Afyonkarahisar’da Şehir Turu...

Ankara'dan yola çıkıp Akdeniz ve Güney Ege sahillerine ulaşmak isteyenimiz, Afyon il sınırına girince Emirdağ ve Bayat yakınlarından, İscehisar'daki mermer fabrikaları arasından geçerek Afyon şehrinin uzaktan kalesini görüp, çevre yolundan her sınıftan termal tesislerinin levhalarını okuyarak Antalya, İzmir, Uşak, Kütahya yol ayrımına ulaşıp yoluna devam eder.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Afyonkarahisar’da Şehir Turu...

Adil Çulhaoğlu

Ama çoğunluğumuz yol ayrımında ya da gittiğimiz yöndeki yol üzerindeki bir tesiste mola verip Afyon sucuğunu yer, Afyon kaymaklı ekmek tatlısı, haşhaşlı çörekten hediye paketi yaptırıp yeniden yola koyuluruz.

Çoğumuz Afyon’u gördük deriz ama şehri görmeden gideriz.

Geçtiğimiz yılın son gününde biz ailece kısa tatil için kendimize Afyon şehrini seçip yola koyulduk ve çevre yoluna sapmadan, şehir merkezine yöneldik.  Afyon Kalesine doğru giden caddeyi takip edip, Afyon lisesinin tarihi binasının yanındaki Otele vardığımızda akşam olmuştu. Havanın kararmasına ve soğuk havaya rağmen kendimizi dışarı atıp, Afyon lezzetlerinden tatmak istedik. Bankalar caddesini bir süre turlayıp, Uzun çarşı Caddesinde bir lokantada karar kılıyoruz. Menü kartını getiren garsona Afyon Çullama Köftesini soruyoruz, olmadığını öğrenince tandır çorbası ve sucuk ızgara ısmarlayıp kaymaklı ekmek kadayıfını sona bırakmaya karar veriyoruz.

Dışarı çıktığımızda soğuğun şiddetini artırdığını fark ediyoruz. Afyon'da şansımızı alacağımız piyango biletiyle denemek için, PTT binası önündeki satıcılarda kalan son biletlerden bir tane alıp otele dönüyoruz. Otelde düzenlenen yılbaşı eğlencesine katılıp, yeni yıla Afyonlularla beraber' merhaba' diyoruz.

Hititler ve Friglerin İzleri

Yılın ilk gününde Otelin terasından Kale ve şehrin fotoğrafını çekiyorum. M.Ö 1350 ‘de Hitit imparatoru II.Muşil zamanında yapılan ve Hititlerin Hapanuva, Roma ve Bizanslıların Akronion, Selçuklu ve Osmanlı döneminde Karahisar-ı Sahip adları verilen 226 metre yüksekliğinde konik sarp bir kayalık  tepe üzerine inşa edilmiş ve birkaç kez restore edilmiş Kale karşımdaydı.

Frigler döneminden kalma Ana Tanrıça Kybele’ye adanmış tapınma yerleri, 4 adet sarnıç ve Selçuklu Sultanı Keykubat zamanında kale tamir edilmiş, ayrıca bir mescit ve saray ilave edilmiş, 1573 Sultan II. Selim’in emriyle burçlar ve sarnıçlar yeniden onarılmıştır. Şehrin adı M.Ö.II.yüzyıldan bu yana  yörede ekilen haşhaş bitkisinden elde edilen 'özsu' anlamındaki' Opium' kelimesinin Afion olarak telaffuzundan ortaya çıkmış.

Eski kentin kalenin eteklerine doğru yayıldığını konaklardan fark ediyorum.

Otel lobisinde asılı şehir haritasını inceleyip, bilgi ediniyorum. M.Ö. 3000 yılına Tunç Çağına kadar uzanan tarihe sahip Afyon, Hitit İmparatorluk dönemi, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı izlerini canlı tutuyor. Artık şehri yakından tanımaya başlayabiliriz deyip, fotoğraf makinesini boynuma asıp Zafer Meydanına iniyoruz.

Büyük Zaferin de Merkezi

Atatürk, İnönü ve Fevzi Paşa’nın, 26 Ağustos 1922’de Kocatepe sırtlarından başlayıp İzmir’de noktalanan Büyük Taarruz’un planlarını yaptığı Afyon eski Belediye binası bugünkü Zafer Müzesi bu meydanda.

