Dünya Antik Merkezi Karum-Kültepe'ye yolculuk

Mezopotamya’nın kuzeyinde yerleşik Asurluların, M.Ö.3000 yıllarında Anadolu’da “Karum” adıyla kurdukları büyük ticaret kolonilerinin başkenti, Anadolu insanının ilk kez okuma yazmayı öğrendiği Kültepe’ye gitmek üzere, Kayseri’den Sivas otoyoluna çıkıyorum.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Dünya Antik Merkezi Karum-Kültepe'ye yolculuk

Adil Çulhaoğlu

Kayseri’den yaklaşık 9 km uzaklaşınca Kültepe tabelasıyla karşılaşıyorum. Sapaktan sola dönüp, demiryolu hemzemin geçidini geçtikten sonra 2-3 kim sonra kazı evi ve bekçi kulübesi önünde buluyorum kendimi. Kayseri Müzesi’nden Arkeolog Dilek Keçe ile bir süre sohbet etme imkanı yakalıyorum. Ankara Üniversitesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından 1948 yılında başlatılmış Kültepe kazısı. Günümüzde ise, öğrencisi Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığında bir ekip tarafından sürdürüldüğünü öğreniyorum kazıların.

Güney Kore’nin Ulusal Üniversitesiyle Ankara Üniversitesinin işbirliği sonucu, Koreli arkeoloji bölümü öğrencilerinden bir grup da 2 yıldır kazı çalışmalarına katıldığını, Anadolu’da bulunan ilk yazılı tabletler olarak kabul edilen kaniş kökenli tabletlerin 2015 yılında UNESCO tarafından korunması gerekli kültürel miras olarak tescillendiğini de öğreniyorum. Kazı ekibinin çalışma yaptığı alanlarda yakın plan fotoğraf çekilmemesinin istenildiği ören yerinin  yayıldığı alana doğru yürüyorum  sohbetin sonunda.

Bekçi kulübesinde verilen küçük broşürü inceliyorum, geziye başlamadan önce. Ören yeri 2 bölümden oluşuyor. Biri şehir ileri gelenleri, yönetici kral ve prenslerin sarayların, konakların, ibadethanelerin bulunduğu Kaniş-Tepe diye adlandırılan bir tepe üzerine yayılan kısım, diğeri tepeninin karşı tarafında dükkanlar, tüccarların konaklama mekanları, hamamlar, fırın gibi yapıların bulunduğu ticaret merkezi, Karum’un yer aldığı, aşağı şehir olarak da adlandırılan düzlük alana yayılan kısım. 

Tepelik alana girdiğimde, gezi için yön levhaları konulmuş olduğunu görüyorum. Taş ve kerpiçten yapılma bir saray kalıntısı önüne ulaşıyorum. Warshama Sarayı olarak adlandırılan kalıntının karşısında, Eski Saray adı verilen bir yapı kalıntısı ve yukarı terasta kare şeklinde 4 kuleli, büyük blok taşlardan,Nesa Anitta tarafından inşa ettirilmiş mabet kalıntısı, 500 m çapında 20 m yüksekliğinde tepelik alanda sur  kalıntılarıyla, fark edilen  yapı kalıntılarını oluşturuyorlar.

Yukarı şehirden ayrılıp, karşı ticaret merkezinin olduğu alan giriyorum. İlk bakışta düz bir alan ama açılan yerlerde toprak altında çeşitli büyüklükte bina kalıntılarıyla karşılaşıyorum. Ahşaptan bir seyir terası oluşturulmuş bina kalıntılarının yakından görülebilmesi için. Sokaklar, tüccarların malikaneleri, dükkanlar, fırın, hamam kalıntıları bu akana yayılmış. M.Ö 3. binin sonlarına doğru ve özellikle 2.binin ilk çeyreğinde tüccarların kervanlarla Asur’dan getirdikleri kalay, kumaş ve tekstil ürünlerini, Anadolu’da yerli halk ile altın ve gümüş karşılığı değiştirdikleri yerlerin en önemlisi burasıymış. Mezopotamya ve Anadolu’daki diğer kolonileri de denetleyebilen ve doğrudan Asur’a bağlı bir merkez olan Kaniş Karum’undan ayrılırken bulunduğu yerin stratejik konumunu düşündüm.

