi terfi ettirdiler?
İşin aslını sonradan öğrendim. Hilton yöneticileri 1954’ün sonunda otel açılmadan önce bana gelip iş teklif etmişlerdi. Ben riske girmek istemediğimden kabul etmedim. Beni onlara, İşçi Kurumu’nda bizi eğiten Avni Diper önermiş. Zaten kendisi de Hilton’da personel müdürü olarak işe başlamış. Benim gelmeyeceğimini duyunca da bana fena halde kızmış. Bu yüzden burnumu sürtmek için komi olarak işe başlattı. 2,5 ay gibi kısa sürede aldığım terfi, Hilton tarihinde bir dünya rekorudur. Artık 170 kişinin şefi ydim. Bir yandan da CHP üyesi olarak siyaset ve sendikal faaliyetlerle de yakından ilgilenmeye devam ediyorum.

Otelde 1975’te 22 gün süren bir direnişiniz var. Biraz anlatır mısınız?
Hilton’da o zaman Oleyis sendikası yetkili. Ben de yönetimdeyim ama sendika yönetimi ile anlaşamayınca istifa ettim. Otelde çalışanların hepsi ne zaman sıkışsalar bana geliyorlar. Tokatlıyan’da çalışırken çevremi genişlettiğimden, her yerde bir tanıdığım var, tüm sorunlarını çözüyorum. Sendikadan rahatsızlık artınca, başka bir sendika kuralım, önderimiz  ol diye baskı yapmaya başladılar. Sonunda baskılara dayanamadım. Büyük bir gizlilik içinde sendika üyelerini Oleyis’ten istifa ettirip, Turizm-İş’e üye yaptık. Çoğunluğu sağlayınca da işverene bildirdik. İşveren iş kanununa aykırı davranıp, Turizm-İş’e geçenlerin haklarını gasp etmeye kalktı. Bunun üzerine biz de bahçede 17 çadır kurup, 22 gün süren direnişi başlattık.

Direniş sonrası ne oldu?
Aslında direniş 22 gün gibi çok da uzun olmayan bir sürede tamamlandı. Ancak, Hilton açısından dünyada bir ilkti. Otelin tarihinde böyle bir olay yok! Benim açımdan da son derece büyük bir kazanım oldu. 22 gün sonra haklarımız geri verildi. İşveren haksız bulundu, genel müdür görevden alındı.

Acısıyla, tatlısıyla Hilton maceranızı nasıl noktaladınız?
Sendikal mücadelede edindiğim deneneyim sonrası profesyonel anlamda sendikacılık yapmaya karar verdim. Zaten emekliliğin zamanı da gelmişti. Emekli olup profesyonel sendikacılık yapmaya başladım. 1980 Darbesiyle, hapse attılar. Dokuz ay yatırdıktan sonra suçsuz olduğumu anlayıp salıverdiler.



Daha sonra turizmde eğitimciliğe adım attınız, değil mi?
Haklısınız. 1988 yılında Turizm Bakanlığı bünyesindeki TUGEV Kemer’de uygulamalı OTEM kurslarını başlattı. Orada öğrencilere yiyecek-içecek konularında dersler verdim. Son derece yararlı olan bu işe iyi başladık. 280 kapasiteli yatılı bir okul. Ancak, çeşitli nedenlerle sürdürülmedi, böylesine yararlı bir girişim yaşatılmadı.

OTEM yaşatılmadı. Ama sizin eğitimci heyecanınız hiç kaybolmadı değil mi?
Evet. İTÜ nün Eski Rektörü ve İTÜ Vakfı’ın Kurucu Başkanı merhum Prof. Dr. Kemal Kafalı, benden vakıf bünyesinde kurulacak turizm eğitimi okulu için bir araştırma yapmamı istedi. Sonuç itibariyle bundan 20 yıl önce kurulan İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu’nun müdürü olarak eğitim işine yeniden koyuldum.

Hocam 20 yıllık süreçte yaklaşık kaç öğrenciyi eğittiniz?
Sanırım bini aşmıştır. Tokatlıyan Otel’de tanışmaya başladığım ve yıllar içinde sayıları sürekli artan önemli şahsiyetler yüzünden, öğrencilere, birçok yerde pratik yapma, turistik işyerlerini yerinde görme gibi imkanlar sağladık. Son yıllarda kruvaziyerlerde çalışacak elemana ihtiyaç artınca, bu yönde de eğitim vermeye başladık.  

Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?
Yıllardır aklımın bir köşesinde bazı kitapları yazma fikri gidip-geliyordu. Yoğun işlerimden dolayı sadece iki kitap yazabildim. Öncelikle, Hilton direnişinin kitabını yazmak istiyorum. Ayrıca, yaşam öykümü kaleme almak istiyorum. Bunlar bitince sıra başka kitaplara gelecek.