Tam karşısında içinde Zafer Anıtının bulunduğu Anıt Park yeşillikler içerisinde Yılın ilk günü müzelerin kapalı olması müzeleri gezmeyi erteletiyor.

Mevlevihaneler Merkezi

Kalenin eteklerine doğru çıkan dar sokaklara ve caddelere, eski konaklar arasına dalıyoruz. Çoğunluğu restore edilmiş, kafeteryalar açılmış, bir kısmı terk edilmiş halinden kurtulmayı bekler halde.Türbe Caddesinden Kuruluşu 13.yüzyıla dayanan Anadolu’daki ilk Mevlevihanelerinden biri olan ve ilk yapılışı ahşaptan olan Afyonkarahisar  Mevlevi hanesinin bahçesinde yer aldığı Mevlevi  Camii’ye ulaşıyoruz. Çıkan Yangınlar sonucu birkaç defa harabe haline gelen Mevlevihane Şeyh Celaleddin Çelebi tarafından 1908 yılında onarılmasıyla hizmete girmiş. Derviş Odaları, Postnişin, Matbah(mutfak) , Mesnevi Han ve Hattat Odası Belediye tarafından en son 2008 yılında restore edilerek Sultan Divani Mevlevihane Müzesi haline getirilmiş.

Nefis terbiyesi için 1001 günlük çile döneminin başladığı ’ham olanların piştiği yer’ olan Matbah (mutfak ) bahçe girişinin sağında ayrı bir mekan olarak dikkat çekiyor. Bahçede ayrıca Vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım’ın mezarı yer alıyor. Namık Kemal 5-8 yaşları arasında Afyon’da yaşamış. 16.yüz yıldan bu yana Muharrem ayında yapılan ’ 40 Hatimli Şifalı Aşure’  töreni geleneğinin Afyonkarahisar Belediyesi tarafından günümüzde de yaşatıldığını öğreniyoruz, müzeyi gezerken.

Osmanlı döneminde güzel sanatların da merkezi olan Mevlevihaneler, mesneviyi okuyup yorumlayarak insanların faydasına sunan mesnevi hanlar ve yazı sanatının ustaları hattatların yetiştiği yerler olmuş. Konya’daki Mevlevihane’den sonra gelen Afyonkarahisar mevlevihanesini kuran Sultan Divani Burdur, İstanbul-Galata, Eğirdir, Muğla, Sandıklı, Irak(Bağdat), Cezayir, Mısır (Kahire) Suriye (Lazkiye), Yunanistan ( Sakız ve Midilli ) Mevlevihanelerini de kurmuş. Müzenin duvarında yer alan haritada Balkanlardan, Kırımdan, Türkiye’den Ortadoğu ve Afrika ülkelerine uzananan coğrafyada Mevlevihanelerin bulundukları şehirler gösterilmiş.

Mevlevi Camii’den Ulucamii’ye giderken Millet Hamamına, Afyonkarahisar Kültür ve Semtevi’ne uğruyoruz. 17-18 yüzyıl Osmanlı mimarisiyle yapılan hamam en son 2005 yılında restore edilerek kadınlar ve çocukların her alanda eğitim görmesi için kültür merkezi haline getirilmiş. Çok amaçlı bir salonu olan Merkezde eğitim görenlerin ürünlerinin sergisiyle, Afyon Frig Vadisi, İhsaniye ve İscehisar’daki peribacaları kale kaya evler gibi eserlerin yansıtıldığı fotoğraf sergisiyle karşılaştık hamamda. Sergileri gezerken tarihi atmosferin yanında hamamın buğusunu da hissettik.

Afyon’lu Ahmet Bey

Ulu camiye vardığımızda birkaç kişinin kaleye çıkan yokuşta ilerlediğini fark ettik, şiddetini artıran soğuk hava gözümüzü korkuttu. Eski duvarlar ile sonradan yapılan restorasyonların fark edilebildiği Kale’nin surlarını uzaktan gözlerken ‘Kalede soğuk çok daha fazla hissedilir’ diyen bir sesle tanıştık. Afyon’lu Ahmet Kullukçu idi bize seslenen.

Onun tavsiyesine uyarak kaleye tırmanma hayalimizi başka bir zamana erteleyip Ulu Camii’ye yöneliyoruz. Anadolu Selçukluları döneminde Sahipata Nusreddin Hasan tarafından Mimar Emir Hacı Bey’e 1272-1277 tarihlerinde yaptırılan camii Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örneği olarak kabul ediliyor. Çarpık dikdörtgen planlı bina 5 sıralı 40 ağaç direk üzerine toprak damlı olarak inşa edilmiş, Yıldırım Beyazıt devrinde, daha sonra  da 2006 yılında restore edilmiş toprak damı bakır çatı ile değiştirilmiş. Ahşap atkıların yan yüzleri renkli resimlerler bezeli camiide ahşap minber orjinaliğini koruyor.