Erciyes Dağının eteğinde, Sivas’a giden batı - doğu, Malatya’dan geçen güneydoğu- batı ve güneyden kuzeye giden antik yolların kesiştiği yerde bulunuyor şehir ve ticaret merkezi. Tarihte,3.binyılın sonlarından itibaren antik dünyanın ticari ve kültürel merkezi olan Kaniş, Mezopotamya çivi yazılı belgelerine göre Anadolu’nun en eski krallığı kabul ediliyor.

Ancak, Kültepe kazılarının en önemi, Anadolu’nun en eski yazılı kaynakları olan kil tabletlerin burada bulunmuş olmasında yatıyor. Asur lehçesinde ve çivi yazısı ile yazılmış sayıları onbinleri bulan tabletlerde; ticari anlaşmalar, borç alıp-vermeler gibi ekonomik yaşamla bilgilerin yanında  evlenme, boşanma, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ve koloni beyleriyle yapılan yazışmalar sosyal yaşama dair  bilgiler gibi bir çok konunun yer aldığı ortaya çıkarılmış. Günümüzden 4000 yıl öncesinin Anadolu ve Ön Asya’sı hakkındaki tarihi ve coğrafi bilgiler de bu tabletler sayesinde  elde edilebilmiş. Altın ve gümüş gibi maden işlemeciliği alanında ileri durumda olan Anadolu insanı Mısır’dan gelen dokumacılık geleneğini de alarak geliştirmiş görünüyor.

Anadolu tarihinin başladığı ve okuma ve yazmayı öğrenen ilk Anadolu insanının yaşadığı  Kültepe  Ören yerinde  1948 yılından bu yana aralıksız sürdürülen kazılar sonucunda çıkarılan binlerce eser ve 20 binin üzerindeki çivi yazılı tablet Kayseri ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.

Kültepe ören yeri, uğradığı saldırılarda yapıla talanlar ve çıkarılan yangınlar sonucunda siyah bir tepe görüntüsü vermesi nedeniyle, bitişiğindeki köy adını buradan alarak Karahöyük olmuş. Yeşillikler arasındaki bu köye uğruyorum, ören yerinden ayrılarak. Kerpiç ve taştan tek ve 2 katlı yapılardan oluşan köyün sokaklarında yürüyorum. Sanki Kültepe’nin mimarisini görmüş gibi hissine kapılıyorum. Terk edilmiş görüntüsü veren köyün camisi 15.yüz yıldan kalma. Kaysı ve ceviz ağacının bolluğu dikkat çekiyor.

Karahöyük Köyü (Mahallesi) gezisi dönüşünde, Örenyeri görevlisi Çetin Bey’in çay davetini memnuniyetle kabul ediyorum. Yıllar öncesinde görev yaptığım müzelerin kulübelerinde bekçi arkadaşlarımla içtiğim çayın tadını buluyorum yıllar sonra. Köyün evlerinin istimlak edildiğini öğreniyorum, Tahsin Hoca’dan kalma demlikte demlenmiş çayı eşliğinde yaptığımız sohbette.

Günümüzün en önemli ticaret merkezi olma özelliğini sürdüren Kayseri’den çeşitli kuruluşlarca yapılacak sponsorluklarla hızlandırılacak Kültepe kazıları sonucu, ören yeri ziyaretçilerinin artacağı ve Karahöyük Mahallesi’ndeki evlerin restore edilerek konaklama ve yeme içme tesisleri haline getirilmesi durumunda da yörenin bir turistik merkez haline geleceğini düşündüm, Kayseri’ye dönerken...


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.