BAŞI DERTTE BİR DÜNYA

Şaban Ali Yaşaroğlu Şaban Ali Yaşaroğlu 31/12/2019 23:40
Yer yüzündeki yaklaşık 7 milyar insan, her türlü değişime açık olan bir dünyanın içindedir. Son yılların teknolojik ve iletişim araçları, insanoğlunu her geçen gün birbirleriyle daha çok yakınlaştırdığı bir süreçten geçiyoruz.
ne yazık ki teknolojik gelişmeler tek başına toplumları mutlu etmemektedir. Üstelik daha çok tüketim yapmaktadır.

Kimilerine göre Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyet komünizminin çökmesini tarihin sonu sanmıştı. Fakat kısa zamanda hiç te öyle olmadığı anlaşıldı.
Doğu Avrupa kapılarının batıya açılması ve şimdilik evrensel boyutta çalışmalardan caydırıcı olunmakla birlikte, bölgesel ve ülkesel sıcak çatışmalara sahne olunmaktadır.
Bu nedenle insanoğlu hala uygarlığı tehdit eden şiddet ve terör olaylarıyla karşı karşıyadır. Çünkü gelmekte olanı önceden anlamakta özürlü bu dünyanın siyasetçileri yüzünden ulusal ve etnik acılarla boğuşup durmaktadır. Bundan sonrası olmayacak diye şimdiden kestirmek olası değildir. Bu dünyada insan insanın kurdu olduğu ve insanoğlu kirli bir ırmağa benzediği sürece bu acıların sonu gelmeyeceğini düşünmekteyim. Özellikle dünyamızın iki büyük sorunu bulunmaktadır. Fazla nüfus artışı ve işsizlik.

Fazla nüfus artışı, çevremizin kirlenmesine, doğal kaynakların tükenmesine, göçler nedeniyle var olan yaşam alanlarını kuralsız ve olumsuz alanlara dönüşmesinin nedeni olmaktadır.

İşsizlik ise; Sosyal ve ekonomik eşitsizliğe, huzursuzluğa, sosyal patlamalara ve şiddete yol açmaktadır. Avrupa kıtasında dahi, her beş kişiden biri işsiz. Bu sorunlara mutlak küresel çözümler bulmanın zorunluluğu vardır.
Dünyanın üç zengin adamın serveti, dünyanın 40 ülkesinin milli gelirinden çok olduğu bir dünyadayız. Dünyanın en zengin 145 milyarderinin varlıklarının toplamı, dünya nüfusunun en fakir yarısının toplam gelirinden daha fazla olduğu hesabı yapılıyor. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıldığı bir dünyanın düzeninde doğal olarak her türlü huzursuzlukları beslemiş olacaktır.

Söylemek istediğim, bu çarpık sosyal ve ekonomik adaletsizlikler var olduğu  sürece dünyamız huzur yüzünü göremeyecektir. Daha açık bir deyimle, küresel işsizliğin hızla artışı ve üreten yaratan emekçilerin gelirinde erime ve buharlaşmalar sürdükçe ve kapitalist sistem, büyük holdingleri uzay yolculuğuna çıkardıkça alın terleriyle yoğurup üreten emekçi insanlar yerde ağıt yakacaklardır. Çünkü paranın egemen olduğu bir dünyada emekçi insanın değeri olmaz. Bu gidişle olacağını da düşünemiyorum.
diğer yönden dünya insanı, tam anlamıyla tam bir tüketici toplumu olmanın yolunda müthiş bir hızla ilerlemektedir. bankaların esiri ve süper marketlerin tutkunu halini gelmektedir. Halbuki, insan tüketerek değil, üreterek mutlu olur.

Dünyada mevcut 202 ülkenin yaklaşık 160 ülkesi, yavaş büyüyen ya da hiç büyümeyen ülke durumundadır. Bunlar küresel güvenlik karşısında en büyük tehdit haline gelmektedir.
Çünkü, bu ülkelerin insan kalitesi giderek düşmekte, cehalet çoğalmakta ve uygarlığı ürkütmektedir. Bu gidişle cehalet dünyamızı sardıkça herhalde uygarlık uzaya doğru kaçmış olacaktır.

Bugünden dünyamızı cehalet sarmaktadır. Cahil adam; cebine cep telefonu, evine bilgisayar-internet gibi teknolojik araçlar yerleştirdi mi, bir de altına da bir araba çekti mi kendisini uygar ve kültürlü bir adam olduğunu sanır. Oysa teknoloji insanı uygar ve kültürlü yapmaz. Kültür, bir insanı her şeyini yitirdikten sonra geride kalana kültür denir.
Bu nedenle dünya gençleri, ahlaki yönden eğitmedikçe ve bilimin izinden donanarak yürütmedikçe dünya için bir bela yetiştirilmiş olacaktır.
Özellikle kalkınmada geri kalmış bu ülkelerin çalışan emekçilerin büyük bir çoğunluğu, örgütlenme, grev ve sendikal gibi temel yasal haklardan da mahrum edildikleri için dünyamızın başı ağrımaktadır.

Bilindiği gibi, tarih boyunca insanlığın çekmekte olduğu sefaletin en büyük nedeni, çıkar çatışmalarıdır. Aç gözlülük ve güç kazanma hırsı çatışmaları hızlandıran olgulardır. Öyle bir dünya ki, hatta akıllı geçinenler dünya harbini dahi çıkarırlar ve cahilleri savaştırırlar. kendileri de köşeyi dönerler. Çünkü cahillerin çoğunlukta olduğu bir ülkede, demokraside tehlikede demektedir. ya da hiç yoktur. Boşluğu ise, zalimlik doldurur. Zalimliğinde siyasal ya da dinsel sınırları yoktur.

Aslında demokrasi uygar siyasal bir kültüre gereksinim duyar. Dünyada cehaletin çoğalması doğal olarak demokrasi için birer potansiyel tehlike olarak görülmelidir. bu nedenle özellikle halk katmanları demokrasinin yaşatılması için üzerinde titremeleri lazım. Çünkü demokrasi onlar için vardır ve yaşatılması çok çok zordur.
Şair boşuna dememiş, "Mağara devri ne hoştu, vurmalı şu demokrasiyi icat eden puştu" diye. Bilimin 50 yıl önceki insanı bugün hangi şekilde biçimlendirdiğine bakıldığında, 50 yıl sonrası ne şekilde getireceğini bugünden bilmek olanaklı değildir. Çünkü, dünya bütünüyle endişe verici bir tempoyla alıp başını gitmektedir.

Bu yüzyılda dünya nüfusu ikiye katlanacağı katlanacağı ve nüfusundan yarısından fazlası kırsal alanlardan kentlere göç edeceği uzmanlarca ifade edilmektedir.
Eğer, yeni bir çağdaş devlet ve toplum yönetme anlayışın düzenini ve insanı temel koşullardan mahrum yaşatmamak için küresel çözümler getirilemez ve insanoğlu geleceğin dünyasına ayak uyduramaz ise, dünyamızın kanayan yarasını kapanmayacak ve başı dertten kurtulmayacaktır.



Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.