Düğün Çarşısı

Yukarı Pazar Caddesi,Türbe Caddesi, Yeni Camii Caddesi, Kale Caddesi ve diğer küçüklü büyüklü dar sokaklardaki kimisi tek  revaklı, kimisi çift revaklı, cumbalı, çoğu orijinaline sadık kalınarak boyanmış eski konaklar arasından tarihi Bedesten’e doğru, yokuş aşağı inmeye başlıyoruz..Hacı Bekir Tiryaki tarafından 1914 yılında yaptırılan Bedesten’e girerken Ahmet Bey ’burası düğün çarşısı diye bilinir’ diyor. Bedesten’de damatlıklar, gelinlikler, çeyizlik malzemeleri her türden kumaş ve giysi satan dükkanlar çoğunluktaydı.  Ankara’nın çıkrıkçılar yokuşunu hatırladık, Bedesten’i gezerken.

Geleneksel Üretimler

Kendisini Afyon Turizmine adamış Ahmet Bey’e ‘geleneksel usulle üretim yapan dükkanları sorunca, kendimizi Vakıfpaşa Yağ Hal’inde, vitrininde At kestanesi,  İncir çekirdeği, keçi boynuzu, keten, haşhaş yağları ve sularıyla dolu şişelerinin bulunduğu küçük bir atölyede bulduk. Burası her türlü bitkiden yağın ve suyun, sıcak ve soğuk suyla preslenerek ya da buharlı damıtma yoluyla elde edilip satıldığı bir yağhane.’Eskiden Çarşıda 24’ün üzerinde yağ hane vardı bugün 3-4 işletme kaldı’ diyen Ömer Bey, dükkanın işlerini kızları Havva ve Zeynep’e bırakmış. Haşhaş ezmesi daha çok satılıyormuş. Ömer Usta haşhaş ezmesini bal ile karıştırıp yenince dinç olunuyor ve nezle grip olunmuyor diyor. Bitkilerin artıklarından balık küspesi de üretilip, balık çiftliklerine satıldığı gibi ressamlara boya malzemesi olarak gönderdikleri ürünler de varmış. Haşhaş ezmesi alıyoruz birkaç paket.

Yağhaneden çıktığımızda kar atıştırmaya başlıyor. Kurtuluş Caddesi üzerindeki İmaret (Gedik Ahmet Paşa) Camii, Taş Medrese ve İmaret Hamamının olduğu bahçeye varıyoruz. Kar hızını artırıyor, biz Camiyi ve bahçeyi gezerken. Fatih Sultan Mehmet’in Sadrazamlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından l472 yılında Mimar Ayaz Ağa’ya yaptırılmış, ters T planlı 2 kubbeyle örtülü camii. Tek şerefeli minaresi yivli burma biçimli ve yivler arası mavi renkte çinilerle bezeli haliyle ihtişamını koru yor. Medresenin günümüzde üniversite kütüphane kullanıldığını öğreniyorum.

Şifalı Frigya

İmaret Camii Külliyesinin bulunduğu bahçeden ayrılıp Kurtuluş Caddesine çıktığımızda hava iyice soğumaya başlamıştı.  sıcak bir yer bulup çay içmeyi hakketmiştik. Tarihi İmaret Hamamının tüten dumanına şahitlik ederek PTT binasının arkasındaki caddede bulunan kafeteryaya atıyoruz kendimizi.

Üniversiteli gençlerin doldurduğu ortamda canlılık hemen fark ediliyor. Çay ve Afyon Simidinin yanında menüde gördüğüm ‘mercimekli bükme’yi ısmarlıyorum. Farklı bir Afyon lezzeti. Gazlıgöl’deki otelimize doğru yola çıkmadan önce, Afyon Sucuğu, haşhaşlı pide, kaymaklı ekmek kadayıfını almayı unutmadan Roma ve Bizans dönemlerinde Şifalı Frigya (Frigya Salutaris) adlandırılmış olan günümüzün kaplıcalar bölgesinin başkenti Afyon’da şehir turumuzu tamamlıyoruz.

 

 

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.