Şaban Ali Yaşaroğlu Kimdir?
Yaşaroğlu, 1933 yılında Ziya ve Ayşe’nin ilk çocuğu olarak Rize Ardeşen’e bağlı Işıklı (Gare) köyünde doğdu. Beş yaşında iki ayağında kemik veremi saptandı, İstanbul Etfal Hastanesi’nde sağ bacağı kesilmek üzere yatırılırken, son anda verilen kararla bacağını kaybetmekten kurtuldu.

İlkokula memleketinde yazılan Yaşaroğlu, 12 yaşına geldiğinde, 2. Dünya Savaşı patlak vermiş. Askere çağrılan başöğretmeni, başarılı bir öğrenci olan Yaşaroğlu’nu alt sınıflardakilere ders vermesi için görevlendirmiş. Birkaç ay sonra göreve dönen öğretmeni diplamasını verirken ailesine ‘Bu çocuğu mutlaka okutun’ diye ısrar etmiş. Ancak, en yakın okulun 3-4 saat uzakta olması ve ayaklarını zorlanmaması gerektiğinden çok istediği halde ailesi okula yollamamış.  

1949’da İstanbul’daki amcasının yanına okula gitmek için yollandıysa da, onu yanında garson olarak çalışmanın ötesine geçememiş. Amcasının lokantasında aşçıbaşı olarak çalışan
hemşerisi Şükrü Kanoğlu, onu da yanına alarak Tokatlıyan Otel’de işe başlatmış. Burada  barmen olarak çalışmaya başlayan Yaşaroğlu, henüz 22 yaşındayken şef olunca gazetelerde ‘Dünyanın  En Genç Şefi’ diye haberlere konu olmuş.  

Bu arada siyasete de ilgi duyan Yaşaroğlu, CHP’nin Beyoğlu ilçesine kayıt olmuş. Yıllar geçtikçe siyasetle bağını giderek güçlendiren Yaşaroğlu, CHP İl Komisyonu üyesi, 1977 yılında da bizzat Bülent Ecevit’in önermesiyle İstanbul’da milletvekili aday adayı oldu.  

Altı yıl çalıştığı Tokatlıyan’dan ayrılıp, Hilton’a komi olarak işe başlamış. Burada da 2,5 ay gibi çok kısa sürede 170 kişiden sorumlu şef olarak terfi almış. Hilton’da ayrıca sendikacılıkla da tanışmış. 5 Ağustos 1975’te Hilton’da gerçekleşen ve 22 gün sürer direnişin önderlerinden biri olmuş. Yaşaroğlu önderliğindeki 17 çadırdaki Hilton direnişini Hürriyet gazetesi ‘Yeşil Çimen Hareketi Başladı’ manşetiyle duyurmuş.

Hilton’dan emekli olan Yaşaroğlu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlanan Turizm–İş Sendikası’nın genel sekreterliğini yaptı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra tutuklananıp cezaevine girdi. Hasdal, Merter ve Davutpaşa cezaevlerinde 9 ay tutuklu kaldıktan sonra, suçsuz bulunarak serbest bırakıldı.

Yaşaroğlu, 1988 yılında Kemer’de Turizm Geliştirme Vakfı (TUGEV) öncülüğünde kurulan ve uygulamalı ders verilen OTEM eğitim kurslarının 14 öğretmeninden biri olarak ders verdi. İşini büyük bir titizlikle yapan Yaşaroğlu, öğrencilere yiyecek-içecek dersinde anlatacağı konuları birgün önce belirleyip, bunların bir kopyasını kendisi alıp diğerini okulun müdürü Avni Aker’e veriyormuş.
    
Bu arada Turizm Türkiye’de gelişip dururken, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Vakfı yöneticileri, vakıflarında turizm eğitimi verme kararı almış. Yaşaroğlu’ndan da bir fizibilite raporu hazırlamas istenmiş. Derken, 9 Eylül 1991’de İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu kurulmuş ve başına da Yaşaroğlu atanmış. Yaşaroğlu burada, 20 yıl boyunca aralarında Türkiye’nin önemli otellerinde yönetici olarak çalışan bini aşkın öğrenciyi eğitip mezun etti.

Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED) üyesi Yaşaroğlu’nun gazete ve dergilerde yayınlanan binlerce makalesinin yanı sıra, ‘CHP’ye Adanan Ömür’ve ‘Deneyimlerimden Süzülenler’adlı iki kitabı da bulunuyor. Nervin Yaşaroğlu ile evli olan Yaşaroğlu, bir erkek ve bir kız çocuğu babasıdır.
 

Